Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Düşüme Düştün (1 Görüntüleyen)

IMG20250207003320.webp

Misafirler az önce gitti. Az önce bu evde altı insanın cıvıl cıvıl sesleri yükseliyordu. Alttakiler rahatsız olur mu endişesi yoktu. Çünkü onlarda bizimleydi. Biri gelirken çam sakızı deyip zeytin getirmişti, diğeri kahvaltılık salça "k.bakma küçük getirdim" dedi utana sıkıla, biri un helvası yapmış, ballı ballı anlatıyordu nasıl yaptığını. Güldüm elimi ağzıma götürüp.

Çaylar geldi, tatlılar gitti, çerezler havada uçtu. En güzelide kahkahalardı. İçlerinde gözleri güzel bir teyze vardı. Gülünce elini ağzına götürüyor komik bir şey oluncada eliyle havada omzuna vurur gibi sus kız yapıyordu. Çok sevmiştim onu. Kaş yapısı kalındı. Bakışları dertli. Minicikti. Biri dedi küçüktür Hacer teyze. Minyon tipini kast etti. Hafiften alınıp sizi elimden çıkarırım dedi eli belinde. Yine güldüm elimle ağzımı kapatıp.

Önce biri gitti. Sonra ikisi derken hepsi gitti. Ev sessizleşti. Zeytin, salça, helva ile masada bir başıma kaldım. Elimi yanağıma koydum, baktım evin sessizliğine. Dışarda bir horoz öttü. Sonra bir araba geçti. Ama evin sessizliği geçmedi.

Çok erken öğrenmiştim evin dört duvar olmadığını. Evi ev yapan kahkahalardı. Arada çekilen kılıçlar, bazende tıkır tıkır ayak sesleriydi. Bazen sen dışında birinin musluğu açma sesiydi. Hiç olmadı kapıyı çarpma gürültüsü. Ama ev dört duvar değildi işte. Yıllar önce babam git bu evden dediğinde, gitmiştim çünkü çocuktum. O cümlenin üzerinden 7 yıl sonra demişti ki "Ev sizin isyanlarınızla, sizin karşı çıkmalarınızla güzelmiş geç anladım."

Keskin çizgiler bazen keskin açık yaralar bırakıyordu. Ne kadar dikiş atarsan at hiç birleşmiyordu..
 
IMG_20250210_233619.webp


Hala bu kitabı okuma konusunda neden inat ettiğimi bilmiyorum. Sıkıcı işte, sayfaları yorgunluktan ölen bir kağnı gibi ilerliyordu. İlerlerken bulaşık makinesinin sesine sinir oluyordum, burnuma gelen muz kokusuna söyleniyordum. Ah yeter hala Bill Gates in bu kitapta ne bulduğunu da düşünmeden edemiyordum. Sanki kimse o? Yavaşça kalkarken hala hacamat ağrısını atlatamamış olmamada iki cift söz sallıyordum.

Banyoya girip aynada kendime dil uzattım. Sol gözümün altındaki ben hoşuma gidiyordu. Ve onun biraz sol çaprazındaki çiçek izi. Bence izlere bir lakap takmalıydık. Çiçekçi kızın son intikamı dişin dişin! Ah lanet çiçekçiler ömür boyu beni hatırlama izi. Tak!

Aynada saçlarımı tararken dik dik bana bakıyorlardı artık. Bir kaç tel sağda bir kaç tel solda. Göz kırpıp ağırdan yerlerini alıyorlardı. Bakım yaparken parmaklarımın arasında kalıyordu bir kaç tanesi. Sonra elimle tutup beş yaşında bir çocuk gibi inceliyordum. Yaşımı hatırlatıyorlardı. Yaşanmışlıkları hatırlatıyorlardı. Geçenleri birde. Ama bir yandanda dolu dizgin yaşama sevincime de ikazda bulunuyorlardı. Artık yeter olgun hatun ol, oturaklı hatun ol, biraz sonunu düşün. Hesap kitap yap. Vıdı vıdı. Elimin tersiyle hepsine peh yapıyordum. Aynada cıvıldayan gözbebeklerimin aklı hala oyun parkında, renkli ormanlarda, oynaşan bulutlarda, sonsuz kahkalardaydı. Elimdeki iki tel inadına ağır ol dedikçe kağıt helva arasında dondurma yiyelim mi hem de kışın ortasında diye onları yoldan çıkarmaya çalışıyordum.

