Yağmur, İstanbul’un sokaklarını ağır ağır yıkıyordu. Şehrin gürültüsü su damlalarının ritmine karışıyor, trafik lambalarının yansıması kaldırımdaki su birikintilerinde titriyordu. Elimde kahvem, camın ardından izliyordum her şeyi. Ama aklım başka yerdeydi.
Aklımda sen vardın.
Beni ilk kez gördüğünde başını yana eğip hafifçe gülümseyişin, çay bardağının kenarına parmağını usulca dokundurup dalıp gidişin… Sesinin bir melodi gibi kulaklarımda yankılanışı. Unutulacak şeyler değil bunlar. Zaten hiç unutmadım.
Şehir her zamanki gibi kalabalıktı, ama ben içimde koca bir boşluk taşıyordum. Sensiz geçen her dakika, zamanı ağırlaştırıyordu. Günler, aylar geçti. Zaman her şeyi unutturur derler, ama ya bazı şeyler zamana direniyorsa?
Bir gün sokakta yürürken bir şarkı çaldı uzaktan, tanıdık bir melodi. İçimi ürperten, yıllar öncesine götüren bir şarkı. Hani birlikte dinlerken gülüp “Bu şarkı bize ait olsun” demiştin ya… İşte o çalıyordu. Ve ben olduğum yerde durdum, gözlerimi kapattım.
Yanımda olsan, yine saçlarını omzuna atıp bana gözlerini devirirdin. “Hâlâ aynı şeyleri düşünüp duruyor musun?” diye sorardın belki. Ben de gülerek başımı sallardım. Çünkü evet, hâlâ aynı şeyleri düşünüyorum.
Hâlâ aklımda sen varsın.