Foruma hoş geldin, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Düşünce Platformumuza Hoşgeldiniz!

Düşünce Platformumuz bilgi ve düşüncenin en özgür adresidir!
Güne, gündeme ve yarınlara dair söyleyeceğim var diyenlerin, günlük koşuşturmaca içerisinde zihin jimnastiği yapmak isteyenlerin özgürlük meşalesi ~ FORUM KALEMİ ~

Portre Roger Garaudy

Qasem

FK Üye
🌿🌼
Katılım
3 May 2020
Mesajlar
15,120
Çözümler
12
Tepkime puanı
40,076
Puanları
113
Konum
Avrupa
Web sitesi
forumkalemi.com
Burç
Akrep
İsim
Murat
Cinsiyet
Takım
lIr3ry
  • İstatistikte sabit
  • #1
"Tanrı Öldü" kitabının yazarıdır....

- Seneler önce tutuklu bulunduğu sırada, kurşuna dizileceği esnada Cezayirli Müslüman askerin; “Bir Müslüman savaşçı için, silahsız birine ateş etmek haramdır!” diyerek komutanın “Ateş!” emrine uymaması Roger Garaudy’i İslamiyetle ilgili araştırmaya sevk etti.

- 1952 yılında Sorbonne Üniversitesi'nden felsefe dalında, 1954 yılında SSCB Bilimler Akademisi'nde bilim dalında doktor unvanı elde eden R. Garaudy Yaptığı araştırma, inceleme ve karşılaştırmadan sonra 8 Nisan 1983 günü Libya’nın Bingazi Karyünes Üniversitesi'nin konferans salonunda İslamiyeti kabul ettiğini açıkladı. Hristiyan ve komünist dünyada şok dalgaları yaratan ’in Müslüman oluşu haberi, Batının sanat, edebiyat ve siyaset çevrelerinde bomba gibi patladı.

- Materyalizmin, Ateizmin en önde gelen simalarından olan Roger Garaudy dini ve felsefi ana metinleri orijinallerinden okuyabilecek kadar İngilizce, Almanca, Rusça ve Arapça bilmektedir.

Roger Garaudy İslam dinini seçmekle şereflendiğini şu sözleriyle dünyaya ilan etti: "İslam, çağları arkasından sürükleyen bir dindir. Diğer dinler ise, çağların arkasında sürüklendi. Yani, İslam dışındaki bütün dinler zamana uyduruldu. Reforma tabi tutuldu.
Mukaddes kitaplar zamana göre tahrif edildi, değiştirildi. Kur’an-ı kerim ise indirildiği günden beri her zamana hükmetti. O, zamanı değil, zaman onu izledi. Zaman yaşlandıkça o gençleşti. Bu, çağlar üstü bir olaydır. Bugüne kadar bunca savaşların bıraktığı korkunç, sosyal, siyasi ve ekonomik sarsıntılardan daha büyük bir olaydır. İslam materyalizme de pozitivistlerin görüşüne de ekzistansiyalistlere de hakimdir. Fakat bunlardan hiçbiri, İslam'a hakim değildir."
 

AsyA

Forum Kalemi
Öylesine...
Katılım
1 May 2020
Mesajlar
14,486
Çözümler
1
Tepkime puanı
38,647
Puanları
113
Tanrı Öldü kitabı Türkçeye çevrilmiş mi @Qasem tavsiye eder misin :)
 

Qasem

FK Üye
🌿🌼
Katılım
3 May 2020
Mesajlar
15,120
Çözümler
12
Tepkime puanı
40,076
Puanları
113
Konum
Avrupa
Web sitesi
forumkalemi.com
Burç
Akrep
İsim
Murat
Cinsiyet
Takım
lIr3ry
@AsyA, Bu anlamda Türkçe yazılan ve çeviri olan bir kaç eser var ama Graddynin yok diye biliyorum. Ben kitap çalışmasında çevirileriyle muhatab olarak faydalandım bir bütün olarak okumadım.
Zaten kendiside entegrizm kitabında saçma fikirler olduğunu söylediği içinde çokta peşine düşüp okumaya çalışmadım.

@AsyA @Hatra @Hejir @Pandora @ZARiP @Zoe konuya bakın konuyu çeşitli çalışmalarla destekleyeceğim üzerine konuşmak isterseniz buradayım.
 

Qasem

FK Üye
🌿🌼
Katılım
3 May 2020
Mesajlar
15,120
Çözümler
12
Tepkime puanı
40,076
Puanları
113
Konum
Avrupa
Web sitesi
forumkalemi.com
Burç
Akrep
İsim
Murat
Cinsiyet
Takım
lIr3ry

Garaudy’nin Ardından​

15 Haziran 2012 Cuma

“Ben, ‘Güneşin Battığı Ülke’den geldim buna karşılık, Güneşin Doğduğu Ülkede de doğasına uygun olarak doğduğunu görmedim. Allah’a takva duymak, O’nun cezalarından korkmak değil, O’nun rızasından uzak kalmaktan korkmaktır. Ve bu Aşk’tır”. (Roger Garaudy)

14 Haziran 2012. Bir Müslüman mütefekkir Roger Garaudy bu dünyadan göçtü.

Bulunduğu ‘Avrupa Kültürünün’ muhalif bir ‘Marksist Hareketin’ içerisinden ‘Komüntern tipi Marksizm’e de muhalif olan, nihayetinde İslam’ı kabulünden sonra Müslümanların birçok geleneksel yapılanmasına da muhalif olan, sorgulayıcı bir şahsiyet Garaudy.

İnsanları tanımlarken üç ana noktada yoğunlaşmaya çalışmakta fayda var:
1- Kişilik yapıları.
2- Devinim içerisinden nereden nereye yöneldikleri.
3- Mazlum-zalim kavgasının hüküm sürdüğü dünya tarihinde, kendi bulundukları dilim içerisinde hangi safta durdukları.

Kişilik ve ahlaki yapının daha çok o kişinin tanınması, onunla bir şeyler paylaşılması ve birlikte yaşamla ortaya çıkacağına dair yaygın bir kanaat vardır. Ama o kişinin eserlerine yansıyan yüzüne dikkat ederseniz, kişilik ve ahlakının yansımalarını gözleyebilirsiniz. Zira hiçbir eser, yapıcısından bağımsız değildir.
Garaudy’nin İslam’ın özünün hukuki değil ahlaki olduğunu belirtmesi, birçok ibadet formunu ve hukuku tarihe ve mekâna bağlı örfi olduğu düşüncesi birçok Müslüman tarafından ilk elde yadırganmıştır. Ama unutmamalı ki; ahlaktan kaynaklanmayan bir hukuk ve ibadet formu yoktur. Bunların hangilerinin örfi olup, hangilerinin evrensel olduğu, Kitabın yazdıklarının hayatımıza nasıl yansıtılacağı yine bu ahlaki kriterle belirlenir. Sonra insan kendine bir davranış formları üretir. İslam’ın toplumsal yaşamında, dönemin yaşayan topluluk fıkhının oluştuğu durumda, kendiliğinden çözülecek formların doğru ya da yanlışları tartışılabilir. Usul dairesinde henüz oluşmamış bir fıkhın, bir söylem tarzı olarak gündeme getirilmesi ile bunun bir davranış, hukuk ve sosyal yaşam normları olarak ele alınması birbirinden farklıdır.