Hani şu minicik pamuk neneler vardır ya, yanakları sıkmalık, gülünce gözleri kaybolan. Birde beyaz örtülerini kulaklarının arkasına koyup yanacıkları elma gibi çıkar. Elleri torun kokar. Hah işte onlardan olma hayalim var da daha piyasaya çıkarmadım.
 
IMG_20250212_170903.webp

Bugün iyi hissetmiyorum. Oturdukça üzerimdeki yapışan etiketleri soyup atmak istiyorum. Çırılçıplak kalmak istiyorum tanım ve görevlerden. İstemiyorum bana yüklediğiniz sorumlulukları, istemiyorum görevimmiş gibi iğnelenen herşeyi diye bağırmakta harika olurdu. Çok da üşüyorum bugün. Bir battaniye altında cenin pozisyonunda sokulup unutulmak istiyorum birazcık.

Metrodayım arkamdaki iki kadın sevgililer günününde ne yapıyoruz sohbeti yapıyor. Yemek yemeye gideceklermiş ve giyilmesi gerekenler konuşuluyor. Bir tanesinin sevgilisi kozmetik kutusu hazırlamış. Hiç işim yok onları dinliyorum her zamanki gibi. Beynim başlıyor konuşmaya siz ne saçma şeyler konuşuyorsunuz diye.

İnsan ilk birlikte okuduğu kitap gününü kutlar da sonunda fikir ayrılığına düşüp yastık fırlatır birbirine mesela,
Ya da birlikte keşfettiğiniz bir sahaf kutlaması yapıp tozdan öksürük krizine girer insan.
Hiç anlamlı günleriniz yok mu sizin?
Yeni denediğiniz bir yemek günü de olabilir. O günü yeni yemek günü ilan edip her ay yeni bir yemek keşfi ile de kutlayabilirsiniz. Sonrada zehirlenirsiniz.
Çok sıradansınız diye bağırıyor beynim. Hiç olmadı birlikte keşfedilen ilk hobi günü kutlayıp sonunda kavga edin.
Yeni bir şehir keşfedip 6 aya bir yeni şehir kutlaması yapıp parasız eve dönün mesela.

Sevgililer günü ne Allah aşkına. Ne yapılır bu günde? Bir araya gelip zıplıyor musunuz? Her ay yeni müze keşfi de anlamlı olabilirdi. İlk birlikte tiyatroya gittik kutlaması yapıp tiyatro bilet fiyatlarına fiyakalı sövme saati de yapsanız daha anlamlı olurdu sankim.

Neyse sıkıldım. Akşama ne yesem acaba? Kıymalı yumurta da efsane olurdu hani.
 
IMG_20250215_002338.webp

Gün içinde sık sık burnum kanadı çok şükür. İnsan burnu kanadığı için sevinir miydi? Kafanızı duvardan duvara vuracak kadar baş ağrıları ile boğuşuyor iseniz, evet. Çocukluk mirası bu ağrı bana. Daha 20 yaşında İstanbul'da o sokak senin, bu sokak benim gezerken babam telefonda kulağıma bağırırdı "Az düşün az, sonra başının ağrısından telefonlara bakmıyorsun" o zamanlar yalancı tekne yarışları izler, çimenler de günlük tutardım. Birde Haruki Murakami yi deli gibi okur, parmak uçlarım kara kalem lekeleri ile gezerdim.

