Ekli dosyayı görüntüle 1608
“Şeytan kandırmak için, kimi zaman doğruları söylemez mi?
Bildiğiniz üzere Macbeth, Shakespeare'in klasik yani ölümsüz eserlerinden biri. Okumuş, tiyatroda ya da uyarlama filmlerini izlemiş olabilirsiniz.
Peki neden Macbeth?
Öncelikle 2015 yapımı, Fassbender ve Cotillard'ın baş rollerini paylaştığı bu filmi, şiirsel ve tiyatral üslubuyla büyük bir tiyatro sahnesinin sinemayla buluşması gibi düşünebilirsiniz. Dolayısıyla kendinizi beyaz perdeye aktarılmış edebi bir şölenin içinde de bulacaksınız. Bu sebeple replikler biraz ağır gelebilir. Dikkatli izlemeniz gerekecektir.
Ancak benim asıl üzerinde durmak istediğim, filmin de ötesinde olan eserin gerçek değeri.
Hikayenin temelinde üç cadının kehaneti ve Macbeth'in kral olma yolunda attığı uğursuz adımların sonucunda lanetlenişi vardır.
Kehanetten önce dürüst ve asil bir adam olarak önümüze çıkan Macbeth, cadıların sözlerine aldanarak kaderi olduğuna inandığı İskoçya Krallığını kan dökerek elde eder. Bu şekilde de karısının ve kendisinin yok oluşu başlar. Çünkü bir kere ihanet ettiğinizde sonsuza kadar lanetlenirsiniz.
"İnsan sınanmadığı günahın masumu değildir."
Macbeth'in trajik hikayesi aslında bize hiç uzak olmayan, hatta çok yakınımızdan tanıdık bir hikayedir. Güç tutkusu, hırs, şehvetin gücü, hak edilmemiş bir mevki için şeytana satılmış ruh, beraberinde gelen paranoya ve susturulamayan vicdan azabının yol açtığı delilik... Shakespeare bize sadece Macbeth'i değil, içimizdeki potansiyel Macbethleri gösteriyor aslında. Ona baktığınız zaman tepeden doğru "Ben asla böyle bir yola sapmam" diyemeyeceğiniz çetrefilli bir psikolojiye sokar sizi. Davulun sesi uzaktan değil ta içinizden gelir ve bu hiç hoş değildir.
Sebeplerimizin sonuçları, sonuçlarımızın sebepleriyiz.
Üzerinde durmak istediğim en önemli noktaysa, kehanet. Benzer bir konu Sophokles'in Kral Oedipus'unda ve Pasolini'nin 1967'de yönettiği aynı isimli filmde de işlenmiştir. Oedipus, rüyasında babasını öldürüp annesiyle evlendiğini görür ve bu korkunç rüyayı açıklaması için kahine gider. Kahin ona rüyanın gerçekleşeceğini söyleyince eve geri dönmez. Bebekken, yine bir kehanet sebebiyle babası tarafından ölüme terk edilip başka bir aile tarafından büyütüldüğünü bilmeyen Oedipus, aldığı kararlarla kehanetin gerçekleşmesine trajik bir şekilde sebep olur. İşte Freud'un Oedipus Kompleksi de buradan gelmektedir.
Macbeth de benzer şekilde kehaneti kaderi olarak görüp cadıların, aslında Şeytan'ın kuklası haline gelir ve olacağına inandığı sözleri kendi eliyle kaderi haline getirir. Biliriz ki Şeytan bize hiçbir şeyi zorla yaptırma gücüne sahip değil. ( Kaldı ki bu Allah'ın kanununa, adaletine aykırı olurdu.) Ancak Şeytan; aklımızı, psikolojimizi ve duygularımızı bize karşı kullanabilecek şekilde usta. İşte Shakespeare'in belki de bize vermek istediği mesaj da tam olarak budur:
Rehberini iyi seç; çünkü seni nereye götüreceklerini tahmin bile edemezsin.
Son olarak buraya Macbeth'i izledikten sonra yazdığım bir şiiri ekleyeceğim.
Filme başlamadan önce ağlamayacağıma dair kendime söz vermiş ve başarılı da olmuştum. Ta ki son sahne bitip kızıl gökyüzünün eşliğinde, "Based on the play by William Shakespeare" yazısını görene kadar...
Fısıltılarla kararmıştı zaferin sabahı.
Kehanetin sinsiliği,
Yoksa dişi bir zehir miydi cesaretin sebebi?
Kana bulanmıştı,
Artık lanetlenmişti dürüst ruhlar.
İşte! Görkemle tacını giydi günahkar!
Peki peşini bırakmayan bu korkular,
Gidenlerin yerini dolduran Şeytanlar?
Bak, görüyor musun?
Hayaletlere esir olmuş zavallı zorba kral!
Aklını yitirmiş,
Alevlere atmış masumiyeti kahrolası canavar!
Hak edilmeyeni korumak isterken
Her şeyini kaybetmek,
Yükselirken olabildiğince
Cehenneme düşmek bu olsa gerek.
Ey azap dolu babalar ve oğullar!
Kana boyanan matemli güneş
Sessizce doğarken,
Yere çökmüş çürüyen bu adam
Herkes gibi etten kemikten.
Lakin ruhunu yitirmişti henüz ölmeden.
"İyi kötüdür, kötü de iyi"
Asıl savaş,
Onların ezeli mücadelesi.
Son düzenleme: