kervan
Aktif Üye
- Katılım
- 2 Haz 2020
- Mesajlar
- 905
- Tepkime puanı
- 2,364
- Puanları
- 93
- Cinsiyet
Vücûd Gemisinin İhtiyacı
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
“Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar.” (Bakara, 269)
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“…Allah’ım! Faydasız ilimden, ürpermeyen gönülden, doyma bilmeyen nefisten ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım.” (Müslim, Zikir 73. Nesâî, İstiâze 13, 65)
Hz. Mevlânâ, insanın ebedî saâdeti için lüzûmlu olan mârifetullâh ilmini elde etmenin ehemmiyetini ve buna bîgâne kalanların hazin âkıbetini aşağıdaki hikâyede ne güzel sergilemektedir:
Bir nahiv (dilbilgisi) âlimi gemiye binmişti. Sefer esnâsında ilmine mağrur bir şekilde gemici ile sohbete koyuldu. Gemiciye zaman zaman
muhtelif suâller sordu ve muhâtabından “bilmem” cevabını alınca da ona karşı ilmiyle iftihâr etmek üzere:
“-Yazık! Cehâletin sebebiyle ömrünün yarısını hebâ ve ziyân etmişsin.” diyerek onunla istihzâ etti.
Temiz kalbli gemicinin, bu küçük düşürücü davranışa gönlü kırıldı ise de, olgunluk gösterip nahivciye cevap vermedi, sustu. Derken şiddetli bir
fırtına çıktı ve gemiyi müthiş bir girdabın içine sürükledi. Herkesi büyük bir girdabın içine sürükledi. Herkesi büyük bir telaşın kapladığı o hengâmede gemici, nahivciye döndü ve:
“-Ey üstad, yüzme bilir misin?” diye sordu.
Nahivci, solmuş sararmış bir vaziyette titrek bir sesle kekeleyerek:
“-Hayır bilmem!...” dedi.
Bunun üzerine gemici, mahzun bir edâ ile şu mukâbelede bulundu:
“-Nahiv bilmediğim için benim yarı ömrüm mahvolmuştu, öyleyse şimdi senin bütün ömrün mahvoldu. Zîrâ gemimizin bu girdaptan kurtulma
imkânı yoktur. Ey nahivci! Bu deryâda nahivden ziyâde yüzme ilminin daha faydalı ve zarûrî olduğunu bilmiyor muydun?..”
Bu kıssadaki nahiv ilminden murâd; sadece dünyevî ve zâhirî ilimlerdir. Asıl faydalı ilim ise, ihtiyâca cevap veren ilimdir. Beşerin en büyük
ihtiyacı, bedenle birlikte rûhun da ebedî saâdetini temin etmektir. Bu da, Allâh rızâsını kazanmaya bağlıdır. Allâh’ın rızâsı ise, kâmil îmânla
birlikte sâlih amellerle elde edilebilir. (Osman Nûri Topbaş, İmandan İhsana Tasavvuf, Erkam Yay.
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
ed-Dârr:
Zarar verenleri ve zararlı yönleri de olmak üzere her şeyi yaratan, elem verici şeyleri de halk eden demektir.
Kısa Günün Kârı
Bu fânî vücûd gemisi ölüm girdabında çırpınırken, yâni dünyâya büyük vedâ ânı olan ecel yaklaşınca; asıl ihtiyâca cevap vermeyen,
yaşanmayan, irfâna dönüşmeyen, rûhsuz, kuru ve sırf nefsin rahatına hitab eden bilgiler fayda vermeyecektir.