O zamanlar babam Rusya'dan gelmiş, annem babamı terk etmiş, kız kardeşim çocuk yaşta kaçarak evlenmiş, erkek kardeşim sokak serserileri ile uyuşturucu satmaya başlamıştı. Anneme göre tek suçlu İmam Gazali'nin İhya-u Ulumid'din'iydi. Babam Rusya'dan Azerbaycan'a geçip orda biri ile tanışmış ve o adam ona İhya-u Ulumid'din serisini vermişti. Babamda ranzasında bütün kış, çamaşırları astığı anda buza dönen ve lahanadan başka birşey yenmeyen odada okurken 'sapıtmış"tı. Ve böylelikle evliliğin sonu olmuştu "son damlası" değil. Sonra babam yalnızlaşmaya başlamıştı. Önce eşi, sonra çocukları, ardından akrabaları toplu kıyım gibi onu terk etmişlerdi. Ben aslında biliyordum gerçeği ama o zaman ne ona ne de diğerlerine tek söz etmiştim.

Şu yukardaki ikinci el kitap satan dükkanda bugün İhya-u Ulumid'din ile karşılaştım. Göz göze geldik yıllar sonra. Seni sindirmek kolay mıdır dedim. Sen önce kalbe mi girmelisin yoksa aklamı? Hayatında alnı secdeye girmemiş bir insan bir anda, gurbette seni okuyunca sonunda yoldan çıkar mı?

Ben sordumda o cevap vermedi diğer tozlu arapça kitaplarin arasından.
 
Bütün mektuplarıma ve içindekilere...


Herşey olabilirdi bir şehirde iki insan birbirinden habersizken.
O şehrin bütün kaldırımlarında dinlerdim bu şarkı ve şiiri.
Belki aynı kaldırıma bastık seninle ben önce, sonra sen,
Belki aynı parkta oturduk seninle, aynı kuş başımıza pisledi. Ama bizde dahil kimse bilmedi.
Belki de aynı masada oturduk farklı zamanlarda, demli kaçak çayı içtik. Ben yüzümü buruşturdum, sen oh çektin
Aynı sulara baktık da birbirimize mesaj bıraktık olamaz mıydı?
Aynı pazara uğramışta olabilirdik. Aynı tezgah önünden geçmişte olabilirdik.
Ve aynı yağmurda ıslanmışta..
Velhasıl herşey mümkündü biz birbirimizden habersiz o şehirde gezerken..

 
IMG_20250225_170533.webp

Son zamanlarda arka planda öyle zor anlar yaşıyorum ki. Sağ kulağım duysa, sol kulağımdan saklıyorum o zorlukları. Vücudumdaki hiçbir parçam duyup, yaşam enerjisi düşmesin istiyorum. Hem ne gerek var? Beynim halletemeye çalışıyor işte. Mide işine baksın.

Bazen bir rüya görüyorum. Rüyamda kalabalık sofralar kurmuşum. Asma çardaklar altına. Her sandalyeden sohbetler, kahkahalar yükseliyor. Uzaktan bir müzik sesi geliyor. Eğlenceli bir tını. Sonra ruhum coşuyor kalkıyorum dansa. Ayağımdaki sandaletleri atıyorum kenara. Buz gibi toprak dokunuyor ayaklarma. Ben gıdıklanıp kahkaha atıyorum. Gece öyle güzel bir derecedeki ne üşüme var ne terleme. Hiçbir şeyi düşünmeden dans ediyorum. Mutluyum. Sorumsuzum.

Sonra biri geliyor koluma giriyor. Biraz yürüyelim mi diyor? Gözlerim ışıl ışıl bakıyor. Sanırsınız gözlerime kelebekler salınıyor. Yalın ayak toprağa basarak yürümeye başlıyorum.

Sonra uyanıyorum. Rüyalarda olmasa ruhumuz nefes almayacak.
 
Oturup kaldım. Baktım kaldım. Sorumlulukların ağırlığı ile. Koca ömrümü toplayıp önüme getirdim de yine de birşeye benzemiyordu elimdekiler. Oysa ne çok darbeden çıktım diye böbürlenirken. Yeşil başlı bir ördeğe bakınıp imrendim. Özgür ve sorumsuzca süzülüşüne. Sonra döndüm gölgeme dedim farz et hiç sorumluluğun yok ne yapardın? O kadar nasırlamıstı ki omzumdakiler cevabı bile bulamadım. Ah dedim. Sonra sustum. Bazen herşey enkaz altında kurtarılmayı bekliyor. Fakat ben oturup enkaza karşı çay içiyorum.
 

Konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri