Düşünce Platformumuz bilgi ve düşüncenin en özgür adresidir!
Güne, gündeme ve yarınlara dair söyleyeceğim var diyenlerin, günlük koşuşturmaca içerisinde zihin jimnastiği yapmak isteyenlerin özgürlük meşalesi
~ FORUM KALEMİ ~
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
İbn Arabi’ye göre sevilen müşahade edildikçe ona olan sevgi daha çok artar; her karşılaşmada güzelliği ve hasreti ziyadeleşir. Yakınlığın ayrılık getirdiğini düşünen önce kendi hâlini yoklamalı. Muhabbet hicran veriyorsa kalpler uzaklaşmaya çoktan meyletmiş, razı olmuş demektir.
Makul kişi, sevgi alâmeti gördüğünde canını verircesine bir fedakarlığa kapılmaz. Kendisine yöneltilmiş nefrete karşı da saldırganlaşmaz. Sevgi sunan yeri gelir düşman olur, nefret duyan gün gelir dost olur. Böyle düşünmek kontrolcü olmak değil, ihtiyatı elden bırakmamaktır.
Kendimizi geliştirmemize, kendimize insaflı davranmamıza imkân tanımayan özeleştiri, iyileştirici değil yıkıcı olur. İnsan kendine yönelik sevgisinde de acımasızlığında da haddi aşmamalı. Zâtına merhametle bakmayan kendini doğru yerden eleştiremez.
Saf sevgiden/muhabbetten söz edebilmek için sevilenin nezâretinde düşünmek, onun nazarıyla bakmak ve kendisine istediğinden daha iyisini onun adına istemek gerekir. Yedeğinde başka düşünceler/bakışlar saklayan dostluğunda hâlis ve samimi olamaz.
Sınanmış, tecrübe edilmiş, hatırı yoklanmış ve kendi sınırlarını çizmiş dostluklar da ara sıra solar.Bu solgunluklar dostlar arasındaki sohbetin,ülfetin,kaynaşmanın artması ve güvenin tazelenmesi için iyidir.Tekdüze giden şeyler yeterince gelişip olgunlaşamıyor.
“Birisiyle içinden vedalaşmak” ona hak ettiğinden de fazlasını verdiğini ama ondan hak ettiği dostluğu göremediğini söyleme biçimidir. İçerden veda etmek zamanın bir deminde, mekânın herhangi bir köşesinde yaşanacak olası tüm karşılaşmaları da hükümsüz kılar
Evlenmeden önce iyice tanımak diye bir şey mümkün değil. Keza bütün huylarını bilmek de ideal bir evliliği garanti etmeye yetmez. Evliliğe karar verdiren en kuvvetli gerekçe, onda içimize sinen bir şeyler olmasıdır. Evliliği ebedileştiren de onda neyi “hâlâ” sevebildiğimizdir.
Birine niçin güvenmemiz gerektiğinin mesnedi/referansı muhatabımızın karakteri olmalı. “Güvendiğim dağlar elime geldi” diyor türküde. Sırf sevgi, insanı kalpte büyütür, o kadar büyütür ki o kimsenin esas karakterini göremez olur insan.
Kendini muâheze/kritik etmeyen başkasına eleştirisinde iyi niyetli olamaz. Kendi kusurlarını görmeyenin kişiliği gelişmez, karakteri oturmaz. Kendini aşırı seven veya gereğinden çok hırpalayan en büyük hasarı yine kendine verir, şahsiyet kazanamaz.
Gazali “Gönül bu âlemden değildir” der. Gönül bağına dahil ettiklerimizden söz ederken onlarla aramızda menfaatin küçük bir kırıntısının bile olmadığını ikrar etmiş oluruz. Gönülden kurulan bentler her şeyden âzâdedir; gönül ile yapılan işler her türlü beklentiden arınmıştır.