Kişilerin aynı sözleri söylerken bulundukları konum ve hareket yönleri önemlidir. Batı kültürü içerisinde yetişip, sorgulayıcı bir yapı ile onun birçok fenomenine isyan edip, İslam’ın içeriği ile ilgili değerlendirmelerde bulunan bir kimse ile İslam kültürü içerisinde yetişip gelenekselleşmiş birçok fenomeni kritize eden kişi arasında benzerlikler vardır. Ama İslam’ın içeriğini anlamaya çalışan bir Avrupalı Müslümanla, İslam’ın içeriğini pozitivist mantığa doğru örseleyen kişinin aynı sözleri, birbiri ile kesişen ama ters istikamete yönelmiş zıt yönelimlerdir.
Nitekim Garaudy; “Türk olsaydım, bir muhalefet simgesi olarak, sakalımı korur ve karımın örtünmesini isterdim.” derken, bu devingen dünyada safını belirler.


Birçok Müslüman Garaudy’nin Marksist bir düşünce yapısından İslam’a yönelişini, problemli bir mantıkla değerlendirir. Onlara göre Garaudy’nin değerlendirmeleri arka planındaki bu Marksist/materyalist avantajına bağlarlar. Oysa Garaudy İslam’ı benimsemeden önce ‘Tevrat’ ve ‘İncil’e bağlı düşünen, ‘Ehli Kitab’ın değerlerini terk eden Marksizm’e eleştiriler getiren bir düşünürdü. Ve bu Ehli Kitap özellikleri onun İslam’a yönelmesinde, Marksizm’in ekonomik tezlerinden ve mücadele geleneğinden çok daha fazla etkiliydi. Kuşkusuz bu ekonomik adalet arayışı ve mücadele geleneği onun için önemliydi ama hayat felsefesinin tek dayanağı da değildi.

Bir yanda; “Ben İslâm’a bir kolumun altında ‘Kitâb-ı Mukaddes’, ötekinin altında ‘Marks’ın Kapital’i ile geldim. İkisini de bırakmamaya kararlıyım.” diyen bir Garaudy. Diğer yanda; “Pozitivist ve arkaik bir bilim anlayışından hareket ederek her şeye cevap verme iddiasındaki Batı’nın ezeli hegemonyasına inanan teknokrasi ve bilim entegristlerinden Stalinci entegrizme, Roma entegrizminden İsrail entegrizmine, Müslüman Kardeşler entegrizminden Suudî entegrizmine kadar tüm çeşitleriyle birlikte entegrizm bu çağın en büyük tehlikesidir.” diyen bir Graudy. O, Marksizm gibi insanlık tarihinin birikimlerini ve Eski Vahiylerin kalıntılarını kuşkusuz hayat görüşünün temeli olarak değil, birer tecrübe olarak alıyor ama bu tecrübelerin, kalıplaşarak doktiner dogmalara dönüştüğü ‘entegrizm’e de karşı çıkıyordu.

Buradan Marksist ya da Hıristiyanlığın muharref boyutuna entegre bir İslam anlayışı çıkarmak, onlarla sentezlemek; onu noksan anlamaktan başka bir şey değildir. Garaudy’nin ana gayesi ‘entegrizm’ denilen ‘Yaşayan Fıkh’ın tarihe hapsedilmesini’ önlemektir, o temel değerlerin doktrinleştirilmesine, içtihatların bu temel değerlerin önüne geçmesine karşı olan bir düşünürdür.
Bu tarihselcilik şeklinde bir mantalite problemi ortaya çıkarır mı? Bu tartışılır, ama Kur’an’ın tarihsel anlatımı ile ‘tarihselcilik’ arasındaki fark, Kur’an’ın edebiliği ile‘Edebiyat Kitabı’ olması arasındaki fark kadar barizdir. Ve ancak usuli bir fıkhın oluşumu, toplulukla yaşayan bir zeminde pratikleri ile ortaya çıkabilecek zaaflara üreteceği cevaplarla oluşan bu ekolün, çalakalem acilci yansımaları ile değerlendirmemek gerekir.

Yine İslam toplumunun, ‘Kur’an Nesli’ diyeceğimiz ıslah edilmiş bir toplumun oluşmasından önce, içselleştirilmemiş hükümlerin uygulanma problemlerini, birçok Müslüman düşünür, tedrici ve ıslah metodolojileri ile halletmeye çalışırken; Garaudy’nin konuyu düşünsel planda deşmesi makul, anlaşılır öngörülerden öte bir şey değildir. Nitekim Garaudy, yaşadıkça oluşacak bir fıkıhtan bahsetmektedir. Garaudy, “Şeriat, zamana ve zemine göre değişen fıkhî düzenlemelere indirgenemez.” düşüncesi ile şeriata değil onun dönemsel yansımalarının/fıkhının evrenselleştirilmesine karşıdır. Nitekim ‘fıkıh’ın değişkenliğine olan inancı, onu ‘şeriat’ın hükümlerine değil, kökenlerine eğilmesine neden olmuş ve yargılarını açıkça söylemiştir. Burada bazı şer’i hükümlerin filli uygulamalarının evrenselleştirildiği ve örselenmesinin bir çeşit yeni sentezlere gideceğinden itirazla Garaudy’nin çok kaygan bir zeminde hareket ettiğini belirtmekle yetinelim.

Diğer bir konu ‘tasavvuf’ hakkında Garaudy’nin özel sempatisidir. Onun tasavvufa özel merakı; bir bilgi kaynağı ve metodoloji olarak değil, Batı dünyasının pozitivist ve materyalist bilimselci bakış açısına tepkinin, Batı aklının ruh dünyasındaki boşluğun bir tepkisi olarak ele almalıdır. İslam düşüncesinin tenzih mekanizmasının kuru işletilmesi ile teşbihin tamamen terk edildiği soğuk zahiri etki altında bu bizim için daha anlaşılırdır. Zira ‘teşbih’ anlatımın, ‘tenzih’ şeriatın temelidir. ‘Anlam’ı kalmamış ‘zahir’in Yahudilik, ‘zahir’i boşalmış bir ‘anlam’ın Hıristiyanlık eğilimleri olduğunu göz önüne alırsak; İslam’ın denge dilini daha iyi kavrayacağız demektir.

Garaudy’nin bu konudaki söylemleri, cemiyet uygulamaları değil Batı’ya karşı bir hitabet özelliği taşır ve kullandığı sembolizm ve bunların teşbihi nedeni ile onu yargılamak problemlidir.
“’Allah’ın eli, onların ellerinin üzerindedir’ ayetini okuduğumuzda, Allah’ın ellerinin olduğunu mu anlayacağız? Yoksa O’nun Rahman ve Rahim olduğunu mu, O’nu affeden ve seven bir elin sıcaklığı gibi mi, bizi doğru yola götüren elin emniyeti gibi mi hissedeceğiz?
‘Biz ona (insana) şah damarından daha yakınız’ ayetini okuyunca, O’nu mekâna mı yerleştireceğiz? Yoksa O’nu her şeyin içinde ve sanki biz sadece O’nun ocağındaki bir hizmetçi olarak bizzat merkezimizde mi hissedeceğiz?”

Bu soruları soran bir düşünür olarak Garaudy, herhalde ‘vahdet’i vücut’çu ya da ‘hermetik/ilham’a dayalı bilgi epistemolojisi takipçisi’ olarak tanımlanamaz.


Garaudy, ‘entegrizm’den kaçarken ‘eklektizm’e savrulmuş mudur? Ya da bunu murat etmediğini okuyabildiğimiz Garaudy’nin, takipçileri ne kadar sapmışlardır? Konumuz şimdilik bu değil.

