- Katılım
- 1 May 2020
- Mesajlar
- 15,737
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 42,758
- Puanları
- 113
Bu sabah Muhammed Sûresini okurken bir âyet dikkatimi çekti. Bu âyetin bana düşündürdüklerini paylaşmak istedim. Âyetimiz şu:
"Rabbinden apaçık bir delil üzere bulunan kimse, yaptığı kötü işler kendisine süslenmiş olan ve arzularına uymuş olan kimseler gibi olur mu?" (Muhammed 14)
Rabbimiz bu soruyu bizden cevap almak için değil -çünkü cevap belli-, bu iki kişinin bir olmayacağını belirtmek üzere soruyor. Nasıl bir olsunlar ki? Ortada iki farklı bakış açısı, iki farklı zihniyet var.
Bunların ilki hayatı kendi nam ve hesabına, kendi arzularını tatmin için yaşamıyor. Hayatının bir anlam ve amacı olduğuna inanıyor. Rabbinden indirilmiş apaçık bir delil olan vahiyle hayatına yön vermeye çalışıyor.
Hayatında bir hedef var, o hedefe gitmek için takip etmesi gereken bir yol var, o yolun durakları var. O yolun bir haritası ve bir rehberi var. Her şey apaçık belli, hiçbir şey gizli, saklı, muğlak ve müphem değil.
Diğerinin ise hayatının bir anlam ve amacı yok. Gideceği bir hedef, belirlenmiş bir rotası yok. Böyle olunca takip etmesi gereken bir yol, yolu gösteren bir harita ve yol gösterici bir rehberi de yok. Hayatında tek belirleyici olan kendi arzu ve istekleri, heva ve hevesleri.
Bu iki insan tipinin ilki hayatı besmele çizgisinde yaşıyor. Yani her şeyi Allah adıyla, Allah için ve Allah'ın gösterdiği şekilde. Diğeri ise besmelesiz. Hayatının merkezinde bir sabite yok.
Rabbimiz bu iki kişinin asla aynı olmayacağını belirtiyor. Peki bu farklılık nerede? Hem bu dünyada, hem de âhirette ortaya çıkıyor.
Arzuları, hevesleri istikametinde yaşayan kimse için tek hedef arzularını tatmin olduğu için onun değerleri, ölçüleri, sabiteleri, kırmızı çizgileri yok. Ona "her şey mübah". Arzuların ise sonu gelmediğinden ve hiçbir zaman tam olarak tatmini mümkün olmadığından bu kişinin huzuru yakalaması söz konusu değil. Elinde olanlarla asla tatmin olmuyor, hep daha fazlasını, hep daha iyisini, daha yenisini, daha güzelini istiyor. Bunları elde edemediğinde mutsuz oluyor, huysuz oluyor. Günler ve gecelerin, aylar ve yılların bedenini eskitmesi, güçlerini yıpratması sonucunda artık arzuları da onu tatmin etmemeye başlıyor.
Hayatı kendi arzularını tatmin için değil Rabbinin rızasını tahsil için yaşadığına inanan kimse için her şey belli, aydınlık. Üstelik bu kişi de Rabbi tarafından çizilen sınırlar dahilinde nefsinin ihtiyaçlarını karşılıyor. Sonsuz istek ve arzularını, sonsuz beklentilerini bu dünya ile sınırlı tutmuyor. Onların tatmin edileceği sonsuz bir âleme inanıyor. Hayatında bir düzen, istikrar var. Hiçbir şey belirsiz değil. Bir nimete kavuşunca şımarmıyor, bir sıkıntı ile karşılaşınca hayata küsmüyor, hayatı bir imtihan biliyor.
Bu iki farklı insan tipinin ölüm sonrasındaki farklılıklarına temas etmeye hiç gerek yok. Bu dünyadaki yaşam tarzları, hayata bakışları bile aralarındaki farklılığı ortaya koymaya yetiyor.
Rabbimiz, rızası istikametinde bir yol tutan kutlu kervana katılmayı, sırat-ı müstakimin yolcularından olmayı cümlemize nasip eylesin.
(Soner Duman/ 5.Şaban.1444/25.Şubat.2023)
"Rabbinden apaçık bir delil üzere bulunan kimse, yaptığı kötü işler kendisine süslenmiş olan ve arzularına uymuş olan kimseler gibi olur mu?" (Muhammed 14)
Rabbimiz bu soruyu bizden cevap almak için değil -çünkü cevap belli-, bu iki kişinin bir olmayacağını belirtmek üzere soruyor. Nasıl bir olsunlar ki? Ortada iki farklı bakış açısı, iki farklı zihniyet var.
Bunların ilki hayatı kendi nam ve hesabına, kendi arzularını tatmin için yaşamıyor. Hayatının bir anlam ve amacı olduğuna inanıyor. Rabbinden indirilmiş apaçık bir delil olan vahiyle hayatına yön vermeye çalışıyor.
Hayatında bir hedef var, o hedefe gitmek için takip etmesi gereken bir yol var, o yolun durakları var. O yolun bir haritası ve bir rehberi var. Her şey apaçık belli, hiçbir şey gizli, saklı, muğlak ve müphem değil.
Diğerinin ise hayatının bir anlam ve amacı yok. Gideceği bir hedef, belirlenmiş bir rotası yok. Böyle olunca takip etmesi gereken bir yol, yolu gösteren bir harita ve yol gösterici bir rehberi de yok. Hayatında tek belirleyici olan kendi arzu ve istekleri, heva ve hevesleri.
Bu iki insan tipinin ilki hayatı besmele çizgisinde yaşıyor. Yani her şeyi Allah adıyla, Allah için ve Allah'ın gösterdiği şekilde. Diğeri ise besmelesiz. Hayatının merkezinde bir sabite yok.
Rabbimiz bu iki kişinin asla aynı olmayacağını belirtiyor. Peki bu farklılık nerede? Hem bu dünyada, hem de âhirette ortaya çıkıyor.
Arzuları, hevesleri istikametinde yaşayan kimse için tek hedef arzularını tatmin olduğu için onun değerleri, ölçüleri, sabiteleri, kırmızı çizgileri yok. Ona "her şey mübah". Arzuların ise sonu gelmediğinden ve hiçbir zaman tam olarak tatmini mümkün olmadığından bu kişinin huzuru yakalaması söz konusu değil. Elinde olanlarla asla tatmin olmuyor, hep daha fazlasını, hep daha iyisini, daha yenisini, daha güzelini istiyor. Bunları elde edemediğinde mutsuz oluyor, huysuz oluyor. Günler ve gecelerin, aylar ve yılların bedenini eskitmesi, güçlerini yıpratması sonucunda artık arzuları da onu tatmin etmemeye başlıyor.
Hayatı kendi arzularını tatmin için değil Rabbinin rızasını tahsil için yaşadığına inanan kimse için her şey belli, aydınlık. Üstelik bu kişi de Rabbi tarafından çizilen sınırlar dahilinde nefsinin ihtiyaçlarını karşılıyor. Sonsuz istek ve arzularını, sonsuz beklentilerini bu dünya ile sınırlı tutmuyor. Onların tatmin edileceği sonsuz bir âleme inanıyor. Hayatında bir düzen, istikrar var. Hiçbir şey belirsiz değil. Bir nimete kavuşunca şımarmıyor, bir sıkıntı ile karşılaşınca hayata küsmüyor, hayatı bir imtihan biliyor.
Bu iki farklı insan tipinin ölüm sonrasındaki farklılıklarına temas etmeye hiç gerek yok. Bu dünyadaki yaşam tarzları, hayata bakışları bile aralarındaki farklılığı ortaya koymaya yetiyor.
Rabbimiz, rızası istikametinde bir yol tutan kutlu kervana katılmayı, sırat-ı müstakimin yolcularından olmayı cümlemize nasip eylesin.
(Soner Duman/ 5.Şaban.1444/25.Şubat.2023)