Foruma hoş geldin, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Düşünce Platformumuza Hoşgeldiniz!

Düşünce Platformumuz bilgi ve düşüncenin en özgür adresidir!
Güne, gündeme ve yarınlara dair söyleyeceğim var diyenlerin, günlük koşuşturmaca içerisinde zihin jimnastiği yapmak isteyenlerin özgürlük meşalesi ~ FORUM KALEMİ ~

Analiz Para vakfı batıldır!

Never Give Up

FK Üyesi
Katılım
28 Haz 2022
Mesajlar
400
Tepkime puanı
124
Puanları
43
Konum
Gerçeğin Ruhu
Burç
Terazi
Cinsiyet
Bu yazıda delillerle Ebu Suud’un bir haramı fetva yoluyla faizi helal kılması ve Osmanlı’yı faize batırma görüşü eleştirecektir.. Dönemin siyasi iktidarı ise bu haramın helal kılınmasına karşı çıkan Şeyhülislam Çivizade’yi görevden almış ölümle tehdit etmiş yerine faizi dolambaçlı yollardan devlete hakim kılmışlardır.
Allah’ın dedi ayeti hatırlayalım hak geldi batıl köpük oldu.. Yapılan işin faiz olduğu açıkken vakıf görüntüsü altında yapılması bir şeyi değiştirmez.

Para vakfı batıldır!

İnkâzü’l-hâlikîn (إنقاذ الهالكين) risalesinin yazılış tarihi, sonundaki ferağ kaydına göre 967/1560’tır.36 1548’de resmi emir ile para vakıflarına izin verildiği göz önüne alınırsa, bu emirden 12 sene sonra yazıldığı anlaşıl- maktadır. Çok sayıda yazması bulunan bu risâle ve hâşiyesi, Osmanlı dö- neminde başka bir eserin kenarında neşredilmiş, Hamdî Abdulmecîd es- Selefi ve Hüsameddin b. Mûsa Affâne tarafından ise ayrı ayrı yayımlan- mıştır.
Eser, niyet ve ihlasın önemi, riyanın kötülüğü ile ücret karşılığı Kur’an okumanın ve ibadetin caiz olmadığını, bu amaçla para verenin se- vap kazanmadığını göstermek amacıyla kaleme alınmıştır. Bazı insanlar geliriyle Kur’an okunup ruhlarına bağışlanması amacıyla para vakfı kur- duklarından, ‘akçe vakfetmenin’ geçersizliği üzerinde de durulmuştur. Ri- salenin sonunda ek olarak açılan bir başlık (teznîb) altında ise, bu amaçla yapılan para vakfının sıkıntılı yönleri ve yol açtığı sorunlar dört madde halinde zikredilmiştir. Buna göre:

a. Dirhem ve dinarların vakfedilmesi, Züfer’den gelen zayıf görüş dı- şında caiz değildir. Züfer’e göre ise vakıf işlemi bağlayıcı değildir. Kadı’nın hüküm vermesiyle de bağlayıcı hale gelmez. Dolayısıyla kişi hayatta iken bu paranın zekatını vermeli, ölünce de bu mal varislerine intikal etmeli- dir. Bunların hiçbiri gerçekleşmediğine göre, bunun vebali vakfeden ki- şiye aittir.
b. Bu paralar, sünnette yasaklanan ve Hanefi fıkıh kitaplarında mek- ruh görülen îne yoluyla işletilmektedir.
c. Bu işlerle uğraşanların, fıkıh kitaplarında mekruh görülen îne şek- lini dahi bilmemeleri sebebiyle ‘menfaat sağlayan karz’ kapsamında bu getiri ribâ olmaktadır ve üstelik elde edilen kâr da vakfedene değil kay- yıma/mütevelliye ait kabul edilmektedir.
d. Bu amaçla para vakfedenler, din istismarına (el-eklü bi’d-dîn) ve Kur’an ile dalga geçilmesine sebep olmaktadırlar.

