Teşhir ve çıplaklık çağı!
Sertaç Timur Demir, modern insanın teşhir etme merakının altında yatan saikleri inceliyor.
Sertaç Timur Demir / Cins
Körlük olarak bakış: Tecrit olarak teşhir
Teşhir çağındayız ve modern insan, tüm benliğini bedeni üzerinden “özgürlük namına” izlenmeye bırakmıştır. Bu nedenle hayli zamandır yerleşik ve geleneksel olandan kopuş manasında anlaşılan özgürlük, bedene dair değer ve kaidelerden kurtulmak anlamında yorumlanmaktadır.
Bu yorum, beden-bireyin her an, her yerde ve hep istediği şekilde davranabilme arzusuyla bütünleşir. Çıplaklık da dayanağını bu yanılsamadan alır. Buna göre bedeni teşhire açmak, bireyi inşa eden yerleşik ölçü ve değer yargılarından soyunmaya karşılık gelir. Burada aslolan elbiseler değil; o elbiselerin temsil ettiği ahlâk yasalarında ve ideolojik bağlamlardır. Yani kişinin bedeninde başlayan ve somutlaşan teşhir trendi, basit bir moda evresini değil; tarihsel ve düşünsel dönüm noktalarından birini işaret eder.
Beden kültürünün en üstenci pazar-anlatısı özgürlüktür. Başka bir deyişle, beden çağdaş özgürlük ritüellerinin mabedidir. Modernitenin en yüce ve en klişe erdemi olarak özgürlük, bugün kendi dışındaki tüm erdemleri yok sayacak kadar dogmatikleşmiş ve banalleşmiştir. Bu yüzden kitlelerin içinde biricikliğini arayan her beden örtük dayatma altındadır. Beden, içinde yaşadığımız modern dünyanın ayartıcı ışıltısı kadar tekinsiz kırılganlığını da özetlemektedir. Cemiyetin diğer mensupları üzerinden geliştirilen endişe, öykünme veya avuntunun sonu yoktur. Bu sav, bedenselin dışındaki dünyanın gitgide küçüldüğünü, ona karşı direnenler içinse yaşam alanının her geçen gün daha fazla daraldığını vaaz eder. Çözüm olsa olsa görüntüyü örten, azlaştıran ve yoğunlaştıran mahremiyetin değerini yeniden takdir etmektir.
Özgürlüğe vasıl olma yönelimi olarak bedenin her türlü sınırlamalardan muaf tutulmasının en ironik yansıması, bu özgürlüğün çıplak beden imgesine indirgenmesidir. Bu ironi, bedene dair özgürlük talebinin çıplaklık yoluyla ifade bulabileceği düşüncesini içine alır. Yani özgürlük söylemi, tenin teşhirine mahkûm gibidir. Edebi söyleyişin yerini alan bu kaba pornografik tavır sokaklardan zihinlere giren ekranlarda her an kendini göstermeyi sürdürür. Bireyleri kitleleştiren ve onları ortak bir yıkımın eşiğine getiren ekranlar, bugün beden rejiminin kamusal olarak paylaşılan bir mülkiyet olduğu fikrini pazarlar. Böylece günün her saati, mekân ayrımı gözetmeksizin, radyodan televizyona, internetten sinemaya her köşede küresel beden politikaları, sağlıklı ve güzel olmanın toplumsal iş birliği halinde kazanılması gereken bir hak olduğunu düşündürür.
Sonlu yaşam içinde sonsuzluğa ulaşma arzusunu coşkuyla ve gönüllüce duyumsayan bireyler için ekrandan yansıyan her beden modeli, kendisi ile yaşadığı dünya arasındaki ontolojik değiş-tokuşun vazgeçilmez kıstası ve gerekliliği olarak okunur.
Böylece bedenin yalnızca fiziksel konumlanışı değil; modern okunuşu suistimale dönüşür. Anları dolduran eğlencelik görüntüler, izleyicileri varolmanın felsefi sorgulamalarından alıkoyar, olası sorgulamanın içini görsel-yığıntılarla boşaltır. Çağın insanı an itibariyle görüntüler dünyasının hem “izleyicisi” hem de “izleneni”dir. Tıpkı fotoğraf karesini oluşturan ama tek başına da anlam üretemeyen pikseller gibi. Seyirlik obje ve nesne olarak modern insan, gördüğü ve göründüğü nispette olacağını/ onaylanacağını varsayar.
Beden olanca doğallığına rağmen; diğer tüm endüstrilerin sentetik oyun hamuru ve sunumların vitrinidir. Beden, ister bir ergene isterse bir yetişkine ait olsun, her şey olmaya müsait esnekliğiyle ve müphemliğiyle sürekli gözden geçirilen ideal birey figürünün temsilidir. Erken cinselleştirmelerle metalaşan genç-bedenler de modern kültürün hem özünü hem de çelişkisini ihtiva eder. Sapkın ve aşırı cinselleştirme bu çelişkinin çarpıcı bir çıktısıdır. Gündelik yaşamı pornografik video görüntüsüne yakınsayan bu seri-beden üretimi, kendisinin de başat etken olduğu –pedofili gibi– sapkınlıkları bir yandan kışkırtırken; diğer yandan da tuhaf bir şekilde kınar.
Neticede teşhire şartlandırılan beden göründükçe silinir. Çünkü sürekli yinelenen göstergeleşmiş çıplaklık, bedeni tüketilir fantasma derekesine indirir. Böylesi teşhircilik, içindekilerini dillendirecek kelimeleri olmayan birinin ne dediği anlaşılmayan bağırtılarına benzetilebilir: Sesi yükseldikçe ifadesizleşir. Salt cinselliğe gönderme yapan beden de, aynı şekilde çoklaştırılarak yoklaştırılır. Yine de modern insan kendi bedeni içinde eridiğinden, –ontolojik manada– var olup olmadığının sınırlarını bedenini teşhir ederek, yani başkalarının gözüne sokarak sınar. Göz her şeyin varlığını “görüntüleştirerek” kurgulamaya azmettiği bu çağın merkez üssüdür. Bedenlerin ve gündelik yaşamın ekranlaştırıldığı bu kültürde göz, toplumsal ayartının deliği; modern insanın yarasıdır. Ve kaçış -şayet mümkünsegözde değil; göz kapağındadır.
Başkalarının bakışlarındaki şehvetli onaya muhtaç olduğu sanılan yanıltıcı varlık arayışı, bedenin-taşıyıcısı bireyi anlamdan ve ruhtan yoksun; yüzeyden müteşekkil bir nesneye evirir. Bu yüzden teşhire koşutlanan çağdaş beden, bütünü olmayan uyumsuz parçalardan oluşur. Pazar, bedenin sarmala dönüşen bu resmin tamamlanmamasını temin eder ki, bu onun kâr kaynağıdır. Fakat birey içinse bu, coşkulu görünüm kombinasyonları kadar yıkıcı bir bölünmedir de. Göründüğü gibi ve göründüğü kadar var olacağı empoze edilen modern bireyin soyunduğu kadar silikleşmesi, bağırdığı kadar sözsüzleşmesi, görünmeye çalıştığı kadar yitmesi bundandır.
Kaynak:
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.