Hugo, neslin sefil olmasını çocuklara verilemeyen emanetlere bağlar.
Güzel ahlak, bu ihanet edilmiş emanetlerin en değerlisi olsa gerek. Ancak günümüzde ahlaki değerler ve bu değerlere sahip insanlar sadece edebiyata, siyasete bir malzeme ya da geçmişten günümüze gelen hoş bir seda sanki...
Terbiye ne zamandan beri tercih meselesi, ne zamandan beri böylesine alkışlanan "Gördünüz mü, adam ne kadar dürüst, helal olsun!" söylemleriyle taktir görmeye başladı? Ya hu ben zaten dürüst olmak zorunda değil miyim? Zaten yardımsever, hoşgörülü, mütevazı, sabırlı, saygılı olmak zorunda değil miyim? Ahlakımdan da diğer dini vecibelerim kadar sorumlu değil miyim?
İşte en büyük sorunlarımızdan biri, eğitimin temelini oluşturan aile ortamında verilemeyenleri sonradan vermeye çalışmak. Bir sorunu çözmek için sorunun sebebini yok etmek gerekir der M.L. King. Hani fabrika ayarlarına dönmekten bahsederler ya, işte yıllar önce Efendimiz sorunun nedenini ve nasıl çözülmesi gerektiğinin reçetesini vermiş. Fakat biz Qasem'in de dediği gibi materyalist hırslarımızla çocuklarımızı hipodrumda koşturmayı yeğliyor, kendi ellerimizle neslimizi yozlaştırıyoruz.
Bu arada ayet ve hadis çalışmalarını başlattığınız için çok ederim. Harika bir başlık olmuş. Samimi bir sohbet havasında düşüncelerimizi paylaşalım isterim. : )