Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Film Analiz A Bout De Souffle (1 Görüntüleyen)

Puan 93
Çözümler 0
Katılım
3 Ocak 2025
Mesajlar
929
Tepkime puanı
3,345
Puan
93
Konum
İçerden
ErvaErva is verified member.
IMG_20250319_042515.webp

Filmimizin konusu: Michel, çalıntı bir arabayı sürerken paniğe kapılarak bir polisi öldürür. Bir süre saklanmak için kız arkadaşı Patricia’nın Paris’teki dairesine gider şeklinde başlar. 1960 yılında çekilen film; siyah beyaz ve dönemin yapı taşları arasında kabul ediliyor. Yapı taş nedenlerini ancak @QasemQasem is verified member. ve @HatraHatra is verified member. bize anlatabilir. Ben sinema bilgisi konusunda yetersiz bir izleyici olarak yorum yapacağım.

Filmdeki kıyafetler beni benden aldı. Günümüzdeki çıplaklık ile güzelliği birleştirip eşleştiren sinemalara nazaran kapalı, uzun ama zerafet kokan kıyafetler beni benden aldı. Hele Patricia'nin heryerde taşıdığı çantasına gülümseyerek hayranlık duydum ne dersin @ZoeZoe is verified member. ?

Filmde sürekli sigaranın kullanılmasının eminim bir anlamı vardır ama bana aşırı itici geldi. Yahu uyuduğun odadada sigara yakıp diğerini yere atmazsın di mi? Adam ölürken bile tüttürüyordu. Michel'in kibarca araba çalmasına hep tebessüm ettim. Düşünsenize araba çalacaksınız sahibini takip edip cebinden anahtarı alıp sonra arabayı çalacaksınız. Hırsızlık yaparkende de nezaket göstermek böyle birşey galiba. Birde sürekli yaptığı bir dudak hareketi vardı ki ekrana girip oynama dudaklarınla diyerek eline vurmak istedim. Bunların hep alt metinleri vardır elbet ama bende yok.

Gelelim benim asıl yorumum. Michel Patricia'nın etrafında tabiri caiz ise deli divane olmasını sürekli "benimle yatacak mısın? Bu gece yatalım mi?" Şeklinde ifade etmesi bana tek bir şeyi düşündürdü; kadını cinsel olarak kullanmak. Michel'in her defasında yatalım mi demesi üzerine Patricia'nın şu kitabı okudun mu? Şu yazar hakkında ne düşünüyorsun? Şu müziği dinledin mi soruları ise "Ben cinsel olarak bir obje değilim beni bu şekilde kullanamazsın ve bu şekilde var olmayacağım" a çok güzel tepkiydi.

Patricia'nın film boyunca bir kadın olarak var olma savaşı, bunun için sürekli çaba göstermesi ve bunu yansıtmaları hoşuma gitti. Biz kadınları gerçekten gördüğünüz heryerde cinsel obje olarak kullanılmasından, yüz güzelliği, vücut hatları, bununla beraber kullanılan eşyalarla var olmaktan ve hemcinsleri ile yarış atı gibi yarıştırılmaktan yorgunuz. Bunu kırma yolu olarak eğitim ve üretimle baş kaldırınca da burnu havada, kendini beğenmişlerle yaltalanmak. Kadını yordunuz beeeee

Sonuç olarak Patricia körkütük teslim olmadı. Sorguladı. İçinde anlam bulmaya, doğru ve mantığı aklında dengelemeye çalıştı. Ve sonunda polise Michael'i ihbar ederek son buldu.

Aklımda tek soru eğer Michael, Patricia'yı aklı yolla ikna etseydi, filmden, edebiyattan sohbet edip onu hayran bıraksaydı ihbar eder miydi?
 
Fransız Yeni Dalgası akımının ilk akla gelen yapımlarından biri olan Serseri Aşıklar, bir Godard filmi. Godard sineması, biçimsel yenilikleri (çekim teknikleri) açısından sinema dünyasının üzerine çok yazdığı çizdiği bir sinema. Serseri Aşıklar da bazı tekniklerin ilk kez kullanılması sebebiyle oldukça önem arz ediyor denilebilir. Tabii bu daha çok sinemacıların işi, bizim değil. Zira kullanılan teknikler beni pek ilgilendirmiyor. Hatta sürekli yeni şeyler yapma zorunluluğu, tüketim dünyasının kapitalist bir zorlamasıymış gibi geliyor. Neyse...

