Bu Haftaki yazımız:
"Umudun diğer adı Sumud"
Kutlu bir sefere niyetlendik… Niyet hayır, akıbet hayır, dedik… Bu seferin zorluklarını hesaba katarak yola çıktık… Zorluk denilince sadece haydut devlet İsrail’den gelecek olanları kastetmiyoruz…
Daha önce kara konvoyunda yaşananlar hafızamızda canlı duruyordu… Siyonist sistem her yerde etki ajanları, aparatları boş durmayacaktı, nitekim durmadılar...
Sabotajlar, dronlar, yangınlar, teknik takipler, baskılamalar…
Filonun Tunus ayağında ciddi aksamalar yaşandı, olumsuzluklar bir türlü aşılamadı ve günün sonunda yüzlerce gönüllü, günlerce beklemesine rağmen Sumud Filosuna iştirak edemedi…
Katılımcılar Gazze’ye öyle odaklanmışlardı ki, dönmeyi bir türlü içlerine sindiremiyorlardı…
Tunus’ta tanık olduğum o tablo, bana Hudeybiye Antlaşması sonrasında ashabın o yıl umre yapamayışlarından dolayı büründükleri hüzün ve takındıkları tavrı çağrıştırdı… Birçok ülkeden gelen aktivistlerin o coşku ve Gazze arzusu göz yaşartıcıydı… Limanda sabahlayanlar mı, dersiniz… Yeni bir umutla sağa-sola koşuşturanlar mı dersiniz…
Gördüm ki Gazze yürekleri tutuşturmuş… Vicdanları ayağa kaldırmış… Evlerine dönmeyi zül sayıyorlar…
Tebük seferine, binek bulamadığı için geri kalan ve ağlayarak Resulullah’a gelen sahabelerin duruşu ile ne kadar da örtüşüyordu bu kareler…
İşte o hüzün atmosferinde ben de kendimi teselli edecek argüman arayışındaydım…
Ve gözlerimin önünde Kuzey Afrika’nın fatihi, Tunus’ta Kayrevan şehrinin kurucusu Ukbe bin Nafi hazretleri canlandı… Kuzey Afrika’yı bir ucundan diğer ucuna fethettikten sonra karşısına Atlas Okyanusu çıkar, atını deryaya doğru sürer ve şu sözleri ile tarihe not düşer:
- Ya Rabbi! Eğer önüme çıkan şu derya olmasaydı, senin adını daha ilerilere götürecektim…
Hz. Ukbe (ra)’dan ilham alarak…
-Ya Rabbi! Şayet şu Akdeniz’i aşacak gemiler bulabilseydik, Gazzeli çocukları yalnız bırakmayacaktık… Seferden geri kalmamızın hüznünü sana arz ediyor, Gazze’den özür diliyoruz…
-Allah’ım şahit ol, biz dönmek için gelmedik… Sen bize yol göster…
Biz gidememiş olsak bile hamd olsun Barselona, İtalya ve Yunanistan’dan harekete geçen Sumud Filosu hedefine emin adımlarla ilerliyor…
Şimdi tüm gücümüzle onları selamlamak, sahiplenmek ve savunmak zamanı…
Yüce kitabımız buyurmuyor mu?
“Onlardan kimileri Allah’a verdikleri sözü yerine getirmiştir. Bir kısmı da sözünü yerine getirmek için beklemektedir…”
Yani bir sonraki sefere hazırlanıyorlar… Ya da Sumud denizde gemileri yürütürken, bizler de karada gemiler yürüteceğiz… Belki Hz. Nuh misali karada yeni gemiler inşa etmemiz gerekiyor…
Özgürlük dalgaları, zulmün kıyısına doğru ilerliyor…
Sumud artık sadece bir kelime değil; sessiz bir çığlık, derin bir dalga, şiddetsiz bir başkaldırı, küresel bir meydan okuma…
Bu gidiş sadece bir coğrafyaya değil, mutlak kötülüğe karşı kör ve sağır kesilenlere karşı soylu bir itirazın, onurlu bir isyanın ispatı olmuştur…
Tarih, Gazze’ye karşı duyarsız kalanları affetmeyecektir… Tarihin yönünü doğru yerde duranlar değiştirecektir…
Vicdan sahibi herkes bu filonun bir parçasıdır… İlla ki, herkesin Gazze için yapabileceği bir şey vardır…
Sakın Sumud’u sadece gemi ve yardım konvoyu olarak görmeyin, gecikmiş bir adalet ve aksiyonun tecellisi, yitik bir ruhun bedenle yeniden buluşmasıdır…
Acının karşısında omuz omuza… Zulme karşı el ele…
Bu sivil inisiyatifi yıpratmak isteyenlere inat, sürekli dinamik ve aktif olmak durumundayız…
Umudun diğer adı Sumud…
Gereksiz polemiklerle, anlamsız yorumlarla bu iradeyi zayıf düşürecek vebali kaldıramayız… Her zeminde Hakkı savunmak zorundayız… Ama gel gör ki, günümüz dünyasında Müslüman olanlara Müslüman olmayanlar sahip çıkıyor…
Tarihin bu kritik dönemecinde; Müslüman kalmanın ve insan olmanın tüm ilke ve erdemlerini Gazze mektebi bizlere sunuyor…
Tabii ki, anlayan ve alabilene…
"Umudun diğer adı Sumud"
Kutlu bir sefere niyetlendik… Niyet hayır, akıbet hayır, dedik… Bu seferin zorluklarını hesaba katarak yola çıktık… Zorluk denilince sadece haydut devlet İsrail’den gelecek olanları kastetmiyoruz…
Daha önce kara konvoyunda yaşananlar hafızamızda canlı duruyordu… Siyonist sistem her yerde etki ajanları, aparatları boş durmayacaktı, nitekim durmadılar...
