İsmail Kılıçarslan, İsrail’in İran’a düzenlediği saldırıyı Gazze’deki başarısızlıklarını örtmek ve sonunu ertelemek için bir hamle olarak sertçe eleştirirken, İran’ın zayıf misilleme kapasitesini ve “grafik savaşlar”la yetinmesini alaycı bir dille kınıyor.

Yeni Şafak/İsmail Kılıçarslan
Kaçınılmaz sona doğru bir adım daha
Yazımı cuma namazından hemen önce kaleme alıyorum. Yani ben yazımı yazarken İsrail, İran’a vuralı ve aralarında çok kritik askeri personelin de olduğu İranlıları öldüreli 10 saate yaklaşmıştı.
Belli ki İsrail, Gazze’de sahip olmadığı istihbarata İran’da, Tahran’da, Tebriz’de sahip. Nokta atışlarla kilit isimleri öldürebilecek istihbaratı edinmiş. Bu, İsrail’in istihbarat gücünden çok İran’ın istihbarat zaafını gösterir bir durum bence. Diğer yandan İsrail’in, ABD desteği olmadan asla herhangi bir askeri operasyonda başarılı olamayacağı da gün gibi aşikâr oldu bence.
İran’ın Rusya ve Çin gibi dostlarının “karşı istihbarat” vermemiş ya da verememiş olmaları da üzerinde durulması gereken bir başka not. “İran rejimi son demlerini yaşamıyorsa İran üzerinden yeni ve başka bir dizayn kurgulanıyor” anlamına gelir bu. Belli ki İran, oyunda kalabilme yolculuğunda epeyce zorlanacak önümüzdeki süreçte.
Bir başka notum şu: İnsanlar karadan Gazze’ye yürümeye çabalarken, BM, Gazze’de ateşkes karar tasarısı kabul edilmişken falan İsrail, coğrafyanın odağını bir kez daha başka yöne kaydırmayı denedi.
Aslında biz bunu 7 Ekim sürecinden beri pek çok kez gördük. İran ile İsrail, bunu yapma amaçları bu olsa da olmasa da, birbirlerinin varlığını ve meşruiyetini devam ettirme konusunda son derece uyumlu görünüyorlar. Dikkat isterim. Bunu bir plan dahilinde yapıp yapmamalarından bağımsız olarak söylüyorum bunu.
İran, şimdilik, daha önce yaptığı şeylerin aynısını yaptı. Genelkurmayının sosyal medyasından çok sert(!) grafik mesajlar yayınladı. 150 kadar drone aracını İsrail’e sürdü. Bu dronelar İsrail’e herhangi bir zarar vermedi. Ben yazımı yazarken İran’ın misillemeleri ile değil ölen, burnu kanayan herhangi bir İsrail vatandaşının haberi düşmemişti ajanslara.
Gerçi İran’ı can-ı gönülden destekleyen Türkiyeli İrancılar şu dakikalarda “Dronelar hazırlıktı. Asıl şimdi balistik füzelerle vuracak İran İsrail’i” propagandasına başladılar ama daha önce de görmüştük bu propagandayı. İran’ın İsrail’e attığı son balistik füzelerde bir Filistinli ölmüştü. Herhangi bir Siyonist’e bir şey olmamıştı.
Yok yok. Anti İrancılık yapıyor değilim. Elbette Safevi Şia’sının ele geçirdiği ve Pers üstünlüğüne dayalı İran rejiminin karşıtıyım, bu başka bahis… Ama ben başka bir hakikate işaret etmek istiyorum: İran, İsrail’e karşı ya çok zayıf ya da acayip yalancı bir tutum takınıyor. İsrail, bilmem kaç bin kilometre öteden gelip İran’ın en kritik yerlerini yerle bir ederken İran yönetimi “grafik tasarım savaşları” gibi duran bir yöntem kullanıyor her seferinde.
Yeri gelmişken söyleyeyim. İran rejimi karşıtıyım ama Siyonist köpekler topluluğu İsrail’e İran rejimine olduğundan daha çok daha fazla karşıyım. O sebeple siz bu yazıyı okurken İran’ın balistik füzelerle onlarca İsrail hedefini vurduğunu, yüzlerce Siyonist köpeği cehennemin dibine yolladığını falan öğrenmiş durumda olursak çok ama çok büyük bir memnuniyetle karşılarım durumu. Kim bir tek Siyonist gebertse ona müteşekkir kalırım.
