Kendimizi Neden Gıdıklayamayız ve Gıdıklanma Neden Dayanılmazdır? (1 Görüntüleyen)

  • Kullanıcı ZARiP
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
  • - Bunları Biliyor musunuz?
Bilimciler yıllardır, oldukça eşsiz bir eylem olan "gıdıkla( n )mak" hakkındaki merak edilenleri kesin olarak açığa kavuşturmaya çalışıyorlardı. Gıdıklama nedir? Neden rahatsız edicidir? Neden gülmemize sebep olur? Bu sorulara ilişkin çok fazla teori var ancak henüz kimse tam olarak neden gıdıklandığımızı bilmiyor.

Bildiğimiz gibi iki tip gıdıklama vardır: hafif, hoş bir türde ve ağır, dayanılmaz bir türde. Hafif olan bu gıdıklama knismesis olarak bilinir. Knismesis; hafif hareketten kaynaklanan bir histir, tıpkı; birisinin parmaklarını derinizin üzerinde hafifçe gezdirmesi gibi. Bu durum birçok şeyden daha kaşındırıcıdır ve bu hareketi kendi kendinize yapabilirsiniz.

Ağır gıdıklama ise gargalesis olarak bilinir ve vücudun kolay incinir bölgelerinde (örneğin; ayaklar, karın ve koltukaltı gibi) yoğun bir hareketin neticesinde ortaya çıkar. Knismesisin aksine bu tarz bir gıdıklamayı kendi kendinize yapamazsınız.
Bir kimsenin knismesisi kendi üzerinde yapabilirken, gargalesisi neden yapamadığının sebebi tamamen bilinemiyor. Ancak şöyle izah edilebilir; knismesis daha duyusal bir his iken, gargalesis; bizim uyarana verdiğimiz içgüdüsel bir tepki olarak karakterize edilebilir.

Gıdıklanabilir olmanın; evrimsel bir uyarı (ikaz) biçimi ve savunma sisteminin bir parçası olabileceği düşünülüyor. Hafif dokunmaya verilen tepki; bize yabancı bir şeyin bize dokunuyor olduğu bilgisini verir, örneğin bir yılanın üzerinizde sürünmesi ya da bir örümceğin elinizin üzerinde yürümesi gibi. Ağır dokunuşlara verilen yoğun tepki ise biraz daha karışıktır. Eğer vücudunuzun en çok gıdıklanan yerlerini düşünürseniz; bu yerlerinizin en hassas yerleriniz olduğunu da farkedersiniz: boyun, koltuk altları, ayaklar ve karın. Gıdıklandığımızda aşırı rahatsız oluşumuz; bizi bu hassas yerlerimizi korumamız için tetikleyen evrimsel bir sistem olabilir. Gıdıklama beynimizin acıyı bekleyen kısmını aktifleştirir ve atalarımızın ebeveynleri tarafından onlara kendilerini savunmaları gerektiğini öğretmek için kullanılmış olabilir.

Evrimsel süreci göz önüne aldığımızda; hassas olarak tanımladığımız vücut bölgelerimizin -ayak tabanı, boyun, karın, koltuk altı- neden en fazla gıdıklanan yerler olduğuna dair bir fikir yürütebiliriz. Gıdıklanma hissinin evrimsel bir ikaz ve korku mekanizmasının sonucu olduğu teorisine göre; ayak tabanından gıdıklanıyor oluşumuz; atalarımızın çıplak ayakla dolaştığı çevrede ayak hizasında bulunan yılan, böcek, örümcek, akrep gibi zehirli canlıların ayakların altında kalması ve yaşam için bir tehdit oluşturmasıyla izah edilebiliyor. Dolayısıyla da ayak tabanından gıdıklanma refleksini evrimsel süreçte atalarımızdan miras almış olabiliriz. Boyun, karın ve koltukaltı için ise; aslan,kaplan gibi yırtıcı kedigillerin avlarını boyun kısmından yakaladıklarına tanık olmuşsunuzdur. Bu durum milyonlarca yıldır bu kedigiller için doğal seçilimin önemli faydalarından birisi olsa gerek değişmeden süregeldi. Atalarımız kedigiller ile aynı habitatı paylaşıyorlardı ve bu yırtıcı kedilerin avı durumundaydılar. Kedigiller atalarımıza saldırmış, boyun kısmını ısırmış ve karın ya da koltuk altlarına da pençelerini geçirmiş olabilir ve türümüz bu bölgelerde bulunan sinirlerin beyindeki korku bölgesini uyarma noktasında hassaslaşmış olabilir.

Neden Gülüyoruz?

Peki, gıdıklanmak gerçekten bir tehdite verilen tepki ise; neden gülüyoruz? Hiç de komik bir durum değil çünkü.
Almanya'daki University of Tuebingen'de yapılan bir çalışmada; gıdıklamanın sebep olduğu gülmenin, komik bulunan bir durumun sebep olduğu gülmeden daha farklı bir beyin işleminin sonucu olduğu ortaya çıkarıldı. Bu durumda bize gülmenin bir eğlenceden ziyade uysallığın işareti olduğunu gösteriyor.