Allah’ın elçilerinin bile vahyin yardımı olmadan başa çıkamayacağı bir paradigma dönüşümünü, tek başına kişilerden beklemek yanıltıcıdır. Doğrusu ile yanlışı ile Garaudy, kişilik yapısı ile ‘cahili bir batı kültür atmosferi’nden İslam’a yönelen (ama geleneksel cahili İslam’a değil), safını düzgün belirleyen, statik değil dinamik düşünen Müslüman bir mütefekkirdir. Batı düşüncesini temellerine kadar bilen ama İslam coğrafyasının da temellerinden nasıl koptuğunun farkında olan, arayışında cesur, tahlilci ve bu oranda da hata yapmaktan da korkmayan bir mütefekkir…
Biz onu böyle bildik, Allah’ın rahmeti üzerine olsun.


Murat Aydoğdu
 

Hejir

FK Üyesi
Katılım
13 Kas 2022
Mesajlar
149
Çözümler
2
Tepkime puanı
603
Puanları
93
Konum
İstanbul
Cinsiyet
Garaudy ve Aliya sevdiğim iki isim. İkisine karşı ayrı bir sempatim var. Hayli zamandır okumamıştım. Gerçekten yoğun olduğum için buraya çok yazamıyorum. Amma ki takipte olacağım. Cümleten selamlar, saygılar arkadaşlar:)
 

Qasem

FK Üye
🌿🌼
Katılım
3 May 2020
Mesajlar
15,120
Çözümler
12
Tepkime puanı
40,076
Puanları
113
Konum
Avrupa
Web sitesi
forumkalemi.com
Burç
Akrep
İsim
Murat
Cinsiyet
Takım
lIr3ry
Garaudy’nin İslam’ın özünün hukuki değil ahlaki olduğunu belirtmesi, birçok ibadet formunu ve hukuku tarihe ve mekâna bağlı örfi olduğu düşüncesi birçok Müslüman tarafından ilk elde yadırganmıştır.

Bu yüzden müslümanların dinamik bir fıkha ihtiyaçları vardır. Klasik fıkıh ve hukuk normları kendi çağlarının problemleri için üretilmiştir. Biz hala 1200-1300 yıl önceki fıkhi normlar ile hukuki metinler ile hayatı yaşamaya kalkışıyoruz. Adam uçakla İstanbula gidecek 90 km yi geçiyor efendim diyor oruç tutmuyor :) komedi... Bugün bir il ile ilçe arası o kilometre ve 1 saate aşılabiliyor 90 km. Bu yüzden dinamik bir fıkıh olmadıkça müslümanlar oldukları bataklıkta debinip batmaya mahkum olacaklardır.
 

Qasem

FK Üye
🌿🌼
Katılım
3 May 2020
Mesajlar
15,120
Çözümler
12
Tepkime puanı
40,076
Puanları
113
Konum
Avrupa
Web sitesi
forumkalemi.com
Burç
Akrep
İsim
Murat
Cinsiyet
Takım
lIr3ry
Garaudy; “Türk olsaydım, bir muhalefet simgesi olarak, sakalımı korur ve karımın örtünmesini isterdim.” derken, bu devingen dünyada safını belirler.

Devinim ve norm doğru şekilde ilerler. Haliyle Müslüman bulunduğu toplumun kültürel değerlerinden yabancı olamaz. Müslüman olduğunu iddia edip batılı hayat normları ile yaşamak bir çelişkidir. Dolayısı ile Graudy bu çelişkiyi bu örnek ile neredeyse tam yerine oturtuyor.
Düşünsel ve eylemsel birlikteliği önemsiyor. Ahlaki değerlerin devinim ve dinin temelini oluşturduğunu, Paradigmanın özünün ahlaki form olması gerektiğini ve bunun üzerinden bir hareket gelişmesi gerektiğini savunuyor.
İlkeler ahlaki temelli olmazssa sıkıntıdır.
 

Qasem

FK Üye
🌿🌼
Katılım
3 May 2020
Mesajlar
15,120
Çözümler
12
Tepkime puanı
40,076
Puanları
113
Konum
Avrupa
Web sitesi
forumkalemi.com
Burç
Akrep
İsim
Murat
Cinsiyet
Takım
lIr3ry
Graudy statik değil dinamik bir İslam modeli benimser.
Bu bağlamda bende çok farklı düşünmüyorum. İlkeler üzerinden hareket dediğimiz şey zaten budur. Sabit şeriat, değişen fıkıh yani değişen yaşam şartlarıyla beraber oluşturulmaya devam eden ilkelerden asla taviz verilmeyen bir hareket.
Ne batının Marksist maddeci modeli ne doğunun temelinden kopmuş özüne yabancı kültürü...
Vahyi merkeze alan, maksadı şeriayı modelize eden bir bakış açısı ile hayata bakmak gerek...
 

Qasem

FK Üye
🌿🌼
Katılım
3 May 2020
Mesajlar
15,120
Çözümler
12
Tepkime puanı
40,076
Puanları
113
Konum
Avrupa
Web sitesi
forumkalemi.com
Burç
Akrep
İsim
Murat
Cinsiyet
Takım
lIr3ry

Kendi cesedini yaktırmak özgürlüğü ve Garaudy?​


29 Haziran 2012

secakirgil@yahoo.com

Fransız fikir hayatının ve Fransa'daki komünist ideolojinin en seçkin isimlerinden iken, 30 yıl öncelerde, 70 yaşın eşiğinde, müslüman olduğunu açıklayan Roger Garaudy'nin vefatından sonra açıklanan vasiyetinde cesedinin yakılmasını istemesi, nicelerimizi ister istemez şaşırttı, ters köşeye yatırdı..
Bu satırların sahibi bile, müslüman olduğunu açıkladığı ilk yıllardan itibaren dikkatle takib ettiği Garaudy'nin bazı yaklaşımlarını ihtiyatla karşılamakla birlikte, onun böyle bir yakılma vasiyeti bırakabileceğini tahayyül bile edemezdi..
Çünkü, İslam inancında, cenazenin, cesedin yakılması sûretiyle ortadan kaldırılması geleneği yoktur.. Ulemâ'nın icmaı ile, İslam'da cenaze yakılması memnû', hattâ bazılarınca 'tahrimen (harama yakın) mekruh' bilinmiştir..
Vefat haberi alındığı zaman, bir çok müslüman, Garaudy'nin ve ailesinin yalnız bırakılmaması için, Paris'e gidip cenaze törenine katılmayı proğramlamaya başlamışlardı.. Ama, ne zaman ki, ortada ailesi tarafından öyle bir vasiyetin varlığı açıklandı; kimsenin gidecek mecali kalmadı..
Yine de bir sual, zihinlerde kaldı..
'Bu vasiyet, Garaudy'nin hayatının müslüman olmadan önceki döneminde hazırlamış olduğu bir vasiyet olamaz mı?' diye..
Ama, ailesi bu ihtimali kaale bile almadı ve bir kısım müslümanların Paris Câmii'nde kıldığı bildirilen bir gıyabî cenaze namazından haber verilse bile, o cesedin yakılması ânında orada müslümanlardan kimsenin bulunmaması bile, müslümanların bu konuya ne kadar soğuk baktıklarını göstermesi bakımından ilginçtir..
Cenazelere nasıl davranılacağına dair, farklı toplumlarca, kendi inanç, kültür ve geleneklerine göre değişik usûller geliştirilmiştir..
Ancak, Hz. Âdem Safiyullah'ın oğullarından Kabil, kardeşi Habil'i öldürerek, ilk cinayeti işleyip, yeryüzüne ilk insan kanını döktükten sonra, kardeşinin cesedini ne yapacağını düşünürken, -Kur'an-ı Kerîm'de de bildirildiği üzere- bir karganın, ölen bir diğer karganın ölüsünü toprağa gömdüğünü görür ve bundan işaret ve ders alarak, kendisi de öyle yapar.. Ve genel olarak, özü itibariyle ilahî vahye dayalı olanlar başta olmak üzere, çeşitli dinlerde, cesedlerin toprağa gömülmesi geleneğinin buradan başladığı kabul edilir..
Ama, farklı uygulamalar da olmuştur elbette..
Fransız mütefekkirlerinden Montaigne, 'Denemeler' adıyla türkçeye de çevrilmiş olan eserinde, eski Giritlilerin, ölülerinin cesedlerini yediklerini anlatır.
Ve sonra da, şöyle bir değerlendirme yapar, -özet olarak- :
'İnsanın, sevdiklerinin /yakınlarının cesedini yemesi, ne kadar dehşet verici bir şey, değil mi?
Ama, onlara biz de en yakınlarımızı toprağın içine, karanlık bir çukura gömüp üzerini örttüğümüzü söyleseydik, onu ne kadar dehşet verici bulurlardı, kimbilir..
Çünkü, sevdiklerinin, yakınlarının kendi kanında dolaşan bir hale dönüştürmek yerine, onu karanlık bir çukura gömüp terketmenin korkunçluğu ortadadır..'

