Foruma hoş geldin, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Düşünce Platformumuza Hoşgeldiniz!

Düşünce Platformumuz bilgi ve düşüncenin en özgür adresidir!
Güne, gündeme ve yarınlara dair söyleyeceğim var diyenlerin, günlük koşuşturmaca içerisinde zihin jimnastiği yapmak isteyenlerin özgürlük meşalesi ~ FORUM KALEMİ ~

Tarih Sultan 2. Murad'dan İzler .....

SiyahSancaktaR

FK Üyesi
Ceddi Osmanlı
Katılım
7 Kas 2020
Mesajlar
10,553
Çözümler
1
Tepkime puanı
13,914
Puanları
113
Yaş
40
Konum
Istanbul
Burç
Yengeç
Cinsiyet
Medeni Hal
JkcUDD
Devletin başında bulunduğu otuz küsur yıllık dönem itibariyle, hayatından, hareket tarzından ve ufkundan hâlâ çok şey öğreneceğimiz Sultan 2. Murad, Çelebi Sultan Mehmed ile Dulkadir ailesinden Emine Hatun'un çocuğu olarak 1402'de Amasya'da dünyaya geldi. Devrin büyük âlimlerinden ders alan Şehzâde Murad, 12 yaşına geldiğinde lalası Yörgüç Paşa'nın yanında Amasya valisi yapıldı ve eğitimine burada devam etti. 2. Murad, 1421'de 32 yaşında vefat eden babası Çelebi Mehmed'in defninden sonra, 6. Osmanlı padişahı olarak 18 yaşında tahta çıktı, 3 Şubat 1451'de 48 yaşında Edirne'de vefat etti. Ona, büyük bir gayretle Anadolu birliğini sağlamaya çalışan babası Çelebi Mehmed'den azim, sarsılmaz irade ve mücahede ruhu miras kalmıştı.Devrinde, idarî, mülkî, hukukî müessese ve mekanizmalar intizam ve âhenkle işledi. Dâima halkla birlikte oldu, Divan'da bizzat dava gördü, muharebe meydanlarında askerleriyle silâh arkadaşlığı yaptı, her alanda adaletin tesisine hassasiyet gösterdi. Eğitim seviyesinin artmasına paralel olarak sayıları hızla artan kadıların hepsine görev verme imkânı sağlamak için, yargı görevlilerine nöbet süresi kuralını uyguladı.

Mûsîki, şiir ve edebiyatı seven, yazdığı ustaca şiirleri kaydedilen, meclisinde faziletli insanları ve ince ruhlu sanat erbabını ağırlayan 2. Murad âlimleri himaye etmiş ve onları maddî bakımdan desteklemişti. Devrinde manzum, mensur pek çok eserin yazılmasına ve tercümesine vesile oldu. Yazılan eserlere misâl olarak, Yazıcıoğlu Ali Efendi'nin Tevarih-i Al-i Selçuk'u, Molla Arif Ali'nin Danişmendnâme'si, Yazıcıoğlu Mehmed Efendi'nin Muhammediye'si, Mercimek Ahmed'in Kabusnâme'si zikredilebilir. Adına ithaf edilen pek çok eser İrşâdû'l-Murâd, İle'l-Murâd, Mesnevi-yi Murâdiyye ve Murâdnâme gibi isimlerle kayıtlara geçmiştir. Halil İnalcık'a göre, onun teşvikiyle birçok Arapça, Farsça eserin Türkçeye çevrilmesi, Osmanlı kültürünün gelişmesi bakımından önemlidir. Yazı dilinde açık ve anlaşılır bir Türkçe kullanılmasına önem vermiştir. Özetle, "Dinimizi korumak, dilimizi korumakla mümkündür." hakikatini düstur edinmiştir.

Osmanlı padişahları içinde âlim sayılacak derecede ilim tahsil etmiş ilk şahsiyet olan İkinci Murad, M. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin ifadesiyle, Fatih'i sînesinde yetiştiren ve Ehlullah'tan olduğuna şüphe bulunmayan bir padişahtır. ALLAH'ın veli kulu Hacı Bayram Veli Hazretleri'ne teslim olmuş ve onun bir dediğini iki etmemiştir. Dinî ilimler ve tasavvufa dilbeste ve âşina bir insandır. Devlet işlerini bütün incelikleriyle bilip temsî1 eden bir insanın dinî işlerde aynı ölçüde hassas olması veya bunun aksi, ender-i nâdirâttandır. Bu iki durum biri diğerinden bir şeyler eksiltmekle yaşayan iki zıt hayat tarzıdır. Buna rağmen İkinci Murâd bu zor işin de üstesinden gelebilmiştir. Evet, bir insana köy muhtarlığı dahi verilse eski safvetini zor korur. Hâlbuki bunlar cihâna hükmederken dahi mümkün mertebe safvetlerini muhafaza etmişlerdir. O, harp meydanlarındaki zaferleri, iktidar ve icraatı gönül saltanatı yanında oldukça küçük görüyordu.

