- Katılım
- 31 Ocak 2021
- Mesajlar
- 3,148
- Tepkime puanı
- 14,464
- Puanları
- 113
- Burç
- Aslan
- Memleket
- Trabzon
- Cinsiyet
- Medeni Hal
- Takım
Yusuf Aleyhisselam’ın soyundan geliyordu.
Öyle güzel öyle parlak bir siması vardı ki göreni mest ediyordu.
Bir gün şeytan, yakışıklı bir adam suretinde karşısına çıkmıştı.
“Senden daha güzel birini görmedim.. Ben şu yakın köydenim. Servetimin de haddi hesâbı yoktur...” dedi.
Dedesi gibi tüm iffetiyle bakışlarını koruyarak ve Rabbine sığınarak;
“Ben hasta olan Eyüp Peygamber’in hanımıyım. O’na hizmet etmekteyim. Ve ben, o şerefli peygamberden başkasına aslâ meyletmem...” dedi ve yürüyüp gitti.
O..
elbisesini eşinin bir lokma gıdası için satan,
Şeytanın vesvesesi ile gelip “Eyüp’le beraber burayı terk edin! Yoksa sizi taşlayarak öldürürüz!” diye tehdîd eden halka karşı çaresiz kalarak hayat arkadaşını sırtına alıp oradan ayrılan,
Şehir dışında bir yer edinip hayat arkadaşına yumuşak olsun için altına kumlar döşeyen yokluktan taşı yastık yapan , kulübe yaparak yuvasını kuran,
geçimlerini temin için şehirdeki hanımlara iplik büken , bir günden bir güne yüzünü düşürmeyen, en az eşi kadar sabırlı, itaatli, Rabbine aşık, gelene razı,
Geçmiş ve gelecekte ki tüm iman eden hanımlara zîya olan,
Rabbimizin “Gerçekten Biz Eyyûb’u sabırlı (rızâ hâlinde bir kul) bulmuştuk. O, ne iyi kuldu! Dâimâ Allâh’a yönelirdi.” (Sâd, 44)
Buyurduğu çileli, imtihanlı peygamberi Hz. Eyüp (a.s)’ın kıymetli zevcesi RAHİME HATUN’du.
Hani deriz ya evlenirken;
“hastalıkta, sağlıkta, iyi günde, kötü günde” diye.
Onların kendi aralarında verilmesi gereken böyle sözlere gerek yoktu.
Onlar sözlerin değil icraatlerin efendileriydi.
Kâlleri ile değil halleri ile yaşarlardı.
Rabbine râm olmuş olan gönüllerin sözlere ve cümlelere ihtiyacı yoktu.
Allahı seven Allah için severdi zaten. Allah için göğüslerdi ve Ecrin’i yine Allahtan beklerdi.
Dünyevi maslahatlara bina edilmiş beraberlikler değildi onların ki..
“Allah içindi”
“Allah içinlerdi”
“Allah içlerinde yani kalplerindeydi”
Allahı seven neyi kaybetmişti ki ?
Allahı kaybeden neyi sevebilmişti ?
Hangi sevginin hakkını verebilmişti ?
Rahîme Hâtun, yiyecek aramaya çıkmıştı.
Bu arada Cebrâîl aleyhisselâm gelerek Cenâb-ı Hak’tan:
“–Ey Eyüp! Belâ verdim, sabrettin.. Şimdi de tekrar sıhhat ve nîmet vereceğim!” haberi ile şu emri getirdi:
“Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su!” (Sâd, 42)
Ayağını vurdu Nebi..
Vurduğu yerden su fışkırarak geldi.
Hem yıkandı, hem içti..
Rahîme Hâtun döndü şehirden.
Hazret-i Eyyûb’u tanıyamadı.
Kaybolduğunu zannederek bir oraya bir buraya koşuşturdu.
Feryâd edip ağlıyordu.
Eyyûb aleyhisselâm seslendi
“–Ey hanım! Kimi arıyorsun?”
“–Bir hastam vardı, hayat arkadaşımdı . Onu arıyorum.
“–O nasıl bir kimseydi.”
“–O Eyüp’tü. Sabrederdi. Sağlıklı iken sana benzerdi.”
“–Ey Rahîme! İşte o benim. Allâh Teâlâ, bana sıhhat verdi.” Dedi.
Ağlaşarak kucaklaştılar. Her ikisi de sevinçliydi.
Eyüp aleyhisselâm, artık gençti, sıhhatliydi.
Sabrın sonu selametti.
Ve Sabır ne güzel bir nimetti.
Çünkü Allah, sabredenlerle beraberdi.
Şeyma Betül Burak
02.11.2022
Öyle güzel öyle parlak bir siması vardı ki göreni mest ediyordu.
Bir gün şeytan, yakışıklı bir adam suretinde karşısına çıkmıştı.
“Senden daha güzel birini görmedim.. Ben şu yakın köydenim. Servetimin de haddi hesâbı yoktur...” dedi.
Dedesi gibi tüm iffetiyle bakışlarını koruyarak ve Rabbine sığınarak;
“Ben hasta olan Eyüp Peygamber’in hanımıyım. O’na hizmet etmekteyim. Ve ben, o şerefli peygamberden başkasına aslâ meyletmem...” dedi ve yürüyüp gitti.
O..
elbisesini eşinin bir lokma gıdası için satan,
Şeytanın vesvesesi ile gelip “Eyüp’le