*
Evet, bu gibi konularda, mes'eleye durduğumuz veya baktığımız yere göre farklı hükümler verir, farklı neticelere varabiliriz..
Eski Giritlilerin o yaklaşımlarını Hindistan'da ve İslam öncesi İran'da, zerdüştlük dininde değişik şekillerde olduğunu görmek de mümkündür..
Zerdüştler, ölülerini, yerleşim birimlerinin uzağında yüksek direkler veya ağaçlar üzerinde hazırlanmış özel platformlara bırakırlar ve leş kargaları, kartallar, akbabalar yer, onları..
Hindular da, ölülerine elbiselerini giydirip, cenazeyi odun yığınlarının üzerine gaayet saygılı bir şekilde ve bir ibadet anlayışı ile koyarlar, üzerine de herkes kendi ekonomik gücüne göre, kaliteleri farklı yağlarla odunları tutuştururlar ve bunu bir ibadet olarak telakki ederler.. (Hind alt- kıt'asındaki müslüman ulemâ ve halk, cenazelerini yakan hinduların bu davranışını, ibadet anlayışı ile yaptıklarını düşündüklerinden, bu konuyu onları aşağılayacak şekilde değerlendirmekten uzak durmaya özel bir dikkat göstermişlerdir.. Ki, miladî-19. yüzyılda Ebu-l'Âlâ el'Meaarî gibi ulemânın özel hassasiyetinin, bu neticede daha bir etkili olduğu hep hatırlanır..)
Yakılan cesedlerden kalan bir mikdar kül parçasını da küçücük şişelere koyup, üzerine, kime aid olduğunu yazarak, evlerinin en mutenâ köşesinde muhafaza ederler..
Bu yakmaların bizim gibiler için dehşet verici olduğunu söylemeye ayrıca gerek yok.. Ama, zerdüştler veya hindular için de, cesedin toprağa gömülmesi dehşet vericidir..
(Yakılan cesedlerden yayılan yanık kokularının vâdilere sinip, günlerce ağır bir hava oluşturması ise, bir ayrı konu.. Müslüman olan bir Çin'li ile evlenen bir müslüman kız, eşinin Çin'deki şehrinde gördüklerini bana uzun uzun yazmış ve bu arada bu cesed yakma törenlerini bütün dehşetiyle anlatmıştı; ki, oldukça ilginçti..)
*
Bugün Batı/kapitalist-materyalist/ hristiyan dünyasında ise, son yüzyıldır giderek artan bir şekilde, cesedlerin yakılması bir gelenek haline dönüşmektedir..
Bunun için de, krematorium denilen özel cenaze yakma fırınları vardır..
Bu krematorium'larda, gerçekte, hindularda olduğu gibi bir yakmak yerine, yüksek ateşte kavurmaktan söz etmek daha doğru olur..
Çünkü, cenazeler, özel tabutlarda getirilip, 1200 dereceleri bulan yüksek hararet fırınlarına konulmakta ve o yüksek hararette, cesed, 15-20 dakika içinde kor haline gelerek kavrulmakta ve geriye 10-15 gramı geçmiyen bir kül kalmakta ve o da, cenazenin yakınlarına bir şişe içinde verilmektedir..
Bu yakış sırasında, Hindistan'da olduğu gibi bir yanma ve etrafa yayılan bir koku gözlenmemekte, muhkem sûrette kapalı fırınlarda birkaç dakika içinde kavrulan cesedden dışarıya herhangi bir koku vs. yayılması sözkonusu olmamakta.. Yani, hijyenik açıdan çok farklı..
Ve bugün, mezar yerleri ve cenaze törenleri son derece pahalı olduğundan, bu yakmaların çok ucuza mal olduğu da söylenmekte ve meselâ, Almanya'da cenazelerin yüzde 60'ından fazlasının yakıldığı belirtilmekte..
Cenazelerin bu tarz yok edilmesi giderek bir âdet haline geldikçe, bunun ölüye saygısızlık olarak anlaşılması da o kadar zayıflıyor..
Biz müslümanlar ise, bu konuya farklı bakış açısından yaklaştığımızdan, bu duruma genel olarak, dehşetle bakıyoruz.. Keza, yahudiler de cenazelerin yakılmasına itiqaden hoş bakmıyorlarmış.. Onlar da gömülmeyi esas alıyorlar..
İslam, bize, değil insanın, başka canlıların bile, canlı olarak yakılmasını, ateşe atılmasını da yasaklamakta olduğu gibi, insanlar öldüğünde de, onların bedeninin parçalanmamasını, saygısızlık yapılmamasını, telkın etmektedir.. (Elbette, tıbbî gereklerle yapılan müdahaleler ayrı bir konu..
Ki, kendilerini ayrı bir din gibi gösterseler de, kitab olarak Tevrat, Zebur ve İncil metinlerinden oluştuğuna inandıkları Kitab-ı Muqaddes'i ölçü alan ve böylece yahudi-hristiyan inancının ortak noktalarından beslenen Yehova Şahidleri isimli tarikat, organ ve hattâ kan naklini de, itiqaden yanlış bulmaktadırlar.. )