Birgivî, risalenin girişinde ifade ettiğine göre, Ebüssuûd Efendinin para vakfını caiz gören ve bağlayıcı kabul eden risalesindeki görüşünün hatalı olduğunu insanlara ve yöneticilere açıklaması gerektiğini düşün- müş ve bu sebeple bu risalesini kaleme almıştır. Ona göre, birilerinin bu görüşe karşı çıkması, cehalet, korkaklık veya zayıflık nedeniyle pek muh- temel değildir. Hâlbuki bildiği doğruları gizleyip vebale girmemek ve ‘nehyi ani’l-münker’ amacıyla kendisi gerek kalemi gerekse de diliyle bu hataya engel olmaya çalışacaktır. Birgivî amacını, söz konusu fetvaya da- yanarak sevap kazanmak amacıyla para vakfedilmesini ve aynı fetvaya dayanarak hâkimlerce hüküm verilmesini engellemek olarak açıklamak- tadır.46
Birgivî, Ebüssuûd’un risalesindeki görüşlerini ‘kavluhû’ şeklinde ak- tararak bunları eleştirmektedir. Bazı alıntıların ve eleştiri noktalarının tam olarak anlaşılması için Ebüssuûd’un metnine de müracaat etmek ge- rekmektedir. Birgivî, Ebüssuûd ve para vakfını savunanlar için zaman za- man ağır ifadeler de kullanmıştır. Zaten risâlenin Türkçe ‘keskin kılıç’ an- lamına gelen ismi de müellifin üslubuna dair bir fikir vermektedir.
Risalenin sonunda ‘tenbih’ başlığı altında, paranın vakfedilmesinin batıl olduğunu açıkça ispatladığını belirtmekte ve bu tür vakfın yol açtığı fesâdı altı madde halinde sıralamaktadır.

Birgivî, bu risalesinde Ebüssuûd’dan alıntı yoluyla görüşlerini tek tek ele alarak cevap vermekte, böylece para vakıflarına ve Ebüssuûd’un bu konudaki görüşlerine karşı çıkmaktadır. Bu konuda son derece uzun ve detaylı itiraz ve eleştiriler ortaya koymaktadır. Biz burada başlıca itiraz noktalarına işaret etmek ve Birgivî’nin kendi görüşünü desteklemek için gösterdiği delil ve gerekçelerinden bazılarına özet olarak yer vermek is- tiyoruz:

1. Birgivî, para vakıflarının cevazına dair zikredilen rivayetlerin sıh- hatine ve hükme delaletine itirazlarda bulunur. Mesela Zühri’nin para vakfını sahih gördüğüne dair rivayet, Birgivî’ye göre para vakfına delalet etmez. Zira rivayette geçen ca’l, “Allah yolunda” ve “müslümanlara sa- daka” lazıfları, vakfa işaret etse de hiçbirisi tam olarak vakıf akdini karşı- lamaz. Hanefi kaynakların da işaret ettiği üzere, söz konusu lafızlardan “adak” anlamını çıkarmak daha uygundur. Buhârî bu rivayete sadaka ko- nusunda da yer vermiştir. İbn Hacer (ö. 852/1449) de burada kastedile- nin sadaka olduğunu ifade etmiştir.48 Yine Züfer’den tecvize dair nakledi- len rivayet de zayıftır ve öğrencisi Muhammed b. Abdullah el-Ensârî dı- şında kimseden gelmemiştir. Kaldı ki fıkıh kitaplarında çok sayıda zayıf rivayete de yer verilmiştir. Mezhep imamlarından bunun caiz olmadığına dair güvenilir rivayetler varken bunlara itibar edilmez.49

