kervan
Aktif Üye
- Katılım
- 2 Haz 2020
- Mesajlar
- 916
- Tepkime puanı
- 2,374
- Puanları
- 93
- Cinsiyet
Zekât Kimlere Verilir? | ||
|
“Zekâtı verilmeyen her altın ve gümüş, kıyamet günü ateşte kızdırılarak plaka haline getirilip sahibinin yanları, alnı ve sırtı bunlarla dağlanır. Bu plakalar
soğudukça, süresi elli bin sene olan bir günde kullar arasında hüküm verilinceye kadar sahibine azap için tekrar kızdırılır. Neticede kişi, yolunu ya cennete ya
da cehenneme çıktığını görür.” (Müslim, Zekât, 24
1-2) Yoksullar ve düşkünler: Bunlar, Kur’an’daki ifadesiyle “fakirler ve miskinler” dir. Fakir; ev ve ev eşyası gibi temel ihtiyaçlarını karşılayan malı olsa bile,
gelirleri mutat olan ihtiyaçlarını karşılamayan ve borçları düşüldüğünde, nisap miktarından daha az malı bulunan kimsedir. Bir işte çalıştığı halde gelir düzeyi
temel ihtiyaçlarını karşılamayan kimse de bu sınıfa girer.
Miskin ise, hiçbir geliri ve malı bulunmayan kimsedir. Kur’an’da “sarp yokuşa tırmanmanın” tanımı yapılırken, “toza toprağa bulanmış bir düşküne (miskine)
yemek yedirmek”ten söz edilir.” Bu ifade, miskinin son derece yoksulluk ve sıkıntı içinde bulunan kimse olduğuna işaret eder. Buna göre, miskin fakirden daha muhtaç kimsedir.
3) Zekât işlerinde çalışanlar: Bunlar zekât işlerinde çalışan memurlardır. Kur’an’da “âmiller”in, zekâttan pay almayı hak eden sekiz sınıftan biri olarak
zikredilmesi, bu görevin bir ücret karşılığında yapılabileceğini gösterir. Buna göre çalışan kişi zengin de olsa, emeğinin karşılığını alabilir.
Zekât toplama işinin belir bir yüzde karşılığında uzmanlaşmış kişi veya kuruluşlara yaptırılması da mümkündür. Buna göre zekât gibi büyük bir sosyal
yardımlaşma kurumu İslam devletine her hangi bir malî yük getirmeden çalışabilecek, üstelik devletin bütçeden yapması gereken harcamaların önemli bir bölümü bu fondan karşılanabilecektir.
4) Müellefe-i kulûb: Bu sınıf, kalpleri İslâm’a ısındırılmak istenen kimseleri kapsar. Hz. Peygamber, Mekke’nin fethinde yeni İslâm’a girmiş bazı kimselere
zekâttan pay vermiştir. Bunların içinde henüz İslâm’a girmeyenler de vardı. Bu sınıfa zekât vermenin amacı; imanı zayıf olanların imanlarını güçlendirmek veya
kötülüklerinden güvende olmak yahut onları hayra sevketmektir. Günümüzde kimilerini, İslâm’a vereceği zararları önlemek, İslâm’ın lehinde çalışmasını
sağlamak veya uluslararası lobi faaliyetlerini yönlendirmek için bu fondan yararlandırmak mümkündür.
5) Köleler: Kölelikten kurtulmak, hürriyetlerini para ile satın almak isteyen kimselere de zekât verilir. Zekât fonundan yararlanılarak kölelerin özgürlüğüne
kavuşturulması, İslâm’ın insan hürriyetine verdiği önemi gösterir.
6) Borçlular: Borcu düşüldükten sonra, nisap miktarı malı kalmayan kimseler bu sınıfa girer. Başkasından malı veya alacağı olup da, bunu alması mümkün
olmayan kimse de borçlu sayılır. Bu şekilde borcu yüzünden darda bulunan kimseye zekât vermek borçsuz yoksula vermekten daha faziletlidir. Çünkü
borçlunun hürriyeti bir bakıma kısıtlanmış olur, onu bu sıkıntıdan kurtarmak gerekir. Başkasının malını veya canını kurtarmak, ara bulmak gibi sebeplerle
borçlanan kimse zengin olsa da borçlular sınıfından yararlanabilir.
7) Allah yolunda olanlar: Kelime olarak “Allah yolunda” anlamına gelen “fî sebîlillah” tamlaması, terim olarak iki farklı anlamda kullanılmıştır. Birinci anlamı;
İslâm’ı yüceltmek için bilfiil savaşta bulunmaktır. Buna göre savaşta olan mücâhitlere zekât verilir. Hatta İmam Şâfii ve Mâlik’e göre, savaşa katılanlar arasında
zengin-yoksul ayrımı da yapılmaz. Çünkü savaşçılar kendi beldelerinde zengin de olsalar, savaş bölgesinde kendi mallarından ayrı yerdedirler.
Fi sebîlillâh’ın ikinci anlamı ise; Allah rızasına uygun ve O’na yaklaşmak için yapılan her türlü hayırlı iştir. Buna göre Allah rızasını gözeten, hayır ve tâat niteliği
bulunan işleri yapan kişi ve ve kurumlara zekât fonundan yardım yapılabilecektir.
8) Yolda kalmış kimse: Yolculuğa çıkan, iyilik ve yararlı bir iş için yolculuk yapan ve gittiği yere yardımsız olarak ulaşamayan kimse bu sınıfa girer. Hac, savaş,
mendup ziyaretler veya ticaret için yapılan yolculuklar buna örnek gösterilebilir.
Yolculara, kendi beldesinde zengin de olsalar yolculuk sırasında muhtaç düşmüşse, gideceği yere ulaştıracak kadar zekât verilir. Ancak böyle bir yolcunun
mümkün olursa zekât yerine borç alması daha hayırlıdır.
Kendi beldesinde malını kaybetmek veya alacaklarını alamamak suretiyle muhtaç duruma düşen kimse de böyle yolcu hükmündedir. Bunlar ihtiyaçları kadar
zekât alabilirler daha sonra mallarını elde edince, almış oldukları zekâttan geri kalan miktarı başkalarına tasadduk etmeleri gerekmez. (Prof. Dr. Hamdi
Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yay.)
Kısa Günün Kârı
Zekât ihmale gelmez bir vecîbedir. Zekâtı verilmeyen para ve mallar, ahrette sahipleri için azap vesilesi olacaktır.