*
Kürtaj konusunda da, oluşmaya başlayan canlı varlık, henüz ruşeym/ cenin/ fetus halindeyken, çeşitli gerekçelerle parçalanarak alınmakta olduğundan, itirazlar bu noktadan yükselmekte değil mi? Gerçi, o konuda, henüz hücre bölünmesiyle başlayan ve acı çekme, hissetme gibi hayatî emarelere sahib olmayan cenin- fetus dönemindeki bu hücrelerin yok edilmesine karşı çıkmanın kabul edilemezliğini söylemekteler, ama, onlar, hayatın o hücre bölünmeleriyle başladığını anlamazlıktan gelmekte ve hayatın başlangıç noktasına müdahalenin de cinayet olduğu anlayışına yaklaşmamaktalar..
Bu vesileyle, 29 Haziran 1925 günü M. Kemal rejimi tarafından öldürüldükten sonra, cesedleri yok edilen merhûm Şeyh Saîd ve arkadaşlarının cesedlerinin âqıbeti bilinmediği gibi; yine aynı rejime karşı 1937-38'de cereyan Dersim Ayaklanması sonunda yakalanıp salben öldürülen Seyyid Rızâ ve oğlu ve de arkadaşlarından pek çoğunun cesedlerinin de daha sonra yakıldığı ve geride hiç bir iz bırakılmadığı bilinmektedir.. Kimliği her ne olursa olsun, ölü'lere karşı takınılan bu gibi tavırları saygısızlık olarak öğreten İslam uygulaması dolayısiyle, bu tarz yakmaların, vicdanlarımızda bir tepki, bir dehşet duygusu geliştirdiği açıktır..
Bazı trafik veya iş kazâlarında veya yangınlarda, insanların parça olması veya alevler içinde kül olması karşısında daha bir dehşet duygusu yaşamamız da, yine bu kültürün etkisinden dolayıdır, muhakkak ki..
*
Bütün bunlardan sonra..
Garaudy, eğer yakınlarının bir oyununa gelmediyse ve yakılmasını vasiyet eden bir belge bıraktıysa ve o belgeyi de, müslüman olduğunu açıkladıktan sonra hazırlamışsa.. (Ki, bütün bu hususlar bizim için henüz kesin değil..)
Evet, geride, kendi hür iradesiyle böyle bir vasiyetnâme bıraktıysa...
En azından, 1400 yıllık İslam tarihinde kimsenin sıcak bakmadığı bir konuda, kendisinin 99 yıllık hayatının ilk 70 senesindeki duygu ve düşüncelerinin oluşmasında etkili olan materyalist kültürün izlerinden kurtulamadığından böyle bir vasiyetnâme bıraktığı kabul edilmeli ve bu durum, kişinin kendi cesedi üzerinde söz sahibi olabilir gibi bir anlayışla hoş karşılanmamalıdır, her halde...
Çünkü, insan cemiyet halinde yaşamak zorunda olan bir varlıktır ve ne kadar ferdiyetçi davranırsa, mensub olduğu cemiyetin değerlerinden de o kadar uzağa düşer.. Kişi, mensubu olduğunu söylediği inanç ve değerler sistemine aldırmayıp, 'Bu, benim ferdî özgürlük alanıma girer, kimse karışamaz..' derse, o zaman, o mensubiyet iddiasının üzerine de kendi eliyle bir kocaman soru işareti kondurmuş olur..
*
Garaudy'nin vefatından hemen sonra, bu sütunlarda ona kısaca değinilmişti.. Halbuki, üzerinde durulması gereken önemli fikirleri ve düşünce mahsulleri de vardı, elbette.. Ancaak, onun bir çok konuda henüz oturmamış bir yeni müslüman kişiliği olduğunu bilenler, biraz temkinli davranmak gerektiğini hissetmiş olabilirler..
Bu da, anlayışla karşılanmalıdır..
Ama, sırf, materyalist ve büyük çapta ateist Batı toplumundan ünlü birisi müslüman olduğunda, bu gibilerin İslam'la teşerrüf ettiğinden, şereflendiğinden sözetmek yerine, İslam'a şeref kazandırıldığı zehabına kapılarak yapılan değerlendirmelerdeki yanlış; Garaudy konusunda da genelde tekrarlanmıştır ve bunun yanlış olup olmadığı üzerinde derinlemesine düşünülmelidir.. Ki, sonradan müslüman olduğu açıklananlara müslümanların gösterdiği ilgi, kardeşlik duygusunun sıcaklığını hissettirmekten çok, adetâ, başka inanç ve kültür sistemleri karşısında yaşanan eziklik duygusuna dayanıyor gibi bir mesaj verdiğinden, değerlendirmeler de farklı vâdilere taşınmakta ve bu da, yeni müslüman olan kişinin müslümanlık öncesindeki şöhretine ve o eski hal ve değerlerine teşekkür borçlu olduğu gibi bir yanlışı da getirebilmektedir.. Nitekim, isimsiz, şöhret sahibi olmayan kişiler, müslüman olduklarında İslam potasında daha rahat eriyip yeniden şekillenebilirlerken; kendilerine gösterilen ilginin ve hattâ en hassas İslamî konularda bile fetva makamında veya ictihad edecek durumda görülüyor olmalarının da sevkıyle, o eski dönemlerindeki gibi her konuda ahkâm kesme alışkanlığını sürdürmek noktasına gelebiliyorlar.. Hattâ, secde etmenin arab geleneklerinden geldiği için, zarurî olmadığına varıncaya kadar..
*
Elbette gönül isterdi ki, Garaudy'nin vefatı dolayısiyle, onun tefekkür dünyası üzerinde burada uzun uzun durulsun; müslümanlar olarak ondan alabileceklerimiz üzerinde daha bir düşünülsün..
Yazık ki, Garaudy, vefatından sonra, cesedinin yakılmasına dair bir vasiyetnâmenin ortaya çıkması / çıkarılması ile, kendisinin müslümanlar nezdindeki hüsn-i zanna dayalı hâtırâsını da büyük çapta ateşe vermiştir..
Belki, yeri gelir de, onun bu konu dışındaki uzun bir değerlendirmesini daha sonra yapmak imkanı doğar..

Selahaddin E. Çakırgil
 

Qasem

FK Üye
🌿🌼
Katılım
3 May 2020
Mesajlar
15,120
Çözümler
12
Tepkime puanı
40,076
Puanları
113
Konum
Avrupa
Web sitesi
forumkalemi.com
Burç
Akrep
İsim
Murat
Cinsiyet
Takım
lIr3ry
Cenazenin yakılmasına dair islam'da bir yasak yoktur. Sadece kültürel olarak müslümanlara hoş görülmez. Bu bağlamda Graudy den çok farklı düşünmüyorum.
Olaylara sadece kendi paradigmamızdan baktığımız için algılayamamız normaldir
 

Qasem

FK Üye
🌿🌼
Katılım
3 May 2020
Mesajlar
15,120
Çözümler
12
Tepkime puanı
40,076
Puanları
113
Konum
Avrupa
Web sitesi
forumkalemi.com
Burç
Akrep
İsim
Murat
Cinsiyet
Takım
lIr3ry

Roger Garaudy'nin şahitliği ve Avrupa'nın sansürü​


Firdevs Çağlar, Mecra'da yayımlanan makalesinde Fransız mühtedi Roger Garaudy'nin biyografisini inceliyor. Garaudy, Batı'nın İslam'a bakış açısını özetler biçimde Müslüman olduktan sonra sansüre uğruyor.​


01 Mart 2021 Pazartesi
Roger Garaudy'nin şahitliği ve Avrupa'nın sansürü

Yahudi asıllı Fransız felsefeci, siyasetçi ve komünist yazar Roger Garaudy, 1913’te Fransa'nın Marsilya kentinde, yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası ateist olan Garaudy’nin annesi Katolik olmasına karşın kendisi de babası gibi dine karşı mesafeliydi. Ancak ‘mutlak bir hakikatin’ peşinde olduğunu inkar etmeyen Garaudy, ‘hayatının bir anlamı olması’ gerektiğini düşündü ve on dört yaşına geldiğinde Hristiyan oldu.