Ecel gelmeden önce bütün bilgileri Allâh rızâsını kazanmaya medâr olabilecek bir vasfa dönüştürmek îcâb eder. Çünkü vücud gemisi ölüm ile
çatırdarken, sırf toprağa terk edilecek bedenin rahatına yarayan ilimlerden bir medet umulamaz. O anda “kalb-i selîm”e ihtiyaç vardır. Kalbin
ise ecel gelmeden önce, nefs engelini bertarâf etme netîcesinde bu vasfı kazanması gerekir
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
“Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar.” (Bakara, 269)
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“…Allah’ım! Faydasız ilimden, ürpermeyen gönülden, doyma bilmeyen nefisten ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım.” (Müslim, Zikir 73. Nesâî, İstiâze 13, 65)
Hz. Mevlânâ, insanın ebedî saâdeti için lüzûmlu olan mârifetullâh ilmini elde etmenin ehemmiyetini ve buna bîgâne kalanların hazin âkıbetini aşağıdaki hikâyede ne güzel sergilemektedir:
Bir nahiv (dilbilgisi) âlimi gemiye binmişti. Sefer esnâsında ilmine mağrur bir şekilde gemici ile sohbete koyuldu. Gemiciye zaman zaman
muhtelif suâller sordu ve muhâtabından “bilmem” cevabını alınca da ona karşı ilmiyle iftihâr etmek üzere:
“-Yazık! Cehâletin sebebiyle ömrünün yarısını hebâ ve ziyân etmişsin.” diyerek onunla istihzâ etti.
Temiz kalbli gemicinin, bu küçük düşürücü davranışa gönlü kırıldı ise de, olgunluk gösterip nahivciye cevap vermedi, sustu. Derken şiddetli bir
fırtına çıktı ve gemiyi müthiş bir girdabın içine sürükledi. Herkesi büyük bir girdabın içine sürükledi. Herkesi büyük bir telaşın kapladığı o hengâmede gemici, nahivciye döndü ve:
“-Ey üstad, yüzme bilir misin?” diye sordu.
Nahivci, solmuş sararmış bir vaziyette titrek bir sesle kekeleyerek:
“-Hayır bilmem!...” dedi.
Bunun üzerine gemici, mahzun bir edâ ile şu mukâbelede bulundu:
“-Nahiv bilmediğim için benim yarı ömrüm mahvolmuştu, öyleyse şimdi senin bütün ömrün mahvoldu. Zîrâ gemimizin bu girdaptan kurtulma
imkânı yoktur. Ey nahivci! Bu deryâda nahivden ziyâde yüzme ilminin daha faydalı ve zarûrî olduğunu bilmiyor muydun?..”
Bu kıssadaki nahiv ilminden murâd; sadece dünyevî ve zâhirî ilimlerdir. Asıl faydalı ilim ise, ihtiyâca cevap veren ilimdir. Beşerin en büyük
ihtiyacı, bedenle birlikte rûhun da ebedî saâdetini temin etmektir. Bu da, Allâh rızâsını kazanmaya bağlıdır. Allâh’ın rızâsı ise, kâmil îmânla
birlikte sâlih amellerle elde edilebilir. (Osman Nûri Topbaş, İmandan İhsana Tasavvuf, Erkam Yay.
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
ed-Dârr:
Zarar verenleri ve zararlı yönleri de olmak üzere her şeyi yaratan, elem verici şeyleri de halk eden demektir.
Kısa Günün Kârı
Bu fânî vücûd gemisi ölüm girdabında çırpınırken, yâni dünyâya büyük vedâ ânı olan ecel yaklaşınca; asıl ihtiyâca cevap vermeyen,
yaşanmayan, irfâna dönüşmeyen, rûhsuz, kuru ve sırf nefsin rahatına hitab eden bilgiler fayda vermeyecektir.
Ecel gelmeden önce bütün bilgileri Allâh rızâsını kazanmaya medâr olabilecek bir vasfa dönüştürmek îcâb eder. Çünkü vücud gemisi ölüm ile
çatırdarken, sırf toprağa terk edilecek bedenin rahatına yarayan ilimlerden bir medet umulamaz. O anda “kalb-i selîm”e ihtiyaç vardır. Kalbin
ise ecel gelmeden önce, nefs engelini bertarâf etme netîcesinde bu vasfı kazanması gerekir