kervan
Aktif Üye
- Katılım
- 2 Haz 2020
- Mesajlar
- 916
- Tepkime puanı
- 2,374
- Puanları
- 93
- Cinsiyet
Zekât Kimlere Verilmez?
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
“Onlara, ancak, dini Allah’ın emrettiği şekilde yaşayarak ve hanîfler olarak Allah’a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştur. Doğru din de budur.” (Beyyine, 5)
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“Onlara söyle, Allah mallarında zekâtı farz kıldı. Bu zekât zenginlerinden alınır ve fakirlerine verilir.” (Buhârî, Zekât, 1)
Zekâtın verilebileceği sekiz sınıfı açıklamıştık. Zekâtın verilemeyeceği kimseler de vardır. Aşağıda bunları açıklayacağız.
1) Ana, Baba, Eş ve Çocuklar
Bir kimse kendi zekâtını yoksul bulunan eşine, usul ve fürûuna veremez. Usul; bir kimsenin anası, babası, dede ve nineleridir. Fürû ise; oğulları, kızları,
bunların çocukları ve torunlarıdır. Boşanma iddeti beklemekte olan karısı da bu hüküm kapsamına girer. Çünkü bir kimse, yoksul düştükleri zaman
zaten bunlara bakmakla ve normal olarak nafakalarını sağlamakla yükümlüdür. Bunlara zekât verirse, yararlanma, dolaylı yoldan kendisine
dönmüş olur. Hâlbuki zekât verildikten sonra artık, zekât verenle zekât arasında menfaat bağının kesilmiş olması gerekir.
2) Müslüman Olmayanlar:
Zekât ibadet içerikli bir yükümlülük olduğu için gayrî müslimlere, inançsız kişilere ve dinden dönenlere verilmez. Aralarında dört mezhep imamının
da bulunduğu fakihlerin çoğunluğuna göre zekât, İslâm toplumundaki gayri Müslim tebeaya (zımmîler) verilmez. Çünkü zekât Müslüman yoksulların
hakkıdır. Onların zenginlerinden alınıp, yoksullarına verilir. Gayri müslimler zekâtla yükümlü değildir. Böyle bir yükümlülüğe katılmayanların, bundan
yararlanma hakları da bulunmamalıdır.
3) Zenginler
Zengin kimseye zekât vermek caiz değildir. Yalnız zekât memuru emeğinin karşılığı olarak zekâttan pay alacağı için o zengin de olsa kendisine
ayrılan payı alabilir. Yine yolculuk sırasında muhtaç duruma düşen zengin kimse de zekât alabilir. Çünkü yolcu gerçekten zengin olsa bile o anda yoksul sayılır.
Temel ihtiyaçların dışında nisap miktarı mala sahip olan kimse “zengin” sayılır. İslâm’ın malın çeşidine göre belirlediği nisaptan az miktarda mala
sahip olan kimse sağlıklı, güçlü ve çalışabilecek durumda olsa bile zekât alabilir. Çünkü bir kimse güçlü kuvvetli olduğu halde işleri bozulabilir, yeni iş
bulamaz veya çalıştığı işten elde ettiği gelir geçimini sağlamayabilir. Buna göre evi, ev eşyası, hizmetçisi, binitli, silahlı, giysisi, meslek sahibinin elinde
meslek âletleri, ilim adamının yararlanmakta olduğu kütüphanesi bulunsa bile, geçimini sağlayacak kadar geliri bulunmazsa, zekât alabilir. Çünkü bu sayılanlar temel ihtiyaçlardır.
4) Hz. Peygamber’in Yakınları:
Hz. Peygamber’in ailesine zekât ve sadaka almak yasaklanmıştır. Çünkü zekâtlar insanların mallarının kirleridir. Hz. Peygamber’in ailesine,
beytülmaldeki ganimetlerin beşte birinden yetecek kadar harcama yapılır. Bir Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: “Bu sadakalar ancak insanların
kirleridir. Muhammed’e ve Muhammed ailesine helal değildir.” (İbn Mâce, Sünen, I, 590)
5) Küçükler ve Akıl Hastaları
Yedi yaşından küçüklere ve akıl hastalarına doğrudan zekât vermek caiz değildir. Zekât bunların velilerine teslim edilir. Bayram ve benzeri sevinçli
günlerde muhtaç olan hizmetçilere, işçilere veya temyiz çağındaki çocuklara yahut sevinç haberi getiren yoksul kimselere verilecek hediyelerin
zekât niyetiyle verilmesi caizdir.