Film hakkında kısaca bir şeyler söyleyeyim ben de.
Öncelikle eline sağlık Erva, güzel noktalara değinmişsin. Michel ve Patricia arasındaki ilişkiyi sinir uçlarından yakalamışsın. Godard'ın kadınları genel olarak hem hayranlık uyandıran hem de itici hatta nefret edilesi bulunan karakterlerdir. Bunun sebebi de Godard'ın, kadına erkek egemen bakış açısıyla bakması. Kadın; güzelliği, zerafeti, çekiciliği ile hayranlık uyandıran bir sanat eseri gibidir, yani "güzel"dir. Ve erkek o "güzel"i hakimiyeti altına alıp hizaya getirebildiğinde sever. Karşısında kendisine meydan okuyan, dizginlenemeyen, tatmin duygusunun aracı haline gelmeyen bir kadın, filmin sonunda Michel'in ölürken söylediği gibi "iğrenç"tir. Godard, Michel ile bu sistem karşıtı kadın profilini aşağılar, güvenilmez bulur. Güvenilmez bulmasının sebebi de sadakatsizlik değil, erkek egemenliğine biat etmemesidir. Michel, Patricia'ya göre aslında çok sığ, ilkel, dürtüsel mal gibi bir heriftir. (Kızdım) Fakat Godard efendi, Michel'in ölümünde Patricia'yı tepkisiz bırakmış, onu ruhsuz ve duygusuz göstermiştir. Oh be ne güzel hayat valla.
 
Yorumun bana günümüzde bazılarına dur sınırın orası dediğinde sana yapistirdiklari cümlelerin sinema versiyonu gibi oldu.

@HatraHatra is verified member. senin yorumun ile bir aydınlanma yaşadım. Bu arkadaş kadını böyle gösteriyorsa o zaman film boyunca Patricia'nın sürekli kelimeleri sorması, o kelimeler üzerine sohbet etmeye çalışması ve Michel'in aptal mısın, budala mısın tarzı yaklaşımı itiraz eden, sorgulayan kadına yapıştırılan tanımlar. Vay çakal.

Filmde belli ki 20li yaşların başlarındalar. Ve Patricia sürekli arayış içinde. Kimliğini oluşturma aşamasında gibi. Sürekli bir kelebek gibi o düşünceden o düşünceye, kendine uygun olanı bulmaya çalışır gibi. Sen bu konuda ne düşünüyorsun @HatraHatra is verified member.
 
Cevap için biraz geciktim Erva kusura bakma. Zaten bu konu sanırım ikimiz arasında ilerleyecek. :)
Patricia'nın yaşlarındaki herkesin cevabını merak ettiği bir soru var: Ben kimim?
Kendimizi arama ve bulma sancılarını en derin şekilde yaşadığımız süreç olsa gerek. Bu süreç, çocukluktan yetişkinliğe geçiş evresi olması hasebiyle ölümcül derecede ciddi. Bir kadınınsa bu minvalde genellikle üç seçeneği oluyor. Ya kendisini kendisi için donatarak birey olma yolunda ilerleyecek (ki olması gereken bu) ya erkek egemen anlayışının buyruğuna göre edilgen bir yaşam sürecek ya da zekasının karanlık yönlerini keşfederek kullanılan değil kullanan tarafta olacak. Zayıf ve özgüvensiz erkekler güçlerini hissedebilmek için boyunduruğu altına alabildikleri kadınları tercih ederler ama alamadıklarına hayranlık ve öfke duyarlar. İşte Godard kadınları :)
 
Yarin is yok kismet olursa izleyelim belmondo reisi severiz (rahmetli aysen gruda kadar olmasada) adamdir yolda bulmadik " kurda kusa " yem etmeyiz
 
Yarın güzel bir yorum yaparım:)
 
Öncelikle filmin olumlu yönlerini ele almak istiyorum ,

Godard, kendi dönemi içinde geleneksel sinema kurallarını yıkarak yeni bir anlatım biçimi geliştirdi. Özellikle “jump cut” (atlamalı kurgu) tekniği, o zamana kadar “hatalı” sayılırken filmde bilinçli ve yaratıcı bir şekilde kullanıldı. Tabi bu sonradan anlaşıldı…

Film, Fransız Yeni Dalga hareketinin estetik ve anlatı özelliklerini (doğaçlama diyaloglar, doğal ışık, amatör oyunculuk hissi, sokak çekimleri) başarıyla yansıtarak bir dönemin ruhunu yakaladı. Tabi bu ruh kendi döneminde pirim yapıyordu onuda belirmemiz lazım.

Michel karakteri, klasik anti-kahraman örneğidir. Hayata karşı umursamaz tavrı, varoluşsal kaygıları ve aşkla ölümü iç içe geçirmesi filme felsefi bir derinlik kattığı iddia edilsede bana göre klasik sokak serserisi tavırları , sevişelim mi ? 😃

Başrol oyuncularının doğallığı ve enerjisi, filmi taşıyan en güçlü unsurlardan biri. Özellikle Seberg’in ikonik görünümü filme zamansız bir hava katıyor. İlk başta sokak çekimi film demekten kendimi alamadım :)
Film zaman zaman izleyiciyle göz göze gelme gibi sinemada nadir görülen yöntemlere başvurarak izleyiciyi içine alıyor ve klasik anlatının dışına çıkıyor.

Gelelim süsülü kelimeleri bir yana bırakıp filmin olumsuz olarak gördüğüm ve filmi gömdüğüm yerlerine …

Çok fazla zayıf bir hikayeye sahip ,filmin belirgin bir olay örgüsüne sahip değil yada ben ben mi kaçırdım bişeyler ve “hikaye” açısından çok şey sunmaması, brnim açımdan filmi çok fazla sıkıcı veya anlamsız kıldı. İlk 30 dk hala filme belli bir konu bekliyordum :) Sevişelim mi ?😃

Michel karakterinin ahlaki yönden kaygan zeminde oluşu, bizimle güçlü bir duygusal bağ kurmasını zorlaştırıyor. Yani ben karakterin umrunda olmadığımı hiss ediyorum :) sevişelim mi ? :)

Kurgusal yapıdaki yenilikler bana göre kafa karıştırıcı veya amatörcedir. Benim işin film “fazla deneysel” kaldı

Diyaloglar zaman zaman felsefi, zaman zaman boş konuşmalar gibi ilerliyor. Bu da filmi yavaşlatıyor ve anlatımı dağınıklaştırıyor maalesef…

Sonuç olarak diyebilirim ki , kendi dönemi içinde teknik yenilikleriyle ve kuralları yıkan tavrıyla sinema tarihinde devrimsel bir yere sahip olabilir ,Ancak bu yenilikler herkes için ilgi çekici ya da anlamlı değil , örneğin ben :) Filmin gücü, klasik anlatıya karşı getirdiği başkaldırıda yatarken; zayıf yönü ise bu başkaldırının bazen anlatımda boşluklar yaratmasında yatıyor.

İzleyici olarak nasıl bir sinemayı sevdiğinize bağlı olarak bu filmi ya bir başyapıt ya da abartılmış bir deney olarak görebilirsiniz. Ben abartılmış bir deney olarak değerlendiriyorum.

Filme puanım : 10 üzerinden 2

Saygılar :)
 
Az önce neredeyse " silah zoruyla" bitirdiğimiz yönetmen yada senaristin ne anlatmak istedugi yada ne mesaj vermek istedigine cokta vakif olamadigimiz bir adet film
belki @ErvaErva is verified member. @HatraHatra is verified member. @QasemQasem is verified member. kadar sinema yada sanatsal acidan detayli yada teknik elestiri yapabilecek donanima sahip olamasakta kendi adimiza mantiksiz yada sacma gelen michel katakteri gibi bos beles bir tip nasil olurda patricia gibi dunyaya yada hayata daha farkli bakis acisi olan bir karakteri nasil etkileyebilir? Yada michelin alameti farikasi nedir?
 
