kervan
Aktif Üye
- Katılım
- 2 Haz 2020
- Mesajlar
- 945
- Tepkime puanı
- 2,388
- Puanları
- 93
- Cinsiyet
Zikrullâh Lezzeti
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
“…Allâh’ı zikretmek; elbette en büyük (ibâdet)’tir…” (Ankebût, 45)
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“Allâh’ı zikreden kimseyle zikretmeyenin misâli, diri ile ölü gibidir.” (Buhârî, Deavât, 66)
Allâh Rasûlü (sav), her an zikrullâh ve murâkabe hâlinde bulunmanın lüzûmu hakkında şöyle buyurmuştur:
“Allâh’ı unutarak lüzumsuz konuşmalara dalmayın. Çünkü Allâh’ı unutarak yapılan çok konuşmalar kalbi katılaştırır. Allâh’tan en uzak olan kimse ise kalbi katı olandır.” (Tirmizî, Zühd, 62/2411)
Mü’min gönüllerin gaflet katılığından kurtulup ilâhî rızâya nâil olabilecek hassâsiyete ulaşmalarının yolu, “zikr-i dâimî”den geçmektedir. Bu da bir
müddet veya bir dönem değil; bir ömür boyu, her nefes alıp verişte zikrullâh şuurunu taşımakla mümkündür ki, ancak bu sâyede mânevî uyanıklık hâsıl olur.
Nitekim Hazret-i Âişe vâlidemiz şöyle demiştir:
“Rasûlullâh (sav) her ânında Allâh Teâlâ’yı zikir hâlindeydi.” (Müslim, Hayz, 117)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
El-Mümît:
Ölümü yaratan, ecelleri geldiğinde canlıları öldüren, mahlûkuna bağışlamış olduğu his ve hareket enerjisini zamanı gelince kesen demektir.
Kısa Günün Kârı
Kulluk vazîfeleri içindeki husûsî ehemmiyeti sebebiyle, zikir kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de iki yüz elliden ziyâde yerde geçmektedir. Zîrâ Cenâb-ı Hakk’a
hakîkî mânâda kulluk yapabilmek ve bu sûretle mârifetullâha ulaşmak, zikrin kalbde kazandığı mevkî ve hissedilişindeki derinlik nisbetinde gerçekleşir.
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
“…Allâh’ı zikretmek; elbette en büyük (ibâdet)’tir…” (Ankebût, 45)
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“Allâh’ı zikreden kimseyle zikretmeyenin misâli, diri ile ölü gibidir.” (Buhârî, Deavât, 66)
Allâh Rasûlü (sav), her an zikrullâh ve murâkabe hâlinde bulunmanın lüzûmu hakkında şöyle buyurmuştur:
“Allâh’ı unutarak lüzumsuz konuşmalara dalmayın. Çünkü Allâh’ı unutarak yapılan çok konuşmalar kalbi katılaştırır. Allâh’tan en uzak olan kimse ise kalbi katı olandır.” (Tirmizî, Zühd, 62/2411)
Mü’min gönüllerin gaflet katılığından kurtulup ilâhî rızâya nâil olabilecek hassâsiyete ulaşmalarının yolu, “zikr-i dâimî”den geçmektedir. Bu da bir
müddet veya bir dönem değil; bir ömür boyu, her nefes alıp verişte zikrullâh şuurunu taşımakla mümkündür ki, ancak bu sâyede mânevî uyanıklık hâsıl olur.
Nitekim Hazret-i Âişe vâlidemiz şöyle demiştir:
“Rasûlullâh (sav) her ânında Allâh Teâlâ’yı zikir hâlindeydi.” (Müslim, Hayz, 117)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
El-Mümît:
Ölümü yaratan, ecelleri geldiğinde canlıları öldüren, mahlûkuna bağışlamış olduğu his ve hareket enerjisini zamanı gelince kesen demektir.
Kısa Günün Kârı
Kulluk vazîfeleri içindeki husûsî ehemmiyeti sebebiyle, zikir kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de iki yüz elliden ziyâde yerde geçmektedir. Zîrâ Cenâb-ı Hakk’a
hakîkî mânâda kulluk yapabilmek ve bu sûretle mârifetullâha ulaşmak, zikrin kalbde kazandığı mevkî ve hissedilişindeki derinlik nisbetinde gerçekleşir.