Kendisi de yoksul bir aileden gelen Garaudy, öğrencilik yıllarında Komünizmi, yoksullara sahip çıkan bir sistem olarak gördü ve Komünizme dair okumalar ve araştırmalar yapmaya başladı. Kierkegaard ile Marx arasında kalan, iki felsefeciden de oldukça etkilenen Garaudy, madde ile mana arasında gelgitler yaşarken aynı zamanda ‘imanın yüceliğini uzaktan uzağa sezdiği’ni de fark etti.
resized-fa67c-c10a8f3djpg256.jpg

Garaudy, bir süre Protestan gençlik örgütünde çalışmalarını sürdükten sonra 20’li yaşlarında kapitalizmin cenderesi altında altında ezilen insanlara bir nebze yardımcı olmak niyetiyle Fransız Komünist Patisine katıldı. Eşitlik, özgürlük ve adalet ilkeleri doğrultusunda yeni bir düzen tesis etmek üzere komünizmin saflarına katılan Garaudy, ilerleyen yıllarda bu fikri zeminini "Beni komünist yapan ne ise Müslüman yapan da odur!" sözleriyle sloganlaştıracaktı.
35 yıl boyunca Komünist partinin her kademesinde görev alan Garaudy; “Komünist Parti’deki 35 senelik militanlığım ve yönetim görevimden sonra da her zaman davaya sadık kaldım. 1968’den itibaren ‘Sovyetler Birliği sosyalist bir ülke değildir.’ demeye başladığım için 1970’te Komünist Parti’den ihraç edildim.” ifadesiyle Komünist Parti serüvenini özetler.
resized-34ce4-95aa4c1c9fda66f3001f7470c82c53471893250b.jpg

Bu dönemde aynı zamanda Felsefe eğitimi almaya başlayan Garaudy, 1939 zorunlu askerlik görevini yerine getirmek üzere orduya katılır. Fransa'nın da savaşın bir tarafı olduğu II. Dünya Savaşı sırasında Garaudy askerdir. Bu savaşta gösterdiği kahramanlıklardan dolayı kendisine şükran madalyası verilmiştir.
Fransız hükumeti,
II. Dünya Savaşı esnasında Hitler’le bir anlaşma yaptı. Garaudy, şartlarını ağır bulduğu bu anlaşmayı savaş esnasında kışlada protesto etti ve anlaşmayla ilgili bildiriler hazırlayıp dağıttı.
Bu eylemlerinden dolayı 1940 Eylül'ünde gizli örgüt kurma suçlamasıyla tutuklandı ve Fransız sömürgesi altındaki Cezayir'e sürgün kampına gönderildi. Sürgün kampındayken; Garaudy ve arkadaşları İspanya’da yakalanıp sürgüne gönderilen diğer Komünistler kampa getirildiğinde onları, Komünist Enternasyonal (Komintern)'de işçi sınıfının marşı ile karşıladılar. Bu sebeple Garaudy’nin de içinde bulunduğu Komünist askerler ölüm cezasına çarptırıldı. Kuşuna dizilmek üzere sıraya dizilen Komünist militanlar, Cezayirli Müslüman askerler ile karşı karşıya kaldıklarında tam bir adanmışlık ve teslimiyet içinde marşlar söyleyerek ölümü beklemeye başladılar...
Ateş emri verildi ancak Fransız komutanlarının emrine karşı gelen Cezayirli Müslüman askerler tetiği çekmedi. Kırbaç cezası alan Müslüman askerler bu cezaya rağmen ateş emrini yerine getirmedi. Bunun üzerine idam cezası önce ertelendi sonra da uygulanmadı.
  • "Kurşuna dizin emri"ni veren Komutan Petain, askerlere "Niçin ateş etmediniz?" diye sorduğunda, emre karşı gelen askerlerin arasından Cezayirli bir çavuş; "Bir Müslüman savaşçı için, silahsız birine ateş etmek şerefsizliktir!" cevabını verir. Bu olay, Garaudy’nin zihnine ve kalbine İslam'ın ilk tohumlarının düşmesine yol açacaktır.
Sürgün cezası sona erdikten sonra Müslüman askerlerin kendilerini neden kurşuna dizmediği sorusu Garaudy’nin zihnini iyiden iyiye meşgul etmeye başlar. Garaudy, İslam’da silahsız birini öldürmenin yasak olduğunu öğrenince İslam’a olan ilgisi ve merakı bir kat daha artar. Bu vesileyle daha önce Doğu ve İslam dini üzerine hiç düşünmediğini, araştırma yapmadığını, İslamla ilgili herhangi bir malumatının olmadığını ve dünyayı Batı uygarlığından ibaret zannettiğini fark eder.
Garaud, ölümün kıyısından döndüğü o anları hatıratında şöyle anlatır:
"İnsan, sebebini ve yalnız olmadığını bildiği zaman, yirmi sekiz yaşında da olsa, kurşuna dizilmek zor değil. Mutlu bir hatıra, sadece sonu mutlu bittiği için değil. Fakat bütün hayatıma yeni bir renk kattığı için ...
Artık hayatla, ama yaşanılan aşkınlığın tecrübesinden sonraki başka bir hayatla buluşmalar. O an bende, bende olandan daha fazla bir şey var olmuştu. Beni bir daha terk etmeyecek olan bir şey veya biri. İlkin, bizim gözümüzde, bizi vurmayı böylesine mucizevi bir şekilde reddeden o kimselerle yeni bir insani ilişki kuruluyor.
Halbuki bir mucize değilmiş. Onların bu davranışını, birkaç gün sonra, Cezayirli bir astsubay bize alelade bir şeymiş gibi izah ettiği zaman anlıyoruz. Bize ateş etmeyen askerler, İslam dininin mensuplarıymış… Böylesine düşman bir ortamda hayatta kalabilmek, Allah'ın davetine gönüllü olarak uyan ve koşan, gün be gün yenilenen bir imanın eseridir. Bir tür asil yaşama tarzı..."
Garaudy’nin zihninde İslam’a dair olumlu bir izlenim de kalmış olsa, bu olaydan sonra komünizmi savunmaya devam eder. Garaudy, Marksist estetik ve Marksizm üzerine yaptığı çalışmalarla bu alanda öncü bir düşünür olur. Fransa’da komünizmin başlıca savunucularından olan Garaudy, Fransızlara ve tüm Avrupa’ya Marksizm’i anlatır.
Fransız komünistleri onu ideolojik bağlamda Marksizm’in fikir babası olarak görürler.
Komünistler, "Karl Marks’ın bütün eserleri kaybolsa Garaudy onları yeniden yazabilir." ifadeleriyle Garaudy’nin Komünizm’in en önemli ideologlarından biri olduğunu vurgular.
resized-80ce0-8746790crogergaraudyalacalahorraacordoue.jpg

Savaş bitikten sonra Fransız Komünist partisindeki çalışmalarına devam eden Garaudy, partiden meclise girmeyi başarır. Bir süre senatörlük yapan Garaudy, 1962-1965 yılları arasında Sanat Fakültesinde dersler verir. Fransız filozof Foucault ile yaşadığı anlaşmazlık sebebiyle Fakülte’den ayrılır.
1968’de SSCB’nin Çekoslovakya'yı işgalini ve Fransız Komünist Partisinin, bu işgali desteklemesini yanlış bulan Garaudy, Fransız Komünist partisi yöneticilerini, SSCB’yi desteklemek ve Stalinci yöntemlere başvurmakla suçlar. Garaudy, kimsenin kendisini desteklemediğini bilse de doğru bildiğini söylemekten hiç bir zaman geri durmaz.
resized-80f0f-d5e9d1419b826232c96921af6668a89a77549fef.jpg

SSCB tarafından Çekoslavakya'nın işgali...
"Bir başka ülkeye zulmeden sosyalist midir? Defolun!" cümlesiyle biten bir bildiri kaleme alır. Eleştiriye açık olamayan Komünist yöneticiler, Rusya'nın Çekoslovakya işgalini karşı çıkan Garaudy’yi bu tavrından dolayı önce FKP siyasal bürosundan (Şubat 1970), sonra da parti üyeliğinden (Mayıs 1970) ihraç ederler.
Süreç içinde Protestanlığı bırakan Garaudy, yeniden Katolik olur. Bunun üzerine 1981 yılında "İslâm’ın Vadettikleri ve Geleceğimizde İslâm Var" başlıklı eserlerini yayınlar.
Garaudy, yıllardır devam eden araştırmalarının ve çektiği fikir sancılarının sonucunda 8 Nisan 1983 günü Libya'nın Bingâzi Karyünes Üniversitesin’de bir konferans sırasında İslamiyeti kabul ettiğini açıklar.
Roger Garaudy’in Müslüman oluşu; Batının sanat, edebiyat ve siyaset çevrelerinde deprem etkisi yaratır. Komünizm ve Marksizm’in duayen isimlerinden biri olan Garaudy’nin İslam’ı kabul etmesi Kremlin’de de şaşkınlığa yol açar.

