Foruma hoş geldin, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Düşünce Platformumuza Hoşgeldiniz!

Düşünce Platformumuz bilgi ve düşüncenin en özgür adresidir!
Güne, gündeme ve yarınlara dair söyleyeceğim var diyenlerin, günlük koşuşturmaca içerisinde zihin jimnastiği yapmak isteyenlerin özgürlük meşalesi ~ FORUM KALEMİ ~

Yeni Konu ÖĞRETMEN ve AİLE

1996-2002 yılları arasında SHOW TV'nin ana haber programlarını sunan bir ulu(!) kişi vardı. Reha Muhtar.

Bu zat iki günde bir ana haber bülteninden "dayakçı öğretmen" haberi servis ederdi. Bu haberler servis edilirken öğretmenlerin sözde savunucusu sendikalar sessizliğe bürünür, ortalıktan kaybolurdu. Hem neyini savunacaklardı ki ortada şiddet ve cani bir öğretmen vardı. Düşünsenize aynı senaryo farklı kişiler üzerinden sürekli toplumun zihin altına pompalanıyor. Sonunda toplum acı gerçeği(!) kabul etti. "Öğretmen milleti şiddete meyilli hasta kişiliklerden oluşmaktadır." Velinin gözünden ve gönlünden düşürülen öğretmenin artık çocuğa rol-model olması imkansız hale geldi. Toplumu ayakta tutan ve geleceğin mimarları olan bir mesleğin sessiz sedasız salası okundu, cenaze namazı kılındı. Sac ayağının biri gitti.

Sonra yeni bir haber furyası başladı. Ümraniye sapığı, Karaköy sapığı... Önümüze birilerini attılar "Sapık yakalandı." diye. Aylar sonra yakalandı denilen kişinin aslında yakalanmadığı, yoldan geçen bir garibanın karga tulumba içeri atıldığı, bütün itirazlarına rağmen hakim tarafından "Aman sonra basın başımıza dert açar." diyerek hiçbir delile gerek görülmeden biletinin kesildiği ortaya çıktı. Gariban, çalıştığı iş yerine bir daha dönemedi, eşi toplum baskısına dayanamayıp çocuklarını da alıp babasının evine döndü. Bir tane Allah'ın kulu da çıkıp bu basın denilen her türlü kepazeliğin döndüğü meslek grubuna hesap sormadı.

SHOW ana haber reyting kırmaya, Hürriyet gazetesi trajını arttırmaya devam etti. O zaman anladılar ki bu toplumda öyle bir kitle var ki ne kitlersen kitle, kabul ediyor. Maalesef bu kitle birle, beşle değil onlarca milyonla ifade edilecek kadar geniş bir alana yayılmıştı.

Sonra erkeklerin erkeklere şiddeti pazarlanmaya başlandı. Pazarda kavga, otobüste kavga, mahallede kavga. Sanki her sokak başında erkeklerin erkeklere uyguladıkları şiddet sunulur oldu. İçimizden yeni bir cani çıkıyordu. ERKEK... Düşünme yeteneği gelişmemiş, beyin yerine pazuları ile düşünebilen(!) bu acayip varlığı ve onun ne kadar acımasız olduğunu da kavradık çok şükür(!)

Bu erkek; abiydi, dayıydı, amcaydı. Mahallesini, sokağını oturduğu muhiti itten uğursuzdan koruyordu. Onun olduğu yerde kimse ot satamıyor, pezevenkler pazar kuramıyor, ibneler boy gösteremiyordu. Sorumluluk alan, sahiplenen, koruma güdüsü gelişmiş bu zümrede pıstırıldı maalesef.

Sokaktaki erkeğin hakkından gelinmiş ve sokak ele geçirilmişti. Sıra evin içine girip oradaki ceberrut kişiyi hizaya çekme zamanı gelmişti. Istanbul Sözleşmesi, 6284 derken televizyon ana haberleri, gazeteler, sabah programları "dayakçı koca", "katil eş, maktul kadın", "tecavüzcü erkek" haberleriyle doldu, taştı. Görünen oydu ki babalar ellerinde ya bıçakla ya da ...'leriyle geziyordu. Keyfi hangi kadına denk gelirse ya tecavüz ediyor ya öldürüyor ya da her ikisini birden gerçekleştiriyordu. Neredeyse tamamı şiddet bağımlısı, katil veya cinsi sapık olan bu erkeklerin yanında kadının hiçbir güvencesi yoktu. Kadın; ayıdan, kurttan, timsahtan daha tehlikeli olan bu canavarla aynı çatı altında tehlike altındaydı ve mutlaka korunmalıydı. Böylesi nadide bir varlık bu hoyrat adamın elinde solar, kadınlık adına neyi varsa hepsini kaybederdi. Medyanın ayak oyunları yetmezse devletin polisi, savcısı, hakimi müşfikliğin en âlî derecesinde muhafaza etmeliydi.

Neden? Çünkü Allah anneye merhameti, babaya feragati bahsetmiş onu hanesine kavvam kılmıştı. Babanın hüküm sürdüğü hanede kapitalist anlayış güdük kalır, kadın cinsel meta kalıbına dökülemez, çocukları onun bunun oyuncağı olamazdı. Bir baba, ömrünü uğurlarında harcadığı ne karısını ne de çocuklarını ite köpeğe yem etmezdi. Lakin ne biz ne de kadınlar huzurunuzda kasteden dezenformasyona dayanamadık, bize bunları verenlerin neyin hesabında olduğunu düşünemedik ve babayı kadın maharetiyle, devlet eliyle iğdiş edilmiş bir öküz derekesine indirdik. Bir zaman sonra bunu da kanıksadık. İçimizde böyleleri çok, dedik. Televizyona yansıyan, manşetten haberleri yapılan bunlar yalan değil ya, dedik. Tuzağı göremedik, bunu da yuttuk...

Bizden sonra sıra kadınlara gelecek. Şu anda kocasını baltayla parçalayan, çocuğunu boğan, sevgiliyle birlikte plan kurup eşine tuzak kuran, ben öldürmeseydim o öldürecekti, deyip paçayı yırtan kadını, kadın eliyle erkeği bitirdikten sonra görmeye başlayacak televizyonlar, gazeteler. Erkekler nakavt olup yenilgiyi kabul edip bir köşeye çekildiğinde sıra kadınlara gelecek. Kadınları da çocukları ile vuracaklar. İşte o zaman bütün gölgesini feministlere karşı verdiği savaşta kaybeden erkeklerin kadını korumaya ne mecali ne de isteği olacak. Kadın; sırtını dayadığı, kendisinden güç devirdiği kocası, babası, kardeşi piç edildiği için tarumar olacak. Erkeğini kendi eliyle bu oyuna kurban ettiği için de şikayet hakkı olmayacak. İçlerinde harladıkları feminist ateşi korkarım onların cehennemi olacak.

GELECEĞİN MİMARI ÖĞRETMEN GİTTİ.
SOKAĞIN ABİSİ ERKEK GİTTİ.
HANE HALKININ DAYANDIĞI DAĞ, BABA GİTTİ.
ŞİMDİ SIRA SİZDE EY KADINLAR...

BİZ Mİ?
Bekliyoruz, ey dindar görünümlü feministler.
Bekliyoruz, ey Allah'ın feraset bahşetmediği zavallılar.
Bizim vereceğimiz mücadele bitip son ferdimiz de pes eden de biz sizin perişan oluşunuzu izlemek üzere kulaklarımızı tıkamış vaziyette bekliyor olacağız.


İktibas
 

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın yada üye olun!

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın veya kayıt olun!

Kayıt ol

Forumda bir hesap oluşturmak tamamen ücretsizdir.

Şimdi kayıt ol
Giriş yap

Eğer bir hesabınız var ise lütfen giriş yapın

Giriş yap

Tema düzenleyici

Tema özelletirmeleri

Grafik arka planlar

Granit arka planlar