Zenginin küçük olan çocuğuna zekât vermek caiz değildir. Çünkü çocuk babasının zengiliği ile zengin sayılır. Diğer yandan zengin bir kadının yetim
ve babası Müslüman olan çocuğuna zekât verebilir. Çünkü bu çocuğun nesebi babası yönünden sabit olup, anasının serveti ile zengin sayılmaz.
Yine bir kimse zekâtını, zengin bir şahsın yoksul ve Müslüman olan babasına veya yoksul ve Müslüman olan büyük oğluna veya kızına yahut o
şahsın yoksul ve Müslüman olan karısına verebilir. Çünkü bunlar müstakil velayet sahibi olup birbirinin serveti ile zengin sayılmazlar.
Zekâtın, malın bulunduğu yerdeki yoksullara verilmesi asıldır. Çünkü Rasûlullah (sav), Muaz (ra)’a; “Zekâtı Yemen halkının zenginlerinden al, yine
Yemen halkının yoksullarına ver” buyurmuştur.
Zekâtın yılsonunda başka beldedeki fakirlere gönderilmesi tenzihen mekruhtur. Ancak zekâtın gönderileceği yerdeki ihtiyaç sahipleri akraba olur
veya malın bulunduğu beldedeki fakirlerden daha muhtaç durumda olurlarsa, bu takdirde başka beldeye göndermek caiz olur.
Zekâtın toplandığı yörede dağıtılması birçok kolaylıklar sağlar. İhtiyaç sahiplerinin daha iyi tespiti ve gerçek ihtiyaçların bilinmesi, toplama ve
dağıtma masraflarının azalması ve çeşitli beldelere bu yolla mâli ve ekonomik özerklik ve yerinden yönetim imkânlarının tanınması bunlar arasında
sayılabilir. (Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yay.)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Bâtın:
Mahiyeti gizli olan, gözlerden, idrak ve duygulardan aslını gizlemiş ve zâtıyla bâtın olan, demektir.
Kısa Günün Kârı
Zekât çok yönlü bir kurum, bir farz olduğu gibi, şehâdet ve namazdan sonra İslâm binasının üzerine kurulduğu beş temel esasında üçüncüsüdür. Bu
itibarlar Müslüman mükellefler bu önemli ibadeti usul ve âdâbına uyarak en iyi ve en güzel bir şekilde yapmalıdırlar.
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
“Onlara, ancak, dini Allah’ın emrettiği şekilde yaşayarak ve hanîfler olarak Allah’a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştur. Doğru din de budur.” (Beyyine, 5)
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“Onlara söyle, Allah mallarında zekâtı farz kıldı. Bu zekât zenginlerinden alınır ve fakirlerine verilir.” (Buhârî, Zekât, 1)
Zekâtın verilebileceği sekiz sınıfı açıklamıştık. Zekâtın verilemeyeceği kimseler de vardır. Aşağıda bunları açıklayacağız.
1) Ana, Baba, Eş ve Çocuklar
Bir kimse kendi zekâtını yoksul bulunan eşine, usul ve fürûuna veremez. Usul; bir kimsenin anası, babası, dede ve nineleridir. Fürû ise; oğulları, kızları,
bunların çocukları ve torunlarıdır. Boşanma iddeti beklemekte olan karısı da bu hüküm kapsamına girer. Çünkü bir kimse, yoksul düştükleri zaman
zaten bunlara bakmakla ve normal olarak nafakalarını sağlamakla yükümlüdür. Bunlara zekât verirse, yararlanma, dolaylı yoldan kendisine
dönmüş olur. Hâlbuki zekât verildikten sonra artık, zekât verenle zekât arasında menfaat bağının kesilmiş olması gerekir.
2) Müslüman Olmayanlar:
Zekât ibadet içerikli bir yükümlülük olduğu için gayrî müslimlere, inançsız kişilere ve dinden dönenlere verilmez. Aralarında dört mezhep imamının
da bulunduğu fakihlerin çoğunluğuna göre zekât, İslâm toplumundaki gayri Müslim tebeaya (zımmîler) verilmez. Çünkü zekât Müslüman yoksulların
hakkıdır. Onların zenginlerinden alınıp, yoksullarına verilir. Gayri müslimler zekâtla yükümlü değildir. Böyle bir yükümlülüğe katılmayanların, bundan
yararlanma hakları da bulunmamalıdır.
3) Zenginler
Zengin kimseye zekât vermek caiz değildir. Yalnız zekât memuru emeğinin karşılığı olarak zekâttan pay alacağı için o zengin de olsa kendisine
ayrılan payı alabilir. Yine yolculuk sırasında muhtaç duruma düşen zengin kimse de zekât alabilir. Çünkü yolcu gerçekten zengin olsa bile o anda yoksul sayılır.
Temel ihtiyaçların dışında nisap miktarı mala sahip olan kimse “zengin” sayılır. İslâm’ın malın çeşidine göre belirlediği nisaptan az miktarda mala
sahip olan kimse sağlıklı, güçlü ve çalışabilecek durumda olsa bile zekât alabilir. Çünkü bir kimse güçlü kuvvetli olduğu halde işleri bozulabilir, yeni iş
bulamaz veya çalıştığı işten elde ettiği gelir geçimini sağlamayabilir. Buna göre evi, ev eşyası, hizmetçisi, binitli, silahlı, giysisi, meslek sahibinin elinde
meslek âletleri, ilim adamının yararlanmakta olduğu kütüphanesi bulunsa bile, geçimini sağlayacak kadar geliri bulunmazsa, zekât alabilir. Çünkü bu sayılanlar temel ihtiyaçlardır.
4) Hz. Peygamber’in Yakınları:
Hz. Peygamber’in ailesine zekât ve sadaka almak yasaklanmıştır. Çünkü zekâtlar insanların mallarının kirleridir. Hz. Peygamber’in ailesine,
beytülmaldeki ganimetlerin beşte birinden yetecek kadar harcama yapılır. Bir Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: “Bu sadakalar ancak insanların
kirleridir. Muhammed’e ve Muhammed ailesine helal değildir.” (İbn Mâce, Sünen, I, 590)
5) Küçükler ve Akıl Hastaları
Yedi yaşından küçüklere ve akıl hastalarına doğrudan zekât vermek caiz değildir. Zekât bunların velilerine teslim edilir. Bayram ve benzeri sevinçli
günlerde muhtaç olan hizmetçilere, işçilere veya temyiz çağındaki çocuklara yahut sevinç haberi getiren yoksul kimselere verilecek hediyelerin
zekât niyetiyle verilmesi caizdir.
Zenginin küçük olan çocuğuna zekât vermek caiz değildir. Çünkü çocuk babasının zengiliği ile zengin sayılır. Diğer yandan zengin bir kadının yetim
ve babası Müslüman olan çocuğuna zekât verebilir. Çünkü bu çocuğun nesebi babası yönünden sabit olup, anasının serveti ile zengin sayılmaz.
Yine bir kimse zekâtını, zengin bir şahsın yoksul ve Müslüman olan babasına veya yoksul ve Müslüman olan büyük oğluna veya kızına yahut o
şahsın yoksul ve Müslüman olan karısına verebilir. Çünkü bunlar müstakil velayet sahibi olup birbirinin serveti ile zengin sayılmazlar.
Zekâtın, malın bulunduğu yerdeki yoksullara verilmesi asıldır. Çünkü Rasûlullah (sav), Muaz (ra)’a; “Zekâtı Yemen halkının zenginlerinden al, yine
Yemen halkının yoksullarına ver” buyurmuştur.
Zekâtın yılsonunda başka beldedeki fakirlere gönderilmesi tenzihen mekruhtur. Ancak zekâtın gönderileceği yerdeki ihtiyaç sahipleri akraba olur
veya malın bulunduğu beldedeki fakirlerden daha muhtaç durumda olurlarsa, bu takdirde başka beldeye göndermek caiz olur.
Zekâtın toplandığı yörede dağıtılması birçok kolaylıklar sağlar. İhtiyaç sahiplerinin daha iyi tespiti ve gerçek ihtiyaçların bilinmesi, toplama ve
dağıtma masraflarının azalması ve çeşitli beldelere bu yolla mâli ve ekonomik özerklik ve yerinden yönetim imkânlarının tanınması bunlar arasında
sayılabilir. (Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yay.)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Bâtın:
Mahiyeti gizli olan, gözlerden, idrak ve duygulardan aslını gizlemiş ve zâtıyla bâtın olan, demektir.
Kısa Günün Kârı
Zekât çok yönlü bir kurum, bir farz olduğu gibi, şehâdet ve namazdan sonra İslâm binasının üzerine kurulduğu beş temel esasında üçüncüsüdür. Bu
itibarlar Müslüman mükellefler bu önemli ibadeti usul ve âdâbına uyarak en iyi ve en güzel bir şekilde yapmalıdırlar.