@OlmayabilirOlmayabilir is verified member., filmi seçen @QasemQasem is verified member., ben hayatta bunu önermezdim. :) Gerçi kendisi de pişman oldu ama yapacak bir şey yok. İnsan izlemeden niye öneride bulunur anlamış değilim. İyi tarafından bakarsak sinema tarihinin önemli yapımlarından birini zorla da olsa izlemiş oldunuz. :) Soruna da gelince gönül bu... Kızlar gerçekten "bad boy"lardan hoşlanıyordur belki de. :)
 
Jean-Luc Godard’ın yönettiği À Bout De Souffle (Breathless), Fransız Yeni Dalga (La Nouvelle Vague) akımının en önemli filmlerinden biridir. 1950’lerin sonu ve 1960’ların başında ortaya çıkan bu akım, klasik sinema anlayışına karşı bir başkaldırı niteliğindeydi. Düşük bütçeli ve bağımsız yapımlar, doğaçlama diyaloglar, serbest kurgu ve geleneksel hikâye anlatımına meydan okuma gibi özellikler taşıyan bu akım, özellikle Hollywood’un katı anlatı yapısına karşı yeni bir sinema dili geliştirdi. À Bout De Souffle, sadece bir hikâye anlatmakla kalmayıp sinemanın doğasını ve izleyicinin beklentilerini de sorgulayan bir eser haline gelmiştir. Filmin en çarpıcı yönlerinden biri, Godard’ın kurguda sıkça kullandığı jump cut (zıplamalı kurgu) tekniğidir. Geleneksel sinemada sahneler arasındaki geçişler yumuşak ve akıcıdır, ancak Godard bilinçli olarak sahneleri keserek izleyicinin dikkatini çekmeyi amaçlamıştır. Bunun yanında, gerçek mekânlarda yapılan çekimler, doğal ışık kullanımı ve doğaçlama sahneler, filmi daha gerçekçi ve samimi bir hale getirmiştir. Godard, sinemayı sadece bir anlatım aracı olarak değil, bir düşünme biçimi olarak görmüş ve filmde klasik anlatı kurallarını yıkarak sinema dilinde devrim yapmıştır.

Film, temelde bir suçlu ve onun aşk ilişkisini konu alsa da, klasik anlamda bir suç filmi veya aşk hikâyesi değildir. Başkarakterlerden Michel Poiccard (Jean-Paul Belmondo), Amerikan gangster filmlerinden ilham alan, özgür ruhlu ama umursamaz bir karakterdir. Cinayet işlemiş olmasına rağmen suçluluk duygusu hissetmez, hayatı anlık yaşar ve sürekli Humphrey Bogart taklidi yaparak aslında kendisini bir film karakteri gibi görür. Gerçek hayatta hiçbir amacı olmayan Michel, Patricia’ya takıntılıdır, ancak ona olan hisleri belirsizdir; aşk mı yoksa sadece bir kaçış mı olduğu izleyici tarafından net olarak algılanamaz. Patricia Franchini (Jean Seberg) ise Paris’te yaşayan Amerikalı bir gazetecidir ve Michel’in aksine, hayatta daha sağlam adımlar atmaya çalışır. Sonunda Michel’i polise ihbar etmesi, onun nihilist yapısını ve kendi yolunu çizme isteğini gösterir. Bu iki karakter arasındaki ilişki, Yeni Dalga’nın “kusurlu” karakter anlayışının bir yansımasıdır. Ne tamamen kahraman ne de tamamen anti-kahraman olan bu figürler, geleneksel sinema anlatısından ayrılarak daha gerçekçi ve sorgulayıcı bir hale getirilmiştir.

À Bout De Souffle, sinema tarihinin en yenilikçi filmlerinden biri olarak kabul edilir. Hollywood’un klasik anlatı yapısına meydan okumuş, bağımsız sinemanın önünü açmış ve yeni nesil yönetmenlere büyük ilham vermiştir. Godard, bu filmle kuralları yıkabileceğini ve sinemanın sadece bir hikâye anlatma aracı olmadığını göstermiştir. Filmin karakterleri, kurgusu ve görsel dili, postmodern sinemanın da temel taşlarından biri haline gelmiştir. Bugün Tarantino, Wong Kar-wai ve Jim Jarmusch gibi birçok yönetmen, Godard’ın bu filmdeki tekniklerinden esinlenmiştir. Sonuç olarak, À Bout De Souffle sadece bir film değil, sinema dilinin baştan ortaya konuldugu bir manifestodur.

Ve @ErvaErva is verified member. bende çantaya bayildim :) ben canta kadınıyım:)
 

Konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri