"AMA ONLAR DA YAPIYOR!"
"Deplasman Müslümanlığı"
Bir zamanlar oyun kurucuyken, sonraları adına "modernite" denilen "deplasman Müslümanlığına" alışalı vaktimiz saatimiz, aşkımız taatimiz hep düşmana benzer oldu...
Bu düşman tıpkı "yasak elma" gibi bizi mevzimizden koparıp, iyice kendine benzetti.
Peşinden koştukça yakalayacağımızı zannettiğimiz düşmanla aramızda nerdeyse hiç fark kalmadı.
Üstelik geride ne mevzii kaldı ne de önümüzde bir düşman... Zira biz çoktan terk ettik muhkem kaleleri...
Oysa İslâm başkadır, modernizm bambaşka...
Biri Daru-l Erkam, diğeri Daru-n Nedve...
Kendi mahallemizde, sokağımızda, caddemizde "biz bize, bizim gibi olacağımız" yerde, "Hira'yı" bırakıp "Olimpos'un" tepesine İslâm yazacağımızı vehmettik...
Düşmanın peşinden koşmakla mücadele aynı şey değildi hâlbuki.... Düşman kendine yabancılaşmak, vahiyden uzaklaşmak, cennette bir gün buluşacağını hayal ettiğin insanları dünyada hiç görmemek bir bakıma...
Bu düşmanın kelimeleri ve kavramları olmadan yaşayamayacak bir haldeyiz. Günlük hayatımız düşmanın sahte oyuncak ve kahramanlarına iyice amade olmuş.
Ne futbolsuz yapabiliyoruz, ne de "politikasız"...
Batılın bütün boş işleri bizi malayaniye sürüklemiş, haberimiz yok.
Bizim müslümanlığımız "İkra" ile başlayan 23 yıllık bir sürecin ayak izinde kıvam alacakken, aksine elinin tersiyle bu süreci bir kenara itip, kadimle bağlarını kopararak düşmana haddini bildirme hamasetine yenik düşmüş.
Düşmanın peşinden koşmak yerine, düşmanı kendi menzilimize çekip, onunla "maruf" ile mücadele etmeyi unuttuk.
Derdi hevası değil davası olanların maruftan gayrı ne gibi amacı ne ola ki!
Yasak elmayı yedikten sonra "biz nefsimize zulmettik" diye yalvaran Adem ve Havva gibi olmak yerine, elmanın tadına varmanın hazzına kendinizi kaptırdığınızda, düşmanın bundan sonra kim olmasını beklersiniz?
Yasak elma "bütün yasak sınırlar" hâlbuki...
Bizi "Hakk'tan" uzaklaştıran bütün hazlar, zanlar ve yalanlar, batıl düzenler, yollar, izmler, imkânlar vesaire vesaire...
"Modernite" sanırım bunlar içerisinde en tehlikelisi...
Zira bize her yer deplasman burada. Üstelik aramızda hiç yeri yok... Bizi tanımıyor ve açıkçası böyle bir derdi de yok. Çünkü "İblis'in" öbür yüzü... Derdi bize o elmayı yedirmek...
Şimdi bir bakın etrafınıza; "saf ve temiz bir müslüman" dediklerinde parmakla göstereceğiniz biri var mı!?
Her hata yapan başkasını mazeret gösteriyor yaptıkları için... Her ağızda şeytandan emanet cümleler; "ama onlar da yapıyor, onlar da bizim hakkımızı yiyor, ne yani meydanı onlara mı bırakalım"...
Adam bütün bedeni ve ruhuyla deplasmanda ama kendisini hâlâ ev sahibi sanıyor. Bir gün bile düşmanlarına "Hakk ve hakikati" hatırlatacak ne dili ne de gönlü var" ama kendinden oldukça emin...
"İrapta bir mahalli yok" hâlbuki...
Düşman içini iyice oymuş, dilini kilitlemiş, gönül kalemi çoktan kırılmış zaten...
Hidayet rehberi "iki refikinden" hepten uzak... Ne Kur'an'ı tanıyor ne de Efendim'iz (sav)'i...
Onlar olmadan yeldeğirmenlerine saldırıyor, adına da "cihad" diyor kendince...
Yol yol olmaktan çıkmış, yakıcı bir araf ikliminde kendine düşman olmuş...
Kendine düşman olunca da aynada herkesi düşman görür olmuş...
"Deplasman Müslümanlığı"nı yaşaya yaşaya en sonunda kendisi "Samiri" olmuş nefsini göndere asarak!!!
" Eûzübillahimineşşeytanirracîm!"