Garaudy’nin Müslüman olmasında ise bazı başlıklar etkili olmuştur:​

  1. İslam’ın hem dünyaya hem ahirete dönük güçlü söylemleri,
  2. İslam’ın hem maddeye hem manaya hükmetmesi,
  3. İlim ve çalışmanın her halükarda önemsenmesi ve teşvik edilmesi,
  4. İslam’ın hayatı imanla anlamlı kılması ve güven toplumu inşa etmesi,
  5. İslam’ın kendinden önceki vahiy ve peygamberleri kabul eden evrenselliği
Roger Garaudy (Roje Garodi) Müslüman oluşundan "Yüzyılımızda Yalnız Yolculuğum Hatıralar" kitabında şöyle bahseder:
"Cenevre’de, 2 Temmuz 1982’de, İmam Buzuzu’nun önünde Müslümanlığa girişin anahtarı olan "Allah’tan başka ilâh yoktur ve Hz. Muhammed O’nun elçisidir" kelime-i tevhidini söylediğimde demek ki, kendimi bu karara tamamıyla hazır ve bunun bütün sorumluluğunu üstlenecek durumda hissediyorum. O gün, hem iç tedirginliği veren bir kopuş, hem de sükûnet verici bir bağlanış duygusu içindeyim.
Bu dünyadan, benimkinden, bundan böyle beni reddedecek olan Batı dünyasından kopuyorum. Ama aynı zamanda, bende her zamanki inancımdaki devamlılık duygusu da var. Bendeki bu iman, Kur’an’ın, numunesini Hz. İbrahim’de ve onun Allah’a kayıtsız şartsız teslimiyetinin belirtisi olan kurbanında gösterdiği bu iman sade ve güçlü, köklü ve ilk imandır. Yalnızlığım, bana yalnızlık gibi görünmüyor.
Sûfîlerin, yani bütün zamanların en büyük şairi Mevlâna Celâleddin Rûmî’den, Müslüman İspanya'nın keşif adamı Mürsiyeli İbni Arabî’ye ve onun aşk destanına kadar, İslâm’ın derûnî hayatının manevî efendilerinin varlığıyla dopdoluyum."
Hayatının farklı dönemlerinde birbirine aykırı görünen pek çok farklı inanç ve düşünce sistemini benimseyen Roger Garaudy’nin Müslüman olma sürecine dair kinayeli bir soruya verdiği cevap çarpıcıdır:
Fransız düşünür Roger Garaudy, 1982 yılında Müslüman olduktan sonra Türkiye’de verdiği bir konferans sırasında bir gazeteci, kendisine şu soruyu yöneltir:
-Biz sizi tanıyoruz Bay Garaudy. Önceleri Marksist-Leninist ve ateist idiniz. Sonra Maoist oldunuz. Daha sonra Sovyet veyahut Marksizmi tenkid ederek Avrupa Komünizmi (Eurocomunism) yaklaşımını benimsediniz. Bir müddet böyle devam ettiniz. Bu arada Budizm'e ilgi duydunuz ve ben Budist bir Marksist’im dediniz. Sonra Katolik kökenlerinizi keşfettiniz ve Hristiyan bir Marksist’im dediniz. Latin Amerika'da bir elinde İncil bir elinde Das Kapital tutan bir papazın başlattığı 'Özgürlükçü İlahiyat' akımına sempati duydunuz, onları destekleyen yazılar yazdınız. Sonra Marksizm artık bitmiştir dediniz ve Marksizm ideolojisinden ayrıldınız. Bir müddet sonra Vatikan ve Hristiyan ilahiyatı ile de ters düşmeye başladınız ve oradan da koptunuz. Şimdi ise Müslüman oldum diyorsunuz. Size sorum şu: Bundan sonra ne olmak istiyorsunuz?
Yeni Müslüman olan Garaudy kısa bir sessizlikten sonra, şu cevabı verir:
- Evet arkadaşım bu saydıklarınızın hepsi doğru. Ama şunu bilmenizi isterim ki defineciler aradıkları hazineyi buluncaya kadar önce yatay olarak yüzeyde dolaşırlar. Ellerindeki cihaz üstünde durdukları yerin altında kıymetli bir maden olduğu sinyalini kendilerine verinceye kadar. Ondan sonra satıhta dolaşmayı bırakırlar ve kazmaya başlarlar. O ana kadar yatay devam eden arayışları artık dikey hale gelir. Benim hikâyem de böyle. Her nereye gittimse samimi olarak ontolojik yerimi arıyordum. Ama nereyi kazdımsa altından o çıkmadı. Şimdi ise bir yere geldim, çok canlı hissediyorum ayağımın altı kaynıyor. O noktanın adı İslam. Ama arayışım bitmeyecek. Şimdi de onun dikey katlarında kendimi aramayı sürdüreceğim, merak etme…
Fransa’da 10 yıl milletvekilliği 3 yıl senatörlük görevini ifa eden ve tek başına girdiği cumhurbaşkanlığı seçiminde yüz binlerce oy alan Marksizm’i fikirsel bağlamda yeniden tanımlayacak ve inşa edebilecek felsefi bir birikime sahip olan Garaudy’nin Müslüman olması tüm Avrupa’da şaşkınlık yarattı. 70 ye yakın eser veren Garaudy’nin kitapları 40’ın üzerinde farkı dile de çevrilerek görüşleri dünyaya yayıldı. Ancak
Garaudy Müslüman olduktan sonra Batı’da yok sayılmaya başlandı.
Avrupa basını onun yazılarını, düşüncelerini ve verdiği konferanslara tam bir sansür uyguladı.
resized-571a1-4564ac54rogergaraudyd7aaacf209fa4e81a357afd66cf752fresize750.jpeg

