Sana gül bahçesi vadetmedim adlı kitabı, akıl hastalığını anlatabilmeyi nadir olarak başarabilmiş ve edebiyat dünyasında oldukça sağlam bir yere sahip eserlerden biri, mutlaka okumalısın dendiğinde önce büyük bir korku duymuştum.
Şizofreniyi yenebilmiş bi yazarı okumak, beni korkutmalı mıydı aslında?
Ve neden?
Korku ve tedirginlikle hemen kitabı sipariş vermiştim. Beni ne kadar içine alır, ya da almaz bilmiyordum ama kitap elime ulaşır ulaşmaz okumaya başladım.. Sonra şu soruyu sordum kendime, topluma ve dayattığı kurallara herkes gibi ayak uydurursam mı normalim? farklı olursam mı? Genel olanlar mı ilgi görür, yoksa farklı olanlar mı? İlgi mi görmek istiyordum? yoksa kendi farkımı farkedip benliğimi bulmak mı? Bu aşamada şu geliyor akla. Tamam, genel gibi olmayan insanlardan uzak durulur ve ilk aşamada anlamaya değer görülmez belki, ama farkındalıkları ile farkedilen, kendini bilen olmak ve bu şekilde farkedilmek daha münasip değil midir? Hatta, daha bilge ve daha özgün. Belki de kendimi ve sınırlarımı keşfedebilmem, normal kavramını sorgulamam, bir takım değerli kazanımlar elde edebilmem ve farkındalıklarımdaki zenginliği görebilmem için kitabı okumam şart olmuştu.
Lakin kitap mı beni okudu ben mi bilmem orasını derecelendirmek ve yorumlamak için henüz tam ve yeterli doluluğa sahip değilim. Kitap okuma konusunda daha çok yolum var onu da biliyorum, benimkisi küçük bir yorum. Konuya ne kadar faydası olur bilmem.
Ayrıca kitabın filme uyarlanmış hali de var dileyen izleyebilir. Ben henüz izlemedim çünkü çok eski taa 1977 yılında yapılmış olduğundan ve beni tatmin etmeyeceğinden ya da kitabı katletmişler bu filmle dememek için izlemedim. Şarkısı da yapılmış sanırım ama link vermeyeceğim, artık ilginiz varsa onu da siz bulun:sck: