saçlarını tarayamayan, elbisesinde ve ruhunda çamaşır suyu lekesi olan kadınları da sevin bence.
ruhu yumak olmuştur da hiçbir tarak açamıyordur belki de saçlarını. çıkması gereken her basamak ile ayakları birbirine dolaşmıştır da bu yüzden bıkmış, vazgeçmiştir her şeyden belki. "elime ayağıma dolanıyor ne varsa zaten, saçlarım mı tek mevzu?" çaresizliğine gelmiş olabilir.
dırdır eden kadınları da sevin n'olacak?
hatta koruyup kollayın, varlıklarına ve hâlâ yanınızda konuşuyor olduklarına şükredin. hâlâ geç olmadığına ve bir çözüm olduğuna inanan kadınlar onlar. yanlış şekilde arasalar da problemlerin çözümünü, "ben işin içinden çıkamıyorum bana yardım et" diyor olabilirler.
ve sizin çok söyleniyor dediğiniz o kadınlar "şu işi çözelim ve daha mutlu olalım" diye çabalayan kadınlardır belki?
kırılan kadınları da sevin mesela.
her şeyi kendi başına halletmeye çalışırken omuzları çökmüş, bir yerde tökezlediğini söylemeye çekinen, "ben yaparım" demekten yorulmuş kadınları yani. güçlü görünmeye çalışırken içten içe incinenleri…onlara gücünüzü değil, güveninizi verin. çünkü bazen bir insanın toparlanması için en çok ihtiyaç duyduğu şey, birinin "sen buradasın ve değerlisin" demesi olabilir.
sebep ve şartlar insandan insana değişse bile her insanın bir ağzından çıkan, bir de söylemek istediği var bu hayatta.
kendini sevmeyi unutan kadınları sevin siz.
aynaya bakarken gözünde ışık sönenleri, kendiyle barışmayı ertelemiş olanları, "ben iyiyim" diyerek geçiştirdiği halde içi içini yiyenleri.
insan, en çok görülmediği yerde en çok anlaşıldığında iyileşir.
sevmek, sandığımızdan çok daha büyük bir sorumluluk.
birinin elini tutmak değil sadece sevmek, içindeki o darmadağın odaya girip perdeleri aralamak ışığı içeri davet etmek kimi zaman.
siz ışıksız kalmış o kadınları da sevin bence.
ezgi
akgül
10 aralık 2025/ ankara
ruhu yumak olmuştur da hiçbir tarak açamıyordur belki de saçlarını. çıkması gereken her basamak ile ayakları birbirine dolaşmıştır da bu yüzden bıkmış, vazgeçmiştir her şeyden belki. "elime ayağıma dolanıyor ne varsa zaten, saçlarım mı tek mevzu?" çaresizliğine gelmiş olabilir.
dırdır eden kadınları da sevin n'olacak?
hatta koruyup kollayın, varlıklarına ve hâlâ yanınızda konuşuyor olduklarına şükredin. hâlâ geç olmadığına ve bir çözüm olduğuna inanan kadınlar onlar. yanlış şekilde arasalar da problemlerin çözümünü, "ben işin içinden çıkamıyorum bana yardım et" diyor olabilirler.
ve sizin çok söyleniyor dediğiniz o kadınlar "şu işi çözelim ve daha mutlu olalım" diye çabalayan kadınlardır belki?
kırılan kadınları da sevin mesela.
her şeyi kendi başına halletmeye çalışırken omuzları çökmüş, bir yerde tökezlediğini söylemeye çekinen, "ben yaparım" demekten yorulmuş kadınları yani. güçlü görünmeye çalışırken içten içe incinenleri…onlara gücünüzü değil, güveninizi verin. çünkü bazen bir insanın toparlanması için en çok ihtiyaç duyduğu şey, birinin "sen buradasın ve değerlisin" demesi olabilir.
sebep ve şartlar insandan insana değişse bile her insanın bir ağzından çıkan, bir de söylemek istediği var bu hayatta.
kendini sevmeyi unutan kadınları sevin siz.
aynaya bakarken gözünde ışık sönenleri, kendiyle barışmayı ertelemiş olanları, "ben iyiyim" diyerek geçiştirdiği halde içi içini yiyenleri.
insan, en çok görülmediği yerde en çok anlaşıldığında iyileşir.
sevmek, sandığımızdan çok daha büyük bir sorumluluk.
birinin elini tutmak değil sadece sevmek, içindeki o darmadağın odaya girip perdeleri aralamak ışığı içeri davet etmek kimi zaman.
siz ışıksız kalmış o kadınları da sevin bence.
ezgi
akgül
10 aralık 2025/ ankara