2. Murad, imar işlerine ehemmiyet verip çok eser bırakmasından dolayı Ebu'l-Hayr ve Ebu'l-Hayrat diye anılmıştır. Edirne'de yaptırdığı Muradiye Camii ile Üç Şerefeli Camii, aynı zamanda külliye görevi görmüştür. Ayrıca 174 kemeriyle dünyada hâlen bir benzeri olmayan Ergene civarında bir köprü ile karşı tarafta Uzunköprü kasabası onun en dikkat çeken eserleridir. Burada, fakir ve yolcular için sabah-akşam sofra kurulan barınma yerleri, küçük çocukların eğitimi için Muallimhâne, Kur'an-ı Kerîm ve Mesnevî okunan Mevlevihâne yaptırmıştır. Bursa'da ise 1426'da tamamlanan Muradiye Camii yanındaki misafirhane, medrese ve sabah-akşam yemek dağıtılan imarethâne öne çıkan eserleridir. Ayrıca Selanik, Serez, Üsküp, Yanbolu ve Merzifon'da cami, mektep, hamam ve çeşmeler yaptırmıştır. Ama asıl önemlisi, devletin başında bir padişah olarak en güçlü döneminde tahtından feragat etmek ve henüz bir delikanlı olan oğluna saltanatı bırakmak olgunluğunu göstermesidir.

O, son derece dindar, ALLAH (celle celâlühü) ve Resulü'ne (salALLAHü aleyhi ve sellem) âşık bir padişahtır. Osmanlı'yı toparlamış, neredeyse bütün bir ömrünü İslâm dünyasının, hususen Anadolu, Ortadoğu ve Mukaddes Topraklar'ın yeni Haçlı seferlerine karşı güvenliği için at üstünde tüketmiştir.

Tahtı, Edirne'ye çağırdığı, geleceğin Fatih'i oğlu Mehmet'e bırakıp Manisa'ya giderken söylediği "Varalım bir iki gün zikredelim Mevla'yı,/Bize ısmarlamadılar bu yalan dünyayı" mısralarıyla dünya ile olan münasebetini dile getirmiştir. Tarihte kaç hükümdar vardır ki, tacı tahtı böyle kalb huzuruyla bırakmış olsun?!..

Ömrü hep harp meydanlarında geçmiş bir sultan; cesur, azim ve tedbir sahibi bir hükümdar; ince ruhlu, hassas, merhametli, güler yüzlü, verdiği söze sadık bir padişah olmuştur. Asker ve sivil bütün tebaasının tamamen helâl rızıkla geçindirilmesi konusundaki hassasiyetini şöyle ifade etmiştir: "ve hem bu bizim leşkerimiz gaziler leşkeridir. İmdi bunlara helâl lokma gerektir. Şol padişah kim leşkerine haram lokma yedirir, o leşker haramî olur. Haraminin hod sebatı olmaz."

Taraflı tarafsız bütün tarihçiler ve devrinin şâhitleri onun deha ve büyüklüğünde birleşmişlerdir. Meselâ Bizans tarihçilerinden Dokas ve Halkondil, 2. Murad'ı, "O iyi bir zat olduğu gibi kalbinde hiçbir hilesi de yoktu. Halka teveccühkâr ve fukaraya karşı cömertti. Bu lütuflarını İslâm ve Hristiyan herkes hakkında yapmıştı. O doğru ve âdil bir zâttı." sözleriyle takdir etmişlerdir. Françes ise, onu, hilm ve mülâyemet sahibi, adalete ve hakkaniyete ziyadesiyle ehemmiyet veren, muharebelerde kendisini tehlikeye atan korkusuz bir hükümdar olarak tarif etmiştir.

Hammer onun için, "Otuz senelik saltanatında, memleketi şeref ve hakkaniyetle idare ederek milletinin hatırasında mütedeyyin, lütufkâr, adil ve metin bir hükümdar namı bıraktı. Harpte olduğu gibi sulh de dahi sözünün sadık eri idi." diyerek hakkını vermekten çekinmemiştir.


Yusuf KARAOSMANOĞLU





Kaynaklar


1. İsmail Hakkı Uzun Çarşılı, Osmanlı Tarihi, I. cilt, s. 375499, TTK Basımevi Ankara 1982.
2. Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi, c. 2, s. 387431, Ötüken Yayınevi, İstanbul 1978.
3. Ratip Kazancıgil, Edirne İmaretleri, Edirne Valiliği Yayınları, İstanbul 1999.
4. Caroline Fınkel, Rüyadan İmparatorluğa Osmanlı, s. 41, Çev: Zülâl Kılıç, Timaş Yayınları, İstanbul 2007.
5. Samiha Ayverdi, Türk Tarihinde Osmanlı Asırları, c, 1, s. 264272, Damla Yayınevi, İstanbul 1977. 6- Mustafa Armağan, Osmanlı'nın Mahrem Tarihi, s. 3741 Timaş Yay., İstanbul 2008.
7. M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler-3, s. 112, Nil Yay., İstanbul 2007.
 

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın yada üye olun!

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın veya kayıt olun!

Kayıt ol

Forumda bir hesap oluşturmak tamamen ücretsizdir.

Şimdi kayıt ol
Giriş yap

Eğer bir hesabınız var ise lütfen giriş yapın

Giriş yap

Tema düzenleyici

Tema özelletirmeleri

Grafik arka planlar

Granit arka planlar