dexter original sin
Orijinal Dexter dizisinin öncesini anlatan bir prequel serisi olarak karşımıza çıkıyor. Hikâye, 1991 Miami’sinde genç Dexter Morgan’ın, içinde taşıdığı karanlık dürtülerle başa çıkma çabasını ve üvey babası Harry Morgan’ın rehberliğinde “Harry’nin Kodu”nu öğrenerek adli tıp stajyerliğine başlamasını konu alıyor. Patrick Gibson, Dexter'ın gençliğini canlandırarak karakterin içsel çatışmalarını başarılı bir şekilde yansıtıyor. Christian Slater, Harry Morgan karakterine hayat vererek, Dexter’ın "katil ama kontrollü" bir birey olmasında kilit bir rol üstleniyor. Molly Brown, Dexter’ın kız kardeşi Debra’yı canlandırırken, Roby Attal ise Dexter’ın biyolojik kardeşi Brian Moser'ı canlandırarak karakterin geçmişine dair önemli ipuçları sunuyor. Dizi, Dexter’ın ilk cinayetlerini, adalet anlayışının şekillenmesini ve adli tıp kariyerinin başlangıcını detaylı bir şekilde işliyor.
Genç Dexter’ın içinde kıpırdanan o açıklanamaz dürtüyü, onu ezmeden ama tüm hayatını ele geçirerek büyüten yalnızlığını izlerken, insan zaman zaman onun için üzülmeden edemiyor. Patrick Gibson’ın gözlerinde kaybolmuş bir çocuğun çaresizliğini görmek mümkün; kimseye söyleyemediği bir sırrı sırtında taşırken adım adım bir canavara değil, bir ‘kendi kurallarını koyan adalet savaşçısına’ dönüşüyor. Harry Morgan’ın sevgisi ise tam anlamıyla yürek burkuyor. Oğlunun kurtarılamayacağını bilen bir babanın, en azından onun "doğru insanları" öldürmesini sağlamaya çalışması... bu, hem trajik hem de şaşırtıcı şekilde umut dolu bir çaba gibi hissediliyor. Dizi, sadece genç bir seri katilin doğuşunu değil, aynı zamanda kaderin, seçimlerin ve en derindeki insani çırpınışların portresini çiziyor. "Dexter: Original Sin" izlerken kalbinizin bir yanını Dexter’ın yalnızlığına, diğer yanını da onun hiç seçemediği karanlık doğasına kaptırıyorsunuz. Ve belki de, karanlığın içinde bile bir parça sevgiyle yol bulunabileceğine dair küçük bir umut görüyorsunuz.