YAHÛDİLEŞMEYE KARŞI "ÜMMÎ" OLMAK!**
İçinde yaşadığımız trajik duruma bakarak rahatlıkla söylenebilir ki İ/trail "Yahudileşme temâyülünün" pratik ve siyasi bir sonucudur.
Öyle bir yahudileşme ki "ümmîlikten" gayrı tedavisi de mümkün değil...
Kalbi, gönlü, vicdanı esir alan bu amansız "konfor" hastalığı sebebiyle "kesada uğramasından korktuğumuz ticaret, içinde yaşadığımız meskenler bize Allah'tan, Rasûlünden ve O'nun uğrunda mücadele etmekten daha sevimli hale gelmişti.
Din de bizi ayrıcalıklı kılan, necip millet kılan hamasî gururumuzdu!
Dünyada yalnız biz müslümandık.
Kimseyi beğenmiyorduk, inadına "bir Türk dünyaya bedeldir diyorduk" haa, yalan yok buna kendimiz de inanıyorduk. Bunun için de dünyayı sığınak yapmıştık ganimet aşkına!!!
Sonra kocaman bir âh çıkınca Gazze'den, sere serpe savruluverdik hepimiz birden.
Elimizde, gönlümüzde ne varsa her şey saçılıverdi etrafa... Bir de baktık ki bizim diye bildiğimiz mekanlar, markalar ve eşyalar meğer bizim değilmiş. Asıl biz onların esiriymişiz.
Bunları "Ebabil" ile bile yeneriz dediğimiz bir avuç siyonist karşısında kendimiz dağılıverdik.
Çağın altını üstünü, en çok da bizim vicdanlarımızı oymuşlar meğer...
Oysa tersi olması gerekmez miydi?
Gazze'deki bir avuç Müslüman'ın şanlı mücadelesine eyvallah. Peki ya bizim yahudileşmiş vicdanlarımız, onlar ne olacak?
Söyleyeyim mi; hepsi tıpkı Efendimiz (sav) gibi çağının "ümmîsi" olup iman zırhını yeniden kuşanacak. İmanını İhlâs ve amelle bileyleyip sabırla yoğuracak...
Yalnızca Allah'tan korkup, yalnızca O'na sığınacak! Bu nedenle herkes üstündeki ve içindeki bütün tortuları temizlesin bir an evvel...
Hem çağa teslim olup, hem de çağ ile mücadele edilemez çünkü...
** Düzenleyerek yeniden...
Kerim Aral
İçinde yaşadığımız trajik duruma bakarak rahatlıkla söylenebilir ki İ/trail "Yahudileşme temâyülünün" pratik ve siyasi bir sonucudur.
Öyle bir yahudileşme ki "ümmîlikten" gayrı tedavisi de mümkün değil...
Kalbi, gönlü, vicdanı esir alan bu amansız "konfor" hastalığı sebebiyle "kesada uğramasından korktuğumuz ticaret, içinde yaşadığımız meskenler bize Allah'tan, Rasûlünden ve O'nun uğrunda mücadele etmekten daha sevimli hale gelmişti.
Din de bizi ayrıcalıklı kılan, necip millet kılan hamasî gururumuzdu!
Dünyada yalnız biz müslümandık.
Kimseyi beğenmiyorduk, inadına "bir Türk dünyaya bedeldir diyorduk" haa, yalan yok buna kendimiz de inanıyorduk. Bunun için de dünyayı sığınak yapmıştık ganimet aşkına!!!
Sonra kocaman bir âh çıkınca Gazze'den, sere serpe savruluverdik hepimiz birden.
Elimizde, gönlümüzde ne varsa her şey saçılıverdi etrafa... Bir de baktık ki bizim diye bildiğimiz mekanlar, markalar ve eşyalar meğer bizim değilmiş. Asıl biz onların esiriymişiz.
Bunları "Ebabil" ile bile yeneriz dediğimiz bir avuç siyonist karşısında kendimiz dağılıverdik.
Çağın altını üstünü, en çok da bizim vicdanlarımızı oymuşlar meğer...
Oysa tersi olması gerekmez miydi?
Gazze'deki bir avuç Müslüman'ın şanlı mücadelesine eyvallah. Peki ya bizim yahudileşmiş vicdanlarımız, onlar ne olacak?
Söyleyeyim mi; hepsi tıpkı Efendimiz (sav) gibi çağının "ümmîsi" olup iman zırhını yeniden kuşanacak. İmanını İhlâs ve amelle bileyleyip sabırla yoğuracak...
Yalnızca Allah'tan korkup, yalnızca O'na sığınacak! Bu nedenle herkes üstündeki ve içindeki bütün tortuları temizlesin bir an evvel...
Hem çağa teslim olup, hem de çağ ile mücadele edilemez çünkü...
** Düzenleyerek yeniden...
Kerim Aral