Puan
113
Çözümler
1
- Katılım
- 1 May 2020
- Mesajlar
- 16,718
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 46,124
- Puan
- 113
Usulüne uygun kullanılmayan ilaç şifâ değil belâ getirdiği gibi usulüne uygun edilmeyen dua da rahmet değil zahmet getirir.
Şu olaya bir bakalım:
Sahabeden biri hastalandı. Günden güne eriyip solan adamın bedeni nihayet kuş kadar kaldı. Allah Resûlü bu adamı ziyaret ettiğinde kendisine şunu sordu: “Allah’tan dua ederken istediğin ve talep ettiğin bir şey olmuş muydu?”. Adam şöyle cevap verdi: “Evet. Ben şöyle dua ediyordum: Allah’ım bana âhirette her ne ceza vereceksen onu dünyada ver”. Bunun üzerine Allah Resûlü “sübhânallah” dedikten sonra sözlerine şöyle devam etti: “Sen buna güç yetiremezsin. Sen şöyle deseydin ya: Allah’ım bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver. Bizi ateş azabından koru.” Adam bu şekilde dua etmeye başladı ve nihâyet şifa bulup iyileşti.
(Müslim, “ez-Zikr ve’d-dua”, 23; Tirmizî, “Deavât”, 72)
Bu hadisten çıkarılabilecek son derece önemli sonuçlar var. Ben, yaptığım okumalardan bu hadisten kendi adıma şu mesajların çıkarılabileceğini düşünüyorum:
1) İbadet ve dua, kendi kafamıza göre değil Allah ve Resûlü’nün öğrettiği şekilde yapılırsa işe yarar. Allah’ın emrine, resulünün sünnetine uygun olmayan bir ibadet bid’at, bu şekildeki bir dua da belâdır.
Nasıl ki ilaç, bedenlerin hastalıklarına şifâ olarak üretildiği halde kişi bu ilacı bir doktorun tavsiyesine uygun bir şekilde kullanmaz da kendi kafasına göre alırsa o ilaç ona bırakın şifâ vermeyi sağlığını bozar, belki de hayatına mâlolur. İşte dine ilişkin hususları da bizler kendi kafamıza göre değil, Allah Resûlü'nün öğrettiği üzere uyguladığımızda sonuç alırız.
İnsanlar kendi kafalarına göre bazı şeyleri iyi görerek bir ibadet neşesiyle yapabilirler. Oysa Allah’ın böyle bir buyruğu, Allah Resûlü’nün böyle bir sünneti yoksa yapılan o şey rahmet değil zahmettir, boşa yorgunluktur.
Allah Teâlâ ve O’nun mübârek elçisi, bizim dünya ve âhirette sıkıntıya uğramamamız için bize en güzel öğütleri vermiş, en doğru yolu göstermiştir. Rabbimizin her buyruğu, Allah Resûlü’nün her sünneti bizim için berekettir, hidayettir. Bunu dikkate almadığımızda iyilik yaptığımızı zannederken bile kötülükle karşılaşabiliriz.
2) En güzel dualar Kur’an’da yer alan, sonra da Allah Resûlü (s.a.v.) tarafından öğretilen dualardır. Bir insanın Rabbinden neyi, nasıl istemesi gerektiğini en güzel Rabbimiz ve O’nun elçisi bilir ve öğretir. Bizler bu duaları bırakıp kendimizce listeler oluşturduğumuzda, dualarımızda haddimizi aşan, bize dünya ve âhirette nasıl sonuçlar getireceğini bilmediğimiz ifadeler kullanabiliyoruz. Hakkımızda hayırlı olanı istemek yerine her ne olursa olsun, ne pahasına olursa olsun bazı şeyleri isteyebiliyoruz. “Bana dua edin, size icabet edeyim” (el-Mü’min 40/60) diyen Rabbimiz de bizim talebimiz doğrultusunda istediğimizi veriyor ama bu, bize hayır ve bereket getirmiyor. Oysa Rabbimiz bize duada haddi aşmamamızı da söylememiş miydi? (el-A’râf 7/55)
Rabbimiz, kendisinin razı olduğu dini O'nun resûlünün gösterdiği şekilde yaşamayı ve böylece hem dünyada hem de âhirette mutluluğu elde etmeyi cümlemize nasip eylesin.
(Soner Duman/6.Cemâziyelâhir.2443/09.Ocak.2022/Pazar)
Şu olaya bir bakalım:
Sahabeden biri hastalandı. Günden güne eriyip solan adamın bedeni nihayet kuş kadar kaldı. Allah Resûlü bu adamı ziyaret ettiğinde kendisine şunu sordu: “Allah’tan dua ederken istediğin ve talep ettiğin bir şey olmuş muydu?”. Adam şöyle cevap verdi: “Evet. Ben şöyle dua ediyordum: Allah’ım bana âhirette her ne ceza vereceksen onu dünyada ver”. Bunun üzerine Allah Resûlü “sübhânallah” dedikten sonra sözlerine şöyle devam etti: “Sen buna güç yetiremezsin. Sen şöyle deseydin ya: Allah’ım bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver. Bizi ateş azabından koru.” Adam bu şekilde dua etmeye başladı ve nihâyet şifa bulup iyileşti.
(Müslim, “ez-Zikr ve’d-dua”, 23; Tirmizî, “Deavât”, 72)
Bu hadisten çıkarılabilecek son derece önemli sonuçlar var. Ben, yaptığım okumalardan bu hadisten kendi adıma şu mesajların çıkarılabileceğini düşünüyorum:
1) İbadet ve dua, kendi kafamıza göre değil Allah ve Resûlü’nün öğrettiği şekilde yapılırsa işe yarar. Allah’ın emrine, resulünün sünnetine uygun olmayan bir ibadet bid’at, bu şekildeki bir dua da belâdır.
Nasıl ki ilaç, bedenlerin hastalıklarına şifâ olarak üretildiği halde kişi bu ilacı bir doktorun tavsiyesine uygun bir şekilde kullanmaz da kendi kafasına göre alırsa o ilaç ona bırakın şifâ vermeyi sağlığını bozar, belki de hayatına mâlolur. İşte dine ilişkin hususları da bizler kendi kafamıza göre değil, Allah Resûlü'nün öğrettiği üzere uyguladığımızda sonuç alırız.
İnsanlar kendi kafalarına göre bazı şeyleri iyi görerek bir ibadet neşesiyle yapabilirler. Oysa Allah’ın böyle bir buyruğu, Allah Resûlü’nün böyle bir sünneti yoksa yapılan o şey rahmet değil zahmettir, boşa yorgunluktur.
Allah Teâlâ ve O’nun mübârek elçisi, bizim dünya ve âhirette sıkıntıya uğramamamız için bize en güzel öğütleri vermiş, en doğru yolu göstermiştir. Rabbimizin her buyruğu, Allah Resûlü’nün her sünneti bizim için berekettir, hidayettir. Bunu dikkate almadığımızda iyilik yaptığımızı zannederken bile kötülükle karşılaşabiliriz.
2) En güzel dualar Kur’an’da yer alan, sonra da Allah Resûlü (s.a.v.) tarafından öğretilen dualardır. Bir insanın Rabbinden neyi, nasıl istemesi gerektiğini en güzel Rabbimiz ve O’nun elçisi bilir ve öğretir. Bizler bu duaları bırakıp kendimizce listeler oluşturduğumuzda, dualarımızda haddimizi aşan, bize dünya ve âhirette nasıl sonuçlar getireceğini bilmediğimiz ifadeler kullanabiliyoruz. Hakkımızda hayırlı olanı istemek yerine her ne olursa olsun, ne pahasına olursa olsun bazı şeyleri isteyebiliyoruz. “Bana dua edin, size icabet edeyim” (el-Mü’min 40/60) diyen Rabbimiz de bizim talebimiz doğrultusunda istediğimizi veriyor ama bu, bize hayır ve bereket getirmiyor. Oysa Rabbimiz bize duada haddi aşmamamızı da söylememiş miydi? (el-A’râf 7/55)
Rabbimiz, kendisinin razı olduğu dini O'nun resûlünün gösterdiği şekilde yaşamayı ve böylece hem dünyada hem de âhirette mutluluğu elde etmeyi cümlemize nasip eylesin.
(Soner Duman/6.Cemâziyelâhir.2443/09.Ocak.2022/Pazar)