Kerim Aral
"Deplasman Müslümanlığı"
Bir zamanlar oyun kurucuyken, sonraları adına "modernite" denilen "deplasman Müslümanlığına" alışalı vaktimiz saatimiz, aşkımız taatimiz hep düşmana benzer oldu...
Bu düşman tıpkı "yasak elma" gibi bizi mevzimizden koparıp, iyice kendine benzetti.
Peşinden koştukça yakalayacağımızı zannettiğimiz düşmanla aramızda nerdeyse hiç fark kalmadı.
Üstelik geride ne mevzii kaldı ne de önümüzde bir düşman... Zira biz çoktan terk ettik muhkem kaleleri...
Oysa İslâm başkadır, modernizm bambaşka...
Biri Daru-l Erkam, diğeri Daru-n Nedve...
Kendi mahallemizde, sokağımızda, caddemizde "biz bize, bizim gibi olacağımız" yerde, "Hira'yı" bırakıp "Olimpos'un" tepesine İslâm yazacağımızı vehmettik...
Düşmanın peşinden koşmakla mücadele aynı şey değildi hâlbuki.... Düşman kendine yabancılaşmak, vahiyden uzaklaşmak, cennette bir gün buluşacağını hayal ettiğin insanları dünyada hiç görmemek bir bakıma...
Bu düşmanın kelimeleri ve kavramları olmadan yaşayamayacak bir haldeyiz. Günlük hayatımız düşmanın sahte oyuncak ve kahramanlarına iyice amade olmuş.
Ne futbolsuz yapabiliyoruz, ne de "politikasız"...
Batılın bütün boş işleri bizi malayaniye sürüklemiş, haberimiz yok.
Bizim müslümanlığımız "İkra" ile başlayan 23 yıllık bir sürecin ayak izinde kıvam alacakken, aksine elinin tersiyle bu süreci bir kenara itip, kadimle bağlarını kopararak düşmana haddini bildirme hamasetine yenik düşmüş.
Düşmanın peşinden koşmak yerine, düşmanı kendi menzilimize çekip, onunla "maruf" ile mücadele etmeyi unuttuk.
Derdi hevası değil davası olanların maruftan gayrı ne gibi amacı ne ola ki!
Yasak elmayı yedikten sonra "biz nefsimize zulmettik" diye yalvaran Adem ve Havva gibi olmak yerine, elmanın tadına varmanın hazzına kendinizi kaptırdığınızda, düşmanın bundan sonra kim olmasını beklersiniz?
Yasak elma "bütün yasak sınırlar" hâlbuki...
Bizi "Hakk'tan" uzaklaştıran bütün hazlar, zanlar ve yalanlar, batıl düzenler, yollar, izmler, imkânlar vesaire vesaire...
"Modernite" sanırım bunlar içerisinde en tehlikelisi...
Zira bize her yer deplasman burada. Üstelik aramızda hiç yeri yok... Bizi tanımıyor ve açıkçası böyle bir derdi de yok. Çünkü "İblis'in" öbür yüzü... Derdi bize o elmayı yedirmek...
Şimdi bir bakın etrafınıza; "saf ve temiz bir müslüman" dediklerinde parmakla göstereceğiniz biri var mı!?
Her hata yapan başkasını mazeret gösteriyor yaptıkları için... Her ağızda şeytandan emanet cümleler; "ama onlar da yapıyor, onlar da bizim hakkımızı yiyor, ne yani meydanı onlara mı bırakalım"...
Adam bütün bedeni ve ruhuyla deplasmanda ama kendisini hâlâ ev sahibi sanıyor. Bir gün bile düşmanlarına "Hakk ve hakikati" hatırlatacak ne dili ne de gönlü var" ama kendinden oldukça emin...
"İrapta bir mahalli yok" hâlbuki...
Düşman içini iyice oymuş, dilini kilitlemiş, gönül kalemi çoktan kırılmış zaten...
Hidayet rehberi "iki refikinden" hepten uzak... Ne Kur'an'ı tanıyor ne de Efendim'iz (sav)'i...
Onlar olmadan yeldeğirmenlerine saldırıyor, adına da "cihad" diyor kendince...
Yol yol olmaktan çıkmış, yakıcı bir araf ikliminde kendine düşman olmuş...
Kendine düşman olunca da aynada herkesi düşman görür olmuş...
"Deplasman Müslümanlığı"nı yaşaya yaşaya en sonunda kendisi "Samiri" olmuş nefsini göndere asarak!!!
" Eûzübillahimineşşeytanirracîm!"
Kerim Aral
