kervan
Aktif Üye
- Katılım
- 2 Haz 2020
- Mesajlar
- 916
- Tepkime puanı
- 2,374
- Puanları
- 93
- Cinsiyet
Zamanı Kuşanmak
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Nihâyet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.” (Tekâsür, 8)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“İki nimet vardır ki insanların çoğu onların kadrini bilmez. Bu iki nimet sıhhat ve boş zamandır.” (Buhârî, Rikak, 1, İbn Mâce, Zühd, 15)
İnsanı kuşatan sosyal ve fiziki çevrenin üçüncüsü zamandır. Zaman âlemin varoluşundan sona erişine kadar geçmiş, gelecek ve ikisi arasındaki “hâl” dediğimiz
ânlardan ibarettir. Zaman; dehr, vakt ve ân gibi kavramlarla da ifâde edilir. İnsana verilen ömür sermayesi, ister nefeslerle sınırlı olsun, isterse vakitle
belirlenmiş olsun, zaman idrâkinin cereyan ettiği en önemli alandır. İnsan, hayatı bir zaman ve vakit ölçüsü ile idrak etmektedir. Bu yüzden hayat, zamanı
kullanma ve değerlendirme ameliyesi sayılabilir.
Medeniyet tarihi yorumcuları medeniyetleri zaman ve mekân medeniyetleri olarak ikiye ayırmaktadır. Mekânı temel alan ve onu merkezine yerleştiren Batı
medeniyeti daha çok somut ve sınırlı bir dünya kurmuştur. İslâm ise merkezine zamanı alan bir medeniyetin sahibidir. İslâm’da her şey zaman önceliklidir.
İbâdetlerde de, günlük yaşantıda da bu böyledir. İslam’da ibâdet gün ve saatleri, iş ve mesâî vakitleri zaman öncelikli olarak programlanmaktadır.
Namazda zamandır aslolan. Namazın vakti girmeden namaza âid mekânın bir esprisi yoktur. Çünkü vakit girince namaz her yerde kılınabilir.
Oruç vakit öncelikli, yılın belli bir ayına münhasır ve zaman dilimleriyle belirlenmiş; imsâk ile iftar vakitleri arasında bir ibâdettir.
Mâli bir ibadet olan zekât için de zenginliğin üzerinden bir yıl geçmesi, tekrarı için de zenginliğin sürmesi gerekmektedir. Yıl geçmeden kişiye tekrar zekât farz olmaz.
Hac ise zamanla mekânın eşit ağırlıkta idrâk edildiği bir ibâdettir. Evet, hac için bir mekân zorunluluğu vardır ama, ancak bu mekânda belli bir zamanda vakfe
yapılmakla hac tamamlanır. Haccın kazâsı yoktur. Hatta memleketinden bütün zorluklarını göğüsleyerek hacca çıkan bir kimse, zamanı önemsemeden
hareket eder ve arefe günü Arafat vakfesine yetişemezse “hacı” olamaz. Ertesi sene tekrar haccetmek zorundadır. Zamanı bu kadar önemseyen bir din,
bütün zorlukları yenecek ve irâde sahibi güçlükleri başaracak insanlar yetiştirir. Zaman merkezli medeniyetin önemi buradadır. (Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz, Altınoluk Dergisi Ocak-2003)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
er-Rezzâk: Yarattığı bütün mahlûkatın rızkını veren, ruh ve bedenlerin gıdasının yaratan demektir.
Kısa Günün Kârı
İmam Şâfî hazretlerinin: “Zaman kılıç gibidir. Sen onu kesmezsen o seni keser. Nefsin en büyük düşmanındır. Sen onu hayırla meşgul etmezsen o seni şer ile
meşgul eder” sözü, aslında zamanı yönetmenin nefsin tuzağına düşmemek için önemli olduğuna dikkat çekiyor.
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Nihâyet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.” (Tekâsür, 8)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“İki nimet vardır ki insanların çoğu onların kadrini bilmez. Bu iki nimet sıhhat ve boş zamandır.” (Buhârî, Rikak, 1, İbn Mâce, Zühd, 15)
İnsanı kuşatan sosyal ve fiziki çevrenin üçüncüsü zamandır. Zaman âlemin varoluşundan sona erişine kadar geçmiş, gelecek ve ikisi arasındaki “hâl” dediğimiz
ânlardan ibarettir. Zaman; dehr, vakt ve ân gibi kavramlarla da ifâde edilir. İnsana verilen ömür sermayesi, ister nefeslerle sınırlı olsun, isterse vakitle
belirlenmiş olsun, zaman idrâkinin cereyan ettiği en önemli alandır. İnsan, hayatı bir zaman ve vakit ölçüsü ile idrak etmektedir. Bu yüzden hayat, zamanı
kullanma ve değerlendirme ameliyesi sayılabilir.
Medeniyet tarihi yorumcuları medeniyetleri zaman ve mekân medeniyetleri olarak ikiye ayırmaktadır. Mekânı temel alan ve onu merkezine yerleştiren Batı
medeniyeti daha çok somut ve sınırlı bir dünya kurmuştur. İslâm ise merkezine zamanı alan bir medeniyetin sahibidir. İslâm’da her şey zaman önceliklidir.
İbâdetlerde de, günlük yaşantıda da bu böyledir. İslam’da ibâdet gün ve saatleri, iş ve mesâî vakitleri zaman öncelikli olarak programlanmaktadır.
Namazda zamandır aslolan. Namazın vakti girmeden namaza âid mekânın bir esprisi yoktur. Çünkü vakit girince namaz her yerde kılınabilir.
Oruç vakit öncelikli, yılın belli bir ayına münhasır ve zaman dilimleriyle belirlenmiş; imsâk ile iftar vakitleri arasında bir ibâdettir.
Mâli bir ibadet olan zekât için de zenginliğin üzerinden bir yıl geçmesi, tekrarı için de zenginliğin sürmesi gerekmektedir. Yıl geçmeden kişiye tekrar zekât farz olmaz.
Hac ise zamanla mekânın eşit ağırlıkta idrâk edildiği bir ibâdettir. Evet, hac için bir mekân zorunluluğu vardır ama, ancak bu mekânda belli bir zamanda vakfe
yapılmakla hac tamamlanır. Haccın kazâsı yoktur. Hatta memleketinden bütün zorluklarını göğüsleyerek hacca çıkan bir kimse, zamanı önemsemeden
hareket eder ve arefe günü Arafat vakfesine yetişemezse “hacı” olamaz. Ertesi sene tekrar haccetmek zorundadır. Zamanı bu kadar önemseyen bir din,
bütün zorlukları yenecek ve irâde sahibi güçlükleri başaracak insanlar yetiştirir. Zaman merkezli medeniyetin önemi buradadır. (Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz, Altınoluk Dergisi Ocak-2003)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
er-Rezzâk: Yarattığı bütün mahlûkatın rızkını veren, ruh ve bedenlerin gıdasının yaratan demektir.
Kısa Günün Kârı
İmam Şâfî hazretlerinin: “Zaman kılıç gibidir. Sen onu kesmezsen o seni keser. Nefsin en büyük düşmanındır. Sen onu hayırla meşgul etmezsen o seni şer ile
meşgul eder” sözü, aslında zamanı yönetmenin nefsin tuzağına düşmemek için önemli olduğuna dikkat çekiyor.