Tammmammm geldiiim.
Eveeeeet... Soru neydi? Heh! Düşünce özgürlüğü var mı ?
Sanırım önce şu soruyu sorarsak daha doğru bir yol çizebiliriz:
Düşüncelerimizde ne kadar özgürüz ki?
Yani, benim düşüncem dediğim şeyin ne kadarı bana ait?
Aslında fikir dünyamız; tecrübelerimizin, okuyup dinlediklerimizin, idrak edebildiklerimizin, eğilimlerimizin, hayata bakış açımızın hatta zafiyetlerimizin bir bütünü. Denildiği üzere, " dünyayı olduğu gibi değil, olduğum gibi anlıyorum." cümlesinin temelinde de bu kişisel subjektif bakışımız var. Dolayısıyla sadece bunun farkında olup, kendisini yeteri kadar gerçekleştirebilen özgüvenli bir kişi, kendi fikir dünyasını başkalarına dayatma ihtiyacı hissetmez. Bunu başaramayan insanlar, maalesef despot, öfkeli, baskıcı, aşağılayıcı, içinde bulundukları aşağılık kompleksi sebebiyle de narsist ( Senden bahsetmiyorum Qasem
) ya da sosyal anksiyete sahibi olurlar. Şimdi diyeceksiniz narsizm ve sosyal anksiyete zıt şeyler nasıl ikisi aynı sebebe bağlı olabilir? Şöyle ki, aslında ikisinin de temelinde özgüven problemi, alçaklık kompleksi vardır. Sadece dışavurumu farklıdır. Narsistler komplekslerini kendilerinden başka herkesi aşağılayarak, küçümseyerek, yargılalayarak yok saymaya çalışır. Sosyal anksiyete sahibi olanlarsa yavrularım ya... Sevin onları... Üzmeyin. Zaten çok üzülmüşler. Kimseye zararları olmaz.
Konu nasıl buraya geldi bir dakika toparlıyorum.
Ne zamandır yazmayınca birden hönkürmüş gibi oldum galiba.
Tamam tamam, düşüncelerimizde ne kadar özgürüz ki dedik. Mesela ben şimdi size, "Kahve içmek ister misiniz?" diye sorsam, ne düşünürsünüz?
Qasem der ki hemen, "Benimki orta olsun. "
Yani kahve içmek ya da içmemek konusunda düşünmeye başlar ve bir karar verirsiniz. Ama ben sormasam kahveyi düşünmeyecektiniz...
Sosyal medya, gündem, izlediklerimiz, dinlediklerimiz, şahit olduklarımız, hayatımızdaki her şey bize bir şeyler düşündürüyor. Peki dışarıdan gelen filtresiz bu kadar uyarıcı karşısında gerçekten istediğimiz şeyleri mi düşünüyoruz? Yoksa bizden istenileni mi ? Dı dı dı dıııııınnnn.
Qasem ağlama ısmarlarız bir orta kahve ya!
Baksanıza alt tarafı bir kahve örneğinden nerelere geldik. Düşüncelerimizin yönlendirildiğini düşününce insan özgür olup olmadığını tekrar tekrar sorguluyor. Canım Sinan Cananım, bir programında şöyle bir örnek vermişti. Şok etkisi beyinde çok çok kısa bir süreliğine kısa devreye sebep oluyormuş. Bu süre içerisinde beyne ne verirseniz kabul ediyormuş. Hipnozun temelinde de bu varmış zaten. Diyor ki, manşette sizi şok eden bir haber görüyorsunuz, onun altında başka bir manşet, taaak! Falan kişi, "Suriyelileri en kısa zamanda göndereceğiz." dedi. Aldı mı beyin telkini. Hobaaaa. Diyeceksiniz belki ohhoooo bu da komplo teorisyeni çıktı.
Valla beyin dediğimiz organımızı, yani kendi mekanizmamızı biraz anlamaya çalışsak zaten her şey daha kolay olacak. Daha sakin, daha rahat olacağız. Ciddiye aldığımız bir ton şey var ya onların çoğu anlamını kaybedecek.
Yahu şuradaki tartışmalara bakarken bile bir sürü şey yakaladım. Beni bilenler bilir üslup konusunda ciddi hassasiyetim vardır. Mesela bir konu hakkında konuşurken ya da tartışırken neden mesele şahsi bir hal alır? Karşımızdakini tanıyor muyuz yoooo. Nedir necidir biliyor muyuz? Şimdiye kadar neler yapmıştır haberimiz var mı o da yoooo. E o zaman adını bile bilmediğimiz, sadece sosyal medya ortamında muhatap olduğumuz bir kişi hakkında önyargılı bir üslup kullanıp mevzuyu neden kişisel bir minvale taşıyoruz? Bunun anlamı, "Ben fikirlerimle senin üzerinde üstünlük sağlayamıyorum, bari aşağılayıcı bir dil kullanam da seni öyle ezem." gibi bir şeydir bu.
Yapmayınız, yaptırmayınız. Güzel Türkçemizi çok daha tatlı kullanabiliriz.
Son olarak da evet, Türkiye'de düşünce özgürlüğü yok.