Ben sadece an itibariyle gördüğümü yazıyorum. İran, daha önce yaptığını yapıyor şu dakikaya kadar. Teoride asıp kesiyor ama pratikte bombaları yediğiyle kalıyor. Keşke böyle olmasa. Keşke İran İsrail’e vursa, Türkiye ve Mısır da İran’a destek verse… Arkası da çorap söküğü gibi gelse ve İsrail isimli köpekleşme organizasyonu, tam da hak ettiği gibi cehennemin dibine gitse.
Bir diğer önemli husus da şu benim açımdan. Tarihin gördüğü en sefil İrancılar ülkemizde yaşıyor olabilirler. Sefaletleri şu düzeyde. İran ne zaman İsrail tarafından vurulsa bu sefillerin aklına büyülü bir kavram geliyor: “Mezhepçilik.” Suriye’de, Yemen’de, Lübnan’da mezhepçilik yaparak milyona yakın insan öldüren İran rejimi söz konusu olduğundaysa bu mezhepçilik hiç gündemlerinde değil bu dangalakların.
Daha yazacak çok şey var ama sıcağı sıcağına bu kadarla yetinmiş olayım.
Kendi açımdan durumu özetleyecek olursam. İsrail, İran’ı vurarak kaçınılmaz sonunu biraz daha uzatabileceğini hesap ediyor ama hem Madleen inisiyatifinde hem Mağrip yürüyüşünde hem de uluslararası kamuoyunun artan baskısında gördüğümüz şey şu. İsrail, kendini sürdürülebilir kılabileceği bir aralık bulmakta çok zorlanıyor artık. Büyük şeytanını, yani ABD’yi oyuna soktukça kendisi açısından aslında riskini de artırıyor. İsrail, her geçen gün kaçınılmaz sonuna doğru bir adım daha atıyor.
Kağıttan kaplan gibi davranan İran’ın nereye doğru evrileceğini ise şu önümüzdeki günlerde hep birlikte göreceğiz. Ya ciddi bir savaşla, ya yıkılan bir rejimle, ya da zaten yerle bir olmuş inandırıcılığının geri dönülemez şekilde bitmiş olduğu gerçeğiyle yüzleşecek bence İran.
Bekleyelim, görelim.

Yeni Şafak/İsmail Kılıçarslan
Kaçınılmaz sona doğru bir adım daha
Yazımı cuma namazından hemen önce kaleme alıyorum. Yani ben yazımı yazarken İsrail, İran’a vuralı ve aralarında çok kritik askeri personelin de olduğu İranlıları öldüreli 10 saate yaklaşmıştı.
Belli ki İsrail, Gazze’de sahip olmadığı istihbarata İran’da, Tahran’da, Tebriz’de sahip. Nokta atışlarla kilit isimleri öldürebilecek istihbaratı edinmiş. Bu, İsrail’in istihbarat gücünden çok İran’ın istihbarat zaafını gösterir bir durum bence. Diğer yandan İsrail’in, ABD desteği olmadan asla herhangi bir askeri operasyonda başarılı olamayacağı da gün gibi aşikâr oldu bence.
İran’ın Rusya ve Çin gibi dostlarının “karşı istihbarat” vermemiş ya da verememiş olmaları da üzerinde durulması gereken bir başka not. “İran rejimi son demlerini yaşamıyorsa İran üzerinden yeni ve başka bir dizayn kurgulanıyor” anlamına gelir bu. Belli ki İran, oyunda kalabilme yolculuğunda epeyce zorlanacak önümüzdeki süreçte.
Bir başka notum şu: İnsanlar karadan Gazze’ye yürümeye çabalarken, BM, Gazze’de ateşkes karar tasarısı kabul edilmişken falan İsrail, coğrafyanın odağını bir kez daha başka yöne kaydırmayı denedi.
Aslında biz bunu 7 Ekim sürecinden beri pek çok kez gördük. İran ile İsrail, bunu yapma amaçları bu olsa da olmasa da, birbirlerinin varlığını ve meşruiyetini devam ettirme konusunda son derece uyumlu görünüyorlar. Dikkat isterim. Bunu bir plan dahilinde yapıp yapmamalarından bağımsız olarak söylüyorum bunu.