2. Birgivî’nin temel itirazlarından birisi örfün bu konuya etkisi hak- kındadır. Ona göre, paranın vakfedilmesinin örf haline gelmesi halinde, İmam Muhammed’in koyduğu teâruf kriteri çerçevesinde vakfedilmesi- nin caiz olacağı iddiası geçersizdir. İmam Muhammed, “mâ” ismi mevsu- lüyle bütün şeyleri kastetmiş gibi görünse de, aslında bu ifade Hz. Pey- gamber döneminden kendi zamanına kadar örf haline gelen şeyleri kap- sar. İstısnâ akdini örnek olarak vermiş olması da buna işaret eder. Yoksa
insanların ileride örf haline getireceği şeyler bu kapsamda değildir çünkü cevaza dair icma/ittifak, ictihad asrından sonra gerçekleşemez. Birgivî bu görüşünü desteklemek için Hanefi kaynaklardan örnekler ve deliller su- nar. Mesela kitapların vakfedilebileceği hükmü Hanefi mezhebinde daha sonra gündeme gelmiştir ve ilmi eserlerin vakfedilmesinin “öğrenim, öğ- retim ve kıraat yönleriyle dini ayakta tutma özelliklerinden dolayı mus- hafların hükmüne ilhak yoluyla” caiz hale geldiği ifade edilmiştir. Bunlar “dini ayakta tutma konusundaki ortak nitelik” sebebiyle ‘ilhak’ yoluyla mushaflara eklendiğine göre, ilmi kitaplar aslında İmam Muhammed’in ifadesine dâhil değildir. Birgivî, daha önce karşılaşılan menkul vakıf ör- nekleri üzerinden de bu konuda örfün konumunu sorgular ve kendi görü- şünü savunur.

3. Birgivî’nin diğer esaslı bir itirazı da, vakıfta ebedilik (te’bîd) ve vakfedilen malın bekâsı açısındandır. Para vakfının te’bîd şartını sağlaya- madığını birçok açıdan ispatlamaya çalışır. Te’bîd şartını içeren rivayet- lerin Hz. Peygamberden sahih ve müstefîz olarak nakledildiğini söyler. Ona göre, teârufu dayanak olarak kabul etsek bile paranın vakfı caiz ol- maz; çünkü paralar te’bîd şartını taşımadığı için bunların vakfı batıldır. Ebû Yûsuf te’bîd şartını nass sebebiyle, İmam Muhammed ise bu şartı belli örneklerde ‘amelî icmaya raci olan külli örf’e dayalı istihsan ile terk etmişlerdir. Parayı bu örneklere ilhak etme imkânı yoktur. Çünkü nass veya teâmül sadece aslı bâki kalarak yararlanılan şeyler hakkında söz ko- nusu olmuştur. Parayı bunlara kıyaslamak, iki müessir vasıf olan bekâ ve ebedîlik vasıflarını yok saymak olacağından kıyâs ma‘a’l-fârıktır. Ayrıca Züfer’in para ve mislî malların vakfını kabul ettiğine dair bize gelen riva- yet, ebediliği mecaz olarak anladığına karine olsa da, bu görüş Hanefi mezhep imamlarından nakledilmemiştir ve ihtimal üzerine mezhep gö- rüşü sabit olmaz. Birgivî’ye göre, diğer mezhep imamları da, ayn’ı baki kalarak kendisinden faydalanılan menkullerin vakfını caiz görmüşler, pa- ranın vakfını caiz görmemişlerdir. Bu da onlar tarafından da paranın di- ğer menkul mallarla eşit görülmediğini göstermektedir.

Ebüssuûd’un paranın hükmi bekâsını ifade etmek üzere yaptığı “mi- sillerin bekası, aynlarının bekâsı menzilesine tenzil olunur” şeklindeki açıklaması, Birgivî açısından ikna edici değildir. Böyle bir takdir ancak za- ruret halinde gündeme gelir, hâlbuki para vakfı konusunda bir zaruret söz konusu değildir. Para ve diğer malların ebedilik açısından benzer ol- duğu, sadece değişim hızının farklı oluşu üzerinden yapılan savunma za- yıftır; çünkü hızın yavaş oluşu te’bîd şartına daha uygundur. Birgivî’ye göre Ebüssuûd, gerçekte var olmayan bir vakfı delillerle ispatlamaya çalışmaktadır.

