Kadınlar Yaptıklarından Sorumlu mudur?
Ahmed Bican’ın kadın anlayışı hakkında fikir verecek şu bilgiler, onun yaşadığı dönemde kadınlara bakışın nasıl olduğunu yansıtması açısından önemlidir. Ancak günümüzde de bu zihniyete mensup kişilerin hala olması açısından ilginç ve düşündürücüdür.
Mesela Bican, bazı tefsirlerden alarak aktardığı bir rivâyette, Hz. Âdem’in oğlu Şit’e (a.s.) beş tavsiyesinden bahsederken, birisinin şu olduğunu söylemektedir. “
Avrat sözüne inanmayasın. Ben avrat sözüne uydum; bana pişmanlık hasıl oldu.” [ AHMED BÎCAN, s. 47.]
Böyle bir rivâyete dayanılarak, âdeta Hz. Âdem’in
hâlâ suçunu kabullenmediği, üstelik bir de Havvâ validemizin üzerine attığı izlenimi uyandırılmaktadır. Bu, hem Hz. Âdem’i, hem de Havvâ vâlidemizi töhmet altında bırakan bir ifâdedir. [ Hayri Kırbaşoğlu, Kur’an’ın hiçbir yerinde Hz. Âdem’i ayartanın Havvâ olduğuna dair en ufak bir işarete rastlamanın mümkün olmadığı kanaatindedir. Bkz. Alternatif Hadis, s. 211]
Oysa yasak ağaçtan şeytana uyup yoldan çıkmaları sonucu, [ Bakara, 2/36.] her ikisi birlikte yemişlerdir. İkisi de hatalıdır. Lâkin ikisi de birlikte tövbe etmişlerdir. [ A’râf, 7/23. ] Hâlâ suçu
zorlama yöntemlerle ve Ehl-i kitâb’ın da tesirinde kalarak hz. Havvâ’ya yüklemeye çalışmak doğru değildir.
Bir başka yerde ise, Hz. Âdem’in kendisine öleceği bildirildiğinde Havvâ validemize gelerek: “
Ya Havvâ! Ölümü sen miras kodun (koydun) ve beni uçmaktan (cennetten) sen çıkardın.” [ AHMED BÎCAN, s. 48.] dediği haber verilmektedir.
Bu ifâdelerden de anlaşılacağı üzere, Hz. Âdem hakkında ısrarla
suçunu kabul etmeyen bir peygamber portresi çizilmektedir. Oysa, Kur’ân-ı Kerim’in bize tanıttığı,
hatasını ikrar edip tövbe etmiş ve tövbesi kabul edilmiş [ Bakara, 2/37.
] bir peygamber’in eşine karşı bu şekilde suçlayıcı bir üslupla konuşması, peygamberlerin belirtilen vasıflarıyla bağdaşmamaktadır. Dolayısıyla, böyle bir
rivâyetin uydurma olduğu her halinden belli olmaktadır.
Envâru’l-Âşikîn’de yer alan, kadının iradesinin ve idaresinin erkeğe ait olduğunu, kadının herhangi bir sorumluluğunun olmadığını ortaya koyan şu anlayış da
Kur’ân-ı Kerim’in ilkeleriyle çelişmektedir.
Bir rivâyette, Havvâ validemizin yasak meyveden önce yediğinde ona hiçbir şey olmadığı, sadece âdet görmeye başladığı, çünkü onun tâbi, Hz. Âdem’in metbû olduğu,
“tâbi salah da ise metbû da salahdadır. Ve aksi dahi böyledir” kuralı gereği bunun böyle olduğu ifâde edilmektedir.[ AHMED BÎCAN, s. 32-33.]
Sadece imtihân olanın Hz. Âdem olduğu, Havvâ vâlidemizin ona uyduğu, dolayısıyla Havvâ’nın yasak ağaçtan yemesinin normal olup, bunun bir suç olamayacağı, onun tek hatasının Hz. Âdem’i suça teşvik etmesi [ Bu ifâdeler Kitâb-ı Mukaddes’te yer alan, “Âdem’in aldanmadığı, Havvâ’nın aldanıp suça düştüğü” şeklindeki ifâdelerle benzerlik göstermektedir. Bkz. Kitab-ı Mukaddes, Pavlus’un Timoteosa Birinci Mektubu, 2/13-14, s. 218.] olduğu kanaati
, kadına olan bakışı yansıtması açısından ciddî şekilde değerlendirilmelidir.
Oysa birey olarak kadının sorumluluğunu, yaptıklarının hesabını Allah’a tek başına vereceğini, kocasının ona bir yere kadar müdâhale etme hakkının olduğunu göz ardı eden böyle bir anlayış doğru değildir.
Zîra ayetlerin de belirttiği üzere kadın da, erkek de imtihân olmaktadır [ Tevbe, 9/71; Nahl, 16/97; İsrâ, 17/13-14; Zümer, 39/41,70; Gâfir, 40/17; Fussilet, 41/46; Şûrâ, 42/20; Necm, 53/39-41; Hadîd, 57/18; Haşr, 59/18; Tahrîm, 66/69; A’la, 87/14-19; Şems, 91/9-10. ] ve kimse kimsenin günahını üstlenmeyecektir. [ En’âm, 6/164; İsrâ, 17/15; Fâtır, 35/18; Zümer, 39/7; Necm, 53/38.]
Sonuç olarak bu tür kitaplarda yer alan yalan yanlış bilgilerin tesirinde kalan bazı kimselerin hala aynı kanaatleri taşıdıkları ve kadınlara bu gözle baktıkları anlaşılmaktadır. Onlar bu görüş ve düşüncelerini yeniden gözden geçirmelidirler. Diğer taraftan, onlara bu tür bilgileri veren kimselerin ise çok ciddi inceleme ve araştırmalardan sonra sağlam dini bilgileri takipçilerine sunmaları uygun olacaktır. Aksi takdirde dinimiz İslam’ın yanlış tanıtılmasına vesile olmak çok büyük vebal olup bu hususta herkesin çok dikkatli olması gerekmektedir.
(07.01.2011)
Dr. Ahmet Emin SEYHAN
...