Ekli dosyayı görüntüle 4441

Gıdıklandığımızda, beynimizde; acıkma, susama ve cinsel davranış gibi en temel içgüdülerimizden sorumlu bölüm olan hipotalamus aktive olur. Hipotalamusun yanı sıra, gıdıklama; acıya sebep olan miyelinsiz sinir liflerimizi uyarır. Kendimizi gıdıklamadaki fiziksel yetersizliğimiz göz önüne alındığında, aslında uyarı sistemi teorisi daha mantıklı geliyor. Çünkü beyin yapacağımız şeyin bilgisini eylemimizden önce biliyor ve bir korku ya da tehlikenin olmadığına dair hazırlıklı halde bulunuyor. Yani beynimiz kendi hareketlerimizi bir tehdit olarak algılamıyor, dolayısıyla da beynimizdeki acı beklentisindeki kısım aktif hale gelmiyor.
Gıdıklama İşkencesi

Öte yandan, gıdıklama tarihte bir işkence yöntemi olarak dahi kullanılmıştır. Çin Gıdıklama İşkencesi antik çağda Çin'in Han Dynasty döneminde mahkemelerin verdiği bir ceza idi. Bu ceza genellikle soylulara verilen bir ceza idi ve ardında bir iz bırakmazdı, dolayısıyla suçlu kolayca ve hızlıca iyileşebilirdi.

Ekli dosyayı görüntüle 4442

Biraz daha yakına geldiğimizde ise; İkinci Dünya Savaşı sırasında Naziler tarafından gıdıklama işkencesinin kullanıldığı biliniyor. Nazilerin, Flossenbürg toplama kampından kurtulan Heinz Heger tanık olduğu bu işkenceyi daha sonra yazdığı "The Men With The Pink Triangle" isimli kitabında şöyle anlatıyordu;

"İlk önce bir SS subayı geliyor ve kaz tüyü kullanarak kurbanın ayak tabanlarını, bacak aralarını, koltuk altlarını ve vücudundaki diğer çıplak yerleri gıdıklamaya başlıyordu. Gözleri korkuyla bir SS subayından diğerine dönerken, tutuklu başta sessiz kalmaya çalışıyordu. Sonra daha fazla dayanamıyor ve sonunda yüksek bir kahkaha atmaya başlıyordu, bu kahkaha daha sonra büyük bir acıyla ağlamaya dönüşüyordu. Yanaklarından gözyaşları süzülürken, vücudu zincire vurulmuş halde kıvranıyordu. Gıdıklama işkencesinin ardından, zincirlerini çözüyor ve sadece izliyorlardı. Genç adamın gözyaşları yanaklarına akıyor, kontrolsüzce bir duygu karmaşasının içine giriyordu."

Sonuç itibariyle; gıdıklandığımızda gülmemizin arkasında; bir acı beklentisi, korku ve endişe vardır.
 
Öte yandan, gıdıklama tarihte bir işkence yöntemi olarak dahi kullanılmıştır. Çin Gıdıklama İşkencesi antik çağda Çin'in Han Dynasty döneminde mahkemelerin verdiği bir ceza idi. Bu ceza genellikle soylulara verilen bir ceza idi ve ardında bir iz bırakmazdı, dolayısıyla suçlu kolayca ve hızlıca iyileşebilirdi.

1595424385375.png


Biraz daha yakına geldiğimizde ise; İkinci Dünya Savaşı sırasında Naziler tarafından gıdıklama işkencesinin kullanıldığı biliniyor. Nazilerin, Flossenbürg toplama kampından kurtulan Heinz Heger tanık olduğu bu işkenceyi daha sonra yazdığı "The Men With The Pink Triangle" isimli kitabında şöyle anlatıyordu;

İşte buna inanırım. Büyükler çocukları çok güldürmeyin gülerken çatlar der.
 

Konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Tema editörü

Ayarlar Renkler

  • Mobil kullanıcılar bu fonksiyonları kullanamaz.

    Alternatif header

    Farklı bir görünüm için alternatif header yapısını kolayca seçebilirsiniz.

    Görünüm Modu Seçimi

    Tam ekran ve dar ekran modları arasında geçiş yapın.

    Izgara Görünümü

    Izgara modu ile içerikleri kolayca inceleyin ve düzenli bir görünüm elde edin.

    Resimli Izgara Modu

    Arka plan görselleriyle içeriğinizi düzenli ve görsel olarak zengin bir şekilde görüntüleyin.

    Yan Paneli Kapat

    Yan paneli gizleyerek daha geniş bir çalışma alanı oluşturun.

    Sabit Yan Panel

    Yan paneli sabitleyerek sürekli erişim sağlayın ve içeriğinizi kolayca yönetin.

    Box görünüm

    Temanızın yanlarına box tarzı bir çerçeve ekleyebilir veya mevcut çerçeveyi kaldırabilirsiniz. 1300px üstü çözünürler için geçerlidir.

    Köşe Yuvarlama Kontrolü

    Köşe yuvarlama efektini açıp kapatarak görünümü dilediğiniz gibi özelleştirin.

  • Renginizi seçin

    Tarzınızı yansıtan rengi belirleyin ve estetik uyumu sağlayın.

Geri