Sabotajlar, dronlar, yangınlar, teknik takipler, baskılamalar…
Filonun Tunus ayağında ciddi aksamalar yaşandı, olumsuzluklar bir türlü aşılamadı ve günün sonunda yüzlerce gönüllü, günlerce beklemesine rağmen Sumud Filosuna iştirak edemedi…
Katılımcılar Gazze’ye öyle odaklanmışlardı ki, dönmeyi bir türlü içlerine sindiremiyorlardı…
Tunus’ta tanık olduğum o tablo, bana Hudeybiye Antlaşması sonrasında ashabın o yıl umre yapamayışlarından dolayı büründükleri hüzün ve takındıkları tavrı çağrıştırdı… Birçok ülkeden gelen aktivistlerin o coşku ve Gazze arzusu göz yaşartıcıydı… Limanda sabahlayanlar mı, dersiniz… Yeni bir umutla sağa-sola koşuşturanlar mı dersiniz…
Gördüm ki Gazze yürekleri tutuşturmuş… Vicdanları ayağa kaldırmış… Evlerine dönmeyi zül sayıyorlar…
Tebük seferine, binek bulamadığı için geri kalan ve ağlayarak Resulullah’a gelen sahabelerin duruşu ile ne kadar da örtüşüyordu bu kareler…
İşte o hüzün atmosferinde ben de kendimi teselli edecek argüman arayışındaydım…
Ve gözlerimin önünde Kuzey Afrika’nın fatihi, Tunus’ta Kayrevan şehrinin kurucusu Ukbe bin Nafi hazretleri canlandı… Kuzey Afrika’yı bir ucundan diğer ucuna fethettikten sonra karşısına Atlas Okyanusu çıkar, atını deryaya doğru sürer ve şu sözleri ile tarihe not düşer:
- Ya Rabbi! Eğer önüme çıkan şu derya olmasaydı, senin adını daha ilerilere götürecektim…
Hz. Ukbe (ra)’dan ilham alarak…
-Ya Rabbi! Şayet şu Akdeniz’i aşacak gemiler bulabilseydik, Gazzeli çocukları yalnız bırakmayacaktık… Seferden geri kalmamızın hüznünü sana arz ediyor, Gazze’den özür diliyoruz…
-Allah’ım şahit ol, biz dönmek için gelmedik… Sen bize yol göster…
Biz gidememiş olsak bile hamd olsun Barselona, İtalya ve Yunanistan’dan harekete geçen Sumud Filosu hedefine emin adımlarla ilerliyor…
Şimdi tüm gücümüzle onları selamlamak, sahiplenmek ve savunmak zamanı…
Yüce kitabımız buyurmuyor mu?
“Onlardan kimileri Allah’a verdikleri sözü yerine getirmiştir. Bir kısmı da sözünü yerine getirmek için beklemektedir…”
Yani bir sonraki sefere hazırlanıyorlar… Ya da Sumud denizde gemileri yürütürken, bizler de karada gemiler yürüteceğiz… Belki Hz. Nuh misali karada yeni gemiler inşa etmemiz gerekiyor…
Özgürlük dalgaları, zulmün kıyısına doğru ilerliyor…
Sumud artık sadece bir kelime değil; sessiz bir çığlık, derin bir dalga, şiddetsiz bir başkaldırı, küresel bir meydan okuma…
Bu gidiş sadece bir coğrafyaya değil, mutlak kötülüğe karşı kör ve sağır kesilenlere karşı soylu bir itirazın, onurlu bir isyanın ispatı olmuştur…
Tarih, Gazze’ye karşı duyarsız kalanları affetmeyecektir… Tarihin yönünü doğru yerde duranlar değiştirecektir…
Vicdan sahibi herkes bu filonun bir parçasıdır… İlla ki, herkesin Gazze için yapabileceği bir şey vardır…
Sakın Sumud’u sadece gemi ve yardım konvoyu olarak görmeyin, gecikmiş bir adalet ve aksiyonun tecellisi, yitik bir ruhun bedenle yeniden buluşmasıdır…
Acının karşısında omuz omuza… Zulme karşı el ele…
Bu sivil inisiyatifi yıpratmak isteyenlere inat, sürekli dinamik ve aktif olmak durumundayız…
Umudun diğer adı Sumud…
Gereksiz polemiklerle, anlamsız yorumlarla bu iradeyi zayıf düşürecek vebali kaldıramayız… Her zeminde Hakkı savunmak zorundayız… Ama gel gör ki, günümüz dünyasında Müslüman olanlara Müslüman olmayanlar sahip çıkıyor…
Tarihin bu kritik dönemecinde; Müslüman kalmanın ve insan olmanın tüm ilke ve erdemlerini Gazze mektebi bizlere sunuyor…
Tabii ki, anlayan ve alabilene…