Hayvan sevgisini hastalık derecesinde yaşayanlar var maalesef. Onlara çocuğuymuş gibi davrananların sayısı azımsanmayacak kadar fazla. Bunun altında birçok sebep yatabilir ama genel olarak kişisel bir yoksunluğu giderme ihtiyacı ve şehir hayatının tabiatı bozan koşulları gibi geliyor bana.
Köylere bir bakın, hayvanlarla iç içe doğal bir yaşam görürsünüz. Hayvanlar o insanlar için arkadaş, yoldaş, müşterek bir hayatın parçasıdır. Doğanın, aslında bütün canlıların uyum ve denge içinde var olabildiğini gözlemleyebilirsiniz oralarda.
Mesela ben de hayvan sevgisinin çok yoğun olduğu, köy kültürüne sahip bir ailenin evladıyım. Çocukken hayvanlarla olan maceralarımı annem hala anlatır güler. Ayırt ekmeksizin bütün canlılara, sadece can taşıdıkları için bir hürmet ve merhamet var benimkilerde. Eve yeşil çekirge girse "gel kızım gel" diye çekirgeyi çağırır babam. Annem de balkondaki saksıda o çekirgelere bakıyordu bir ara. Kedi köpek ne ki

Kaç kedi kaç köpekle yoldaşlık ettik. Ama bunu küçük yerleşim yerlerinde, özgür bir ortamda sağlamak kolayken apartman dairelerinin içine hapsolmuş hayatlarda sağlamak çok zor. Çünkü bakmak istediğiniz hayvanı evin içine mahkum etmekten başka şansınız kalmıyor. Doğal olarak yatağını dahi paylaştığın o canlılara aşırı bağlanıyor ve ölçü aşıldığı için hayvanı artık hayvan gibi görmemeye, ona olduğundan daha başka manalar yüklemeye başlıyorsun. Hem hayvanın hem de insanın doğasını ve dengesini bozan bir süreç bu... Allah iyi etsin.