İran, şimdilik, daha önce yaptığı şeylerin aynısını yaptı. Genelkurmayının sosyal medyasından çok sert(!) grafik mesajlar yayınladı. 150 kadar drone aracını İsrail’e sürdü. Bu dronelar İsrail’e herhangi bir zarar vermedi. Ben yazımı yazarken İran’ın misillemeleri ile değil ölen, burnu kanayan herhangi bir İsrail vatandaşının haberi düşmemişti ajanslara.
Gerçi İran’ı can-ı gönülden destekleyen Türkiyeli İrancılar şu dakikalarda “Dronelar hazırlıktı. Asıl şimdi balistik füzelerle vuracak İran İsrail’i” propagandasına başladılar ama daha önce de görmüştük bu propagandayı. İran’ın İsrail’e attığı son balistik füzelerde bir Filistinli ölmüştü. Herhangi bir Siyonist’e bir şey olmamıştı.
Yok yok. Anti İrancılık yapıyor değilim. Elbette Safevi Şia’sının ele geçirdiği ve Pers üstünlüğüne dayalı İran rejiminin karşıtıyım, bu başka bahis… Ama ben başka bir hakikate işaret etmek istiyorum: İran, İsrail’e karşı ya çok zayıf ya da acayip yalancı bir tutum takınıyor. İsrail, bilmem kaç bin kilometre öteden gelip İran’ın en kritik yerlerini yerle bir ederken İran yönetimi “grafik tasarım savaşları” gibi duran bir yöntem kullanıyor her seferinde.
Yeri gelmişken söyleyeyim. İran rejimi karşıtıyım ama Siyonist köpekler topluluğu İsrail’e İran rejimine olduğundan daha çok daha fazla karşıyım. O sebeple siz bu yazıyı okurken İran’ın balistik füzelerle onlarca İsrail hedefini vurduğunu, yüzlerce Siyonist köpeği cehennemin dibine yolladığını falan öğrenmiş durumda olursak çok ama çok büyük bir memnuniyetle karşılarım durumu. Kim bir tek Siyonist gebertse ona müteşekkir kalırım.
Ben sadece an itibariyle gördüğümü yazıyorum. İran, daha önce yaptığını yapıyor şu dakikaya kadar. Teoride asıp kesiyor ama pratikte bombaları yediğiyle kalıyor. Keşke böyle olmasa. Keşke İran İsrail’e vursa, Türkiye ve Mısır da İran’a destek verse… Arkası da çorap söküğü gibi gelse ve İsrail isimli köpekleşme organizasyonu, tam da hak ettiği gibi cehennemin dibine gitse.
Bir diğer önemli husus da şu benim açımdan. Tarihin gördüğü en sefil İrancılar ülkemizde yaşıyor olabilirler. Sefaletleri şu düzeyde. İran ne zaman İsrail tarafından vurulsa bu sefillerin aklına büyülü bir kavram geliyor: “Mezhepçilik.” Suriye’de, Yemen’de, Lübnan’da mezhepçilik yaparak milyona yakın insan öldüren İran rejimi söz konusu olduğundaysa bu mezhepçilik hiç gündemlerinde değil bu dangalakların.
Daha yazacak çok şey var ama sıcağı sıcağına bu kadarla yetinmiş olayım.
Kendi açımdan durumu özetleyecek olursam. İsrail, İran’ı vurarak kaçınılmaz sonunu biraz daha uzatabileceğini hesap ediyor ama hem Madleen inisiyatifinde hem Mağrip yürüyüşünde hem de uluslararası kamuoyunun artan baskısında gördüğümüz şey şu. İsrail, kendini sürdürülebilir kılabileceği bir aralık bulmakta çok zorlanıyor artık. Büyük şeytanını, yani ABD’yi oyuna soktukça kendisi açısından aslında riskini de artırıyor. İsrail, her geçen gün kaçınılmaz sonuna doğru bir adım daha atıyor.
Kağıttan kaplan gibi davranan İran’ın nereye doğru evrileceğini ise şu önümüzdeki günlerde hep birlikte göreceğiz. Ya ciddi bir savaşla, ya yıkılan bir rejimle, ya da zaten yerle bir olmuş inandırıcılığının geri dönülemez şekilde bitmiş olduğu gerçeğiyle yüzleşecek bence İran.
Bekleyelim, görelim.