Garaudy, İsrail devletinin vücuda gelme sürecini ve siyonizmin nasıl bir ideoloji olduğunu belgelerle, akademik bir üslupla anlatmak için "İlâhî Mesajlar Toprağı Filistin" adlı bir kitap kaleme aldı. Geniş bir okuyucu kitlesine hitap eden ve siyonizmi tüm detaylarıyla ifşa eden bir eser olan "İsrail, Mitler ve Terör" adlı eseriyle birlikte Garaudy, okları iyiden iyiye üstüne çekmeye başladı.
1996’da Batı’da büyük tartışmalara sebep olan eserde Yahudilik aleyhinde düşüncelerini paylaşan Garaudy, hakkında pek çok dava açıldı. Mahkeme salonlarında hakkı haykırmaya devam eden Fransız felsefeci, para ve hapis cezasına çarptırıldı.
"İsrail, Mitler ve Terör"
adlı eserinde diğer milletlerin Yahudilerden çok daha fazla zulüm gördüğünü hatırlatarak İsrail’in “mağdur edebiyatı”na başvurduğunu söyleyen, İsrail'e adeta meydan okuyan Garaudy; her daim Filistin halkının yanında olduğunu vurguladı.
  • "Siz İsrail devletinin yetkilileri, hep Hitler’i kötülüyor, 6 milyon gibi şişirilmiş bir rakam ortaya atıyor ve sürekli soykırımdan bahsediyorsunuz! Sizden çok daha sayıda öldürülen Çingeneleri, sizin beş katınıza varan sayıda öldürülen Slavları ve daha başkalarını yok sayıyorsunuz. Romanlarınız, filmleriniz, hikâyeleriniz, kitaplarınız, dizileriniz ve müzelerinizde sizden başka soykırıma uğrayan başka hiçbir millet yokmuş gibi dünya insanlığının beynini yıkıyorsunuz. Sürekli kendinizi acındırıyorsunuz. Tazminatlar alıyorsunuz. Fakat elli yılı aşkın süredir Hitler’in yaptığının çok daha beterini, sizler Filistinlilere yapıyorsunuz! Bu zulmü bırakın! Filistin’de yapmakta olduğunuz işgalleri bırakın! Katliamları bırakın!"
Öte yandan Garaudy, zihin dünyasını meşgul eden; "Allah’ın kanunu olan bu şeriat bugün niçin dünya üzerinde parlamıyor? Müslüman halklar, sömürgecilikten kurtuldukları halde niçin tarihin yaratıcı, etken öznesi değil de nesnesi konumunda bulunuyorlar? Neden tarihî inisiyatifler gösteremiyorlar?" gibi bir dizi sorunun ömür boyu cevabını aradı.
Garaudy’nin bu soruları; "İslâm’ın bugünkü kifayetsizliği bizatihi kendinden değil Kur’an’ı ölü gözüyle okumayı gerekli gören gelenekselcilikten kaynaklanmaktadır." ifadesiyle yanıtladı.
Garaudy, modern zamanlarda yaşanabilir bir İslam modeli üretmenin Kur’an’ı dinamik bir ruhla okumakla mümkün olduğu görüşünü savunur. Bu tür bir okuma da "ictihad ya da eleştirel aklı tekrar diriltmeyi gerektirir" der.
Garaudy, İslam ve Müslümanlarla tesbit ve eleştirilerini maddeler halinde şöyle özetler:
İslam, dinamik ve zinde bir kabulle uygulandığı dönemlerde Müslümanlar, Atlas Okyanusu’ndan Hindistan ve Çin'e İslam’ı yaymışlardır. İspanya çok az bir kuvvetle kolayca fethedilmiştir; çünkü orayı fetheden kuvvet değil; İslam'ın adaletiydi.
Müslümanlar, tefekkürü bir yana bırakıp geleneksel bir formatta eskilerin dediklerini tekrarladıkları için içtihad kapısı kapandı. Kendini düşünce ve problemlere göre yenilemeyen Müslümanlar sebebiyle İslam âlemi önce durakladı; sonra İslam aleminde çöküş başladı.
İslam’ın yeniden dünya hakimiyeti ve Müslümanların her alanda ilerleyiş ve yükselmesi müctehid de olsa imamların formüllerini tekrarlamakla değil onların metotlarından ilham alarak Kur’an ve Sünnetin özüne uygun yeni bir yorumla olur.
resized-38d95-3986225etopelement.jpg

Roger Garaudy, avukatı Anwalt Jacques Vergès ve yakın korumasıyla birlikte.
Garaudy’ye göre, 'Şeriat, içinden boz bulanık bir su alıp getireceğimiz durgun bir gölet değildir, çünkü bu yeni susuzlukları gidermekten çok kendimizi kandırmak olur. Şeriat, etrafa parıltılar saçarak gürül gürül akan ve kıyılarına bereket yağdıran güzel bir nehirdir.’
Garaudy, Kur’anın hem yüzeysel hem derinlikli okumalarında "bağlamsal yaklaşım"a vurgu yapar. "Sembolik dil, misaller (temsil)" eksenli okumaları yeni nesil Müslümanlara önerirken mistik, aklı dışlamayan ve evrensel okumaların da göz ardı edilmemesi gerektiğini dile getirir.
Garaudy, Müslüman olduktan sonra önceki doğrularını ve ilkelerini tamamen bir kenara atmamıştır. O, Marksizm’i yeniden inşa edebilecek felsefi bir birikime sahip olduğu gibi Hinduizm, Budizm, Yahudilik ve özellikle Hristiyanlık hakkında da etraflıca bir bilgiye sahiptir.
Garaudy, tüm bu inançların ve düşünce sistemlerinin ve çağdaş fikirlerin de etkisiyle İslam’ı kabul etmiştir. Garaudy, önceki doğrularının hikmetlerini yitirmiş de olsa İslam düşüncesinin bütünlüğü içinde değerlendirir. Kedisini bir çok yönüyle etkileyen inanç ve düşünce sistemlerine yaklaşımını
Ben İslam'a bir kolumun altında Kitâb-ı Mukaddes, ötekinin altında Marks’ın Kapital’i ile geldim. İkisini de bırakmamaya kararlıyım.
ifadesiyle özetler. Roger Garaudy’nin tartışmaların odağına oturan bazı düşünceler ve açıklamalarından da söz etmek yerinde olacaktır. Marx ve Lenin’e hayranlığını saklamayan; Marx’ı, Yahudiliğin insanlığa kazandırdığı değerler arasında gören ve "İslâmiyetin olduğu kadar, Hristiyanlık ve Marksizm’in de militanıyım!" ifadelerine yer veren Garaudy, Hristiyanlık, Marksizm, İslam ve diğer dinler arasında bir diyalog çabası içindedir.
  1. Mezhepleri gereksiz bulan Garaudy’nin yeni içtihatlar yapılması gerektiğini savunması,
  2. Tesettürle ilgili; dış görünüşün, kıyafetin ikici planda olduğunu savunması,
  3. Günümüzde Müslümanların en temel sorununun büyüme ve kültürel ilişki başlıkları olduğunu öne sürmesi,
İslam kültür ve medeniyetini Araplarla özdeşleştirip Osmanlı’yı bu kültürün dışında tutması eleştirilerin odağında yer almasına yol açacaktır.
13 Haziran 2012’de Paris’te vefat eden Garaudy’nin cesedinin yakılmasını vasiyet ettiği ileri sürülerek ailesinin girişimiyle naaşı yakılır. "1996'da Yahudi soykırımı yaşanmadı" benzeri ifadelerinden dolayı "soykırım inkârcılığı" ile suçlanan Garaudy’nin ölümü Fransız Le Monde gazetesinde "Soykırım inkârcısı Garaudy öldü" başlığıyla duyurulur. Garaudy'nin cenazesinin İslami usullere aykırı şekilde; yakılacak olması Türkiye'de Diyanet İşleri Başkanlığını da harekete geçirmiştir.
Cenaze törenine katılma niyetinde olan dönemin Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in törenin krematoryumda yapılacağını öğrenmesi üzerine Paris'e gitmekten vazgeçtiği söylenir. Öte yandan, Diyanet yetkililerin, cenaze töreninin İslami usullere uygun yapılması için ailesini ikna etmeye çalıştığı bilinir. Fakat ailesinin Garaudy'nin vasiyetine saygı duyulması gerektiği yönündeki ısrarları sonucu Roger Garaudy’nin naaşı, yakılarak son yolculuğuna uğurlanmıştır...

Kaynak: Firdevs Çağlar / mecra
 

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın yada üye olun!

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın veya kayıt olun!

Kayıt ol

Forumda bir hesap oluşturmak tamamen ücretsizdir.

Şimdi kayıt ol
Giriş yap

Eğer bir hesabınız var ise lütfen giriş yapın

Giriş yap

Tema düzenleyici

Tema özelletirmeleri

Grafik arka planlar

Granit arka planlar