4. Birgivî’nin diğer bir itiraz noktası, para vakıflarının tesciline dair- dir. Ebüssuûd, mütevelli ve vâkıfın mahkemeye müracaat etmesiyle para vakfının kadı tarafından tescil edileceğini belirterek, bu bağlamda muh- temel bir yargılama olayında Züfer’in görüşüne göre vakfın sıhhatine; İmameyn’in görüşüne göre de vakfın lüzûmuna karar verileceğini ifade etmiştir. Birgivî, böyle bir kararda birbirine zıt iki görüşün tek meselede cem edildiğini ifade etmektedir. Halbûki yargılamaya dair bir meselede farklı görüşlerin cem edilmesi (telfîk) caiz değildir.
 

Never Give Up

FK Üyesi
Katılım
28 Haz 2022
Mesajlar
400
Tepkime puanı
124
Puanları
43
Konum
Gerçeğin Ruhu
Burç
Terazi
Cinsiyet
İmam Birgivî es-Seyfü’s-sârim risalesinin sonunda, “tenbîh” başlığı al- tında, para vakfının batıl olduğunun böylece ortaya çıktığını söylemekte ve mevcut para vakıfları uygulamasının şu sakıncalarını gündeme getir- mektedir:

1. Nakit paranın vakfı sahih olmadığı halde, bu durum göz önüne alınmadığı için birçok hak ihlali oluşmaktadır. Kişinin mülkünde kalmaya devam ettiği halde, vakıf malı zannedildiği için bu paranın zekâtı veril- mez; bu mal hakkındaki miras ve vasiyet hükümleri uygulanmaz. Bu se- beple hak sahiplerine haksızlık yapılmış olur.

2. Vakfedenin pişman olup vakfından dönmek istemesi durumunda veya vâkıf vefat edip de vârislerin vakfa razı olmamaları durumunda, hâkim vakfın feshedilmesine izin vermez. Bu şekilde, mal sahiplerinin malı haksız yere ellerinden alınmış olur. Vakıfta ücretle görevli kişiler başkasının malını haksız yere yemiş olurlar.

3. Parayı vakfeden sonradan fakir duruma düşebilir. Yaptığı vakfın geçersiz olduğunu bilmediği için, parasının olmadığını ve kendisinin kur- ban, fıtır sadakası ve nafaka gibi yükümlülüklerden sorumlu olmadığını; zekât yardımı almasının helal olduğunu zanneder. Böylece büyük günaha düşer.

4. Nakit para vakıflarının işletilmesi, mudârabe, bidâa veya muâmele- i şer’iyye (beyu‘l-îne) yoluyla olur. Zamanımızda üçüncü seçenek yaygın- dır. Oysa bu usul, Hz. Peygamber’in zemmettiği bir usul olup ulema tara- fından kerih görülmüştür. “Beyu‘l-îneden uzak durun. Zira o lanetlenmiş- tir.” denilmiştir.

5. Mütevellilerin çoğunluğu cahil kimseler olduğu için kitaplarda zik- redilen îne satışının meşru şekillerini bilmezler. Vakıf paralarını karz veya satım akdi şeklinde işletirler. Halbuki menfaat sağlayan her karz iş- lemi ribadır. Bazıları da fasık kişilerdir, umursamadan ribâlı işlem yapar- lar. Bunu da vakıf görevlilerine verirler ve onlar da faiz yemiş olurlar.
 

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın yada üye olun!

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın veya kayıt olun!

Kayıt ol

Forumda bir hesap oluşturmak tamamen ücretsizdir.

Şimdi kayıt ol
Giriş yap

Eğer bir hesabınız var ise lütfen giriş yapın

Giriş yap

Tema düzenleyici

Tema özelletirmeleri

Grafik arka planlar

Granit arka planlar