- Katılım
- 1 May 2020
- Mesajlar
- 15,741
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 42,764
- Puanları
- 113
ŞEYTAN VARSA BEN YOKUM!
Allah Resûlü (s.a.v.) ve Hz. Ebubekir’in (r.a.) bulunduğu bir mecliste bir adam Hz. Ebubekir’e ağır sözler söylemeye başladı. Hz. Ebubekir sustu, cevap vermedi. Allah Resûlü ilginç bir şekilde yüzünde tebessümle sessizce olan biteni izliyordu. Adam hızını alamayıp yine Hz. Ebubekir’e hakaret etti. Hz. Ebubekir yine cevap vermedi. Adam yine ileri geri konuşmaya devam edince Hz. Ebubekir dayanamayıp adama karşılık verdi. Bunun üzerine Allah Resûlü yüzünde öfke ifadesi ile kalkıp yürümeye başladı. Derhal Hz. Ebubekir onun arkasından giderek yetişti ve şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resûlü! Bu adam senin huzurunda bana sövüp saydı, ben karşılık verdiğimde sen bana kızdın ve meclisi terk ettin. [Bir kusur mu işledim?]” dedi. Allah Resûlü şöyle cevap verdi: “Senin yanında o adama cevap veren bir melek vardı [ben o meleğin verdiği cevap sebebiyle gülümsüyordum]. Ne zaman ki sen adama cevap vermeye başladın [melek aradan çekildi] şeytan geldi. Ben, şeytanın olduğu bir yerde oturacak değildim herhalde!"
Ahmed bin Hanbel, Müsned, 15/390 (9624 no’lu rivayet)
Bu hadiste yer alan olaydan kendi adıma şu mesajları çıkardım:
a) Bazen edepsize verilecek en iyi cevap susmaktır. Elbette bunun için çelik gibi bir sabır, kuvvetli bir tahammül gücünün olması gerekir. Size hakaret eden, ağzına geleni sayan, kötü laf söyleyen bir kimseye cevap vermeye kalktığınızda ortamın gerginliği size de sirayet edecek ve siz de -ister istemez- sert ifadeler kullanacaksınız. Karşınızdaki buna daha sert şekilde cevap verecek, siz de ona cevap vereceksiniz ve bu ağız dalaşı belki de burada kalmayacak daha öte boyutlara gidecek.
Kavga, çatışma ve hatta cinayetlerin birçoğunun bu tarz ağız dalaşlarından, münakaşalardan çıktığını görmüyor muyuz? İşte böyle bir durumda belâdan salim olmak için yapılması gereken şey mümkünse ortamı değiştirmek, bunun mümkün olmadığı durumlarda karşı tarafın seviyesine düşmemektir.
Nitekim Kur’an, müminlerin bir vasfı olarak şu hususu zikrediyor:
“Rahmân'ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) "Selametle!" derler (geçerler)” (el-Furkan 25/63)
b) Nasıl ki varlığımız ruh ve beden gibi iki farklı bileşimden meydana geliyorsa bu kâinat da biri bizim beş duyumuzla kavrayabildiğimiz şehadet âlemi, diğeri de kavrayamadığımız gayp âlemi olmak üzere iki varlık alanından meydana geliyor.
Günlük hayatımızı yaşarken bedenimizle şehadet âleminde bulunuruz ama mahiyetini bilemeyeceğimiz şekilde melekler ve şeytanlarla gayp âleminde irtibatımız olur. Biz bunu hissedemesek de bu böyle olur. Allah Resûlü (s.a.v.) bedenen insanların arasında yaşamakla birlikte Cenab-ı Hakk’ın kendisine izin ve müsaade ettiği durumda gayp âlemine ilişkin hâdiselere de şahit olmaktaydı. O, bedenen ashabı ile oturup onların yüzüne bakarken kalp gözüyle o mecliste hazır bulunan melek ve şeytanı da görüyordu.
c) İyi huy ve davranışlarımız melekler tarafından dua ve teşvikle desteklenirken kötü huy ve davranışlarımız da şeytan tarafından desteklenir.
Hayatımızın her anında, söylediğimiz her sözde, yaptığımız her bir işte eğer o işi Allah’ın muradına uygun yapıyorsak bir yandan Allah’ın rızasına nâil oluruz, diğer yandan da meleklerin destek ve dualarına mazhar oluruz. Buna karşılık söylediğimiz söz, yaptığımız iş Allah’ın rızasına uygun değilse, nefsimize uyan işler yapıyorsak o zaman şeytanların vesvese ve telkinlerine maruz kalıyoruz demektir.
Nitekim Rabbimiz, resulüne şu şekilde dua etmesini emretmiştir:
“Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım! Rabbim! Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım!” (el-Müminûn 23/97-98)
Rabbimiz her söz ve fiilimizde sırat-ı müstakim üzere olmayı, meleklerin duasını ve desteğini almayı, şeytanların vesvese ve telkinlerinden uzak bulunmayı bizlere nasip eylesin.
