Sinemanın hikayesi nasıl başladı?
Sinematografın mucitleri Lumiere kardeşlerle başlayan hikaye 127 yıldır devam ediyor.
Sinemanın hikayesi 19’uncu yüzyılın son çeyreğinde Lumiere kardeşler olarak anılan Auguste Lumiere ve Louis Lumiere’in donuk fotoğraf karelerini canlandırmaya yarayan sinematografı icat etmesiyle başladı.
Fransız kardeşlerin fotoğrafa merakları küçük yaşlardan itibaren başlamıştı. Onların fotoğrafa ilgi duymalarında babaları Antoine’nin büyük bir etkisi vardı. Asıl mesleği resim öğretmenliği olan Baba Lumiere o daha sonra fotoğrafçılığa yönelerek fotoğraf kağıdı basımı yapan “Lumiere” adlı bir imalathane kurdu.
İmalathanede çalışan Auguste ve Louis burada çalışırken, fotoğraf karelerini canlandırmak ve perdeye yansıtmak için çalışmalara başladı. Auguste ve Louis’in bu hayali babalarının hediye ettiği bir cihaz ile hız kazanmaya başladı.
Sinemanın başlangıcı: Sinematograf
Kinetoskop adındaki bu cihaz içerisinde dönen resimleri bir delikten bakarak hareketli görmeye yaramaktaydı. Görüntülerdeki hareket hissine hayran kalan kardeşler bu görüntüyü perdeye yansıtmak için harekete geçti.
Kinetoskop’un üzerinde yalnızca bir tane gözetleme deliğinin bulunması cihaz yalnızca bir kişinin kullanmasını sağlıyordu.
Bu sorunu çözmeye çalışan Lumiere kardeşler, görselleri büyütüp perdeye aktarmanın yolunu aradı ve sinemaya can veren sinematograf adlı cihazı icat etti.
Geliştirdikleri cihazla gerçeğe en yakın görütüyü almaya çalışan kardeşler, gerekli olan hızı da tespit ederek 15 karelik görüntüyü kullanmaya başladı. Kare sayısı sonraki yıllarda sesli sinemayla beraber saniyede 24’e çıktı.
İlk gösterim 1895’te yapıldı
Louis ve Auguste, cihazın patentini aldıktan sonra sinema tarihinin bilinen ilk filmi olarak kayıtlara geçen filmlerini çekmeye başladı.
Fabrikalarından çıkan işçileri kayıt altına alan kardeşler “Lumiere Fabrikasından Çıkan İşçiler” adlı 46 saniyelik ilk filmlerini çekti.
Filmlerini ücretli olarak halka sunmaya karar veren kardeşler böylece tarihin bilinen ilk filmi ve sinema deneyimi seyirciyle buluşturdu. Gösterim, 1895 yılında Paris’te “Salon Indian Du Grand Café” adlı mekanda gerçekleşti.
[''Lumiere Fabrikasından Çıkan İşçiler'' filminden görüntü]
Daha sonra dünyayı gezmeye karar veren Lumiere Kardeşler sinematografı da yanlarına alarak ülke ülke gezmeye başladı.
İstanbul filmlerine konu oldu
İki kardeşin esas amacı gezintiler sırasında sinematograf ile ülkeleri kayıt altına almaktı. Louis ve Auguste’un ziyaret ettikleri yerler arasında İstanbul da yer aldı.
[‘’İstanbul’da Haliç’in Panoraması’’ filminden görüntü]
Lumiere kardeşler burada ‘’İstanbul’da Haliç’in Panoraması’’, ‘’Boğaziçi Kıyılarının Panoraması’’, ‘’Türk Topçusu ve Türk Piyadesinin Geçit Töreni’’ adlı filmlere imza attı.
Sansürle karşılaştılar
Lumiere kardeşlere ilgi günden güne artıyordu. Ancak, onlar farkında olmadan ilk sansürle de tarihte bir ilke imza attı.
1896 yılının Mayıs ayında kardeşlerin kamerası aslında Rus Çarı 2. Nikola’nın halkı selamlamasını çekiyordu, ancak görüntülere tribünün çökmesi de dahil olunca polis kayıtlara el koydu ve görüntülerin gösteriminin yapılması yasaklandı.
Lumiere kardeşler sansür sonrası ilgilerini tekrardan fotoğrafa çevirdi. Onlar babalarının fabrikalarında mesleklerine kaldıkları yerden devam etmeye başladı. 1914’te kardeşlerden Auguste fotoğrafçılığı bırakıp tıp alanına geçiş yaptı.
Baskı tekniklerini geliştirdi
Araştırmaların yanı sıra, bir hastanede müdür olarak görev alan Auguste Lumiere 1954’te hayatını kaybetti. Louis Lumiere ise 1948 yılında yaşama veda etti.
Fakat Louis’in yaşamının sonuna kadar fotoğrafçılık alanında çalışmalarını yürüttüğü ve ileri dönemlerde renkli baskı tekniklerini geliştirdiği biliniyor.
Kaynak:
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.