(Soner Duman/18.Ramazan.1443/19.Nisan.2022/Salı)
Allah Resûlü (s.a.v.) ve Hz. Ebubekir’in (r.a.) bulunduğu bir mecliste bir adam Hz. Ebubekir’e ağır sözler söylemeye başladı. Hz. Ebubekir sustu, cevap vermedi. Allah Resûlü ilginç bir şekilde yüzünde tebessümle sessizce olan biteni izliyordu. Adam hızını alamayıp yine Hz. Ebubekir’e hakaret etti. Hz. Ebubekir yine cevap vermedi. Adam yine ileri geri konuşmaya devam edince Hz. Ebubekir dayanamayıp adama karşılık verdi. Bunun üzerine Allah Resûlü yüzünde öfke ifadesi ile kalkıp yürümeye başladı. Derhal Hz. Ebubekir onun arkasından giderek yetişti ve şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resûlü! Bu adam senin huzurunda bana sövüp saydı, ben karşılık verdiğimde sen bana kızdın ve meclisi terk ettin. [Bir kusur mu işledim?]” dedi. Allah Resûlü şöyle cevap verdi: “Senin yanında o adama cevap veren bir melek vardı [ben o meleğin verdiği cevap sebebiyle gülümsüyordum]. Ne zaman ki sen adama cevap vermeye başladın [melek aradan çekildi] şeytan geldi. Ben, şeytanın olduğu bir yerde oturacak değildim herhalde!"
Ahmed bin Hanbel, Müsned, 15/390 (9624 no’lu rivayet)
Bu hadiste yer alan olaydan kendi adıma şu mesajları çıkardım:
a) Bazen edepsize verilecek en iyi cevap susmaktır. Elbette bunun için çelik gibi bir sabır, kuvvetli bir tahammül gücünün olması gerekir. Size hakaret eden, ağzına geleni sayan, kötü laf söyleyen bir kimseye cevap vermeye kalktığınızda ortamın gerginliği size de sirayet edecek ve siz de -ister istemez- sert ifadeler kullanacaksınız. Karşınızdaki buna daha sert şekilde cevap verecek, siz de ona cevap vereceksiniz ve bu ağız dalaşı belki de burada kalmayacak daha öte boyutlara gidecek.
Kavga, çatışma ve hatta cinayetlerin birçoğunun bu tarz ağız dalaşlarından, münakaşalardan çıktığını görmüyor muyuz? İşte böyle bir durumda belâdan salim olmak için yapılması gereken şey mümkünse ortamı değiştirmek, bunun mümkün olmadığı durumlarda karşı tarafın seviyesine düşmemektir.
Nitekim Kur’an, müminlerin bir vasfı olarak şu hususu zikrediyor:
“Rahmân'ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) "Selametle!" derler (geçerler)” (el-Furkan 25/63)
b) Nasıl ki varlığımız ruh ve beden gibi iki farklı bileşimden meydana geliyorsa bu kâinat da biri bizim beş duyumuzla kavrayabildiğimiz şehadet âlemi, diğeri de kavrayamadığımız gayp âlemi olmak üzere iki varlık alanından meydana geliyor.
Günlük hayatımızı yaşarken bedenimizle şehadet âleminde bulunuruz ama mahiyetini bilemeyeceğimiz şekilde melekler ve şeytanlarla gayp âleminde irtibatımız olur. Biz bunu hissedemesek de bu böyle olur. Allah Resûlü (s.a.v.) bedenen insanların arasında yaşamakla birlikte Cenab-ı Hakk’ın kendisine izin ve müsaade ettiği durumda gayp âlemine ilişkin hâdiselere de şahit olmaktaydı. O, bedenen ashabı ile oturup onların yüzüne bakarken kalp gözüyle o mecliste hazır bulunan melek ve şeytanı da görüyordu.
c) İyi huy ve davranışlarımız melekler tarafından dua ve teşvikle desteklenirken kötü huy ve davranışlarımız da şeytan tarafından desteklenir.
Hayatımızın her anında, söylediğimiz her sözde, yaptığımız her bir işte eğer o işi Allah’ın muradına uygun yapıyorsak bir yandan Allah’ın rızasına nâil oluruz, diğer yandan da meleklerin destek ve dualarına mazhar oluruz. Buna karşılık söylediğimiz söz, yaptığımız iş Allah’ın rızasına uygun değilse, nefsimize uyan işler yapıyorsak o zaman şeytanların vesvese ve telkinlerine maruz kalıyoruz demektir.
Nitekim Rabbimiz, resulüne şu şekilde dua etmesini emretmiştir:
“Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım! Rabbim! Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım!” (el-Müminûn 23/97-98)
Rabbimiz her söz ve fiilimizde sırat-ı müstakim üzere olmayı, meleklerin duasını ve desteğini almayı, şeytanların vesvese ve telkinlerinden uzak bulunmayı bizlere nasip eylesin.
(Soner Duman/18.Ramazan.1443/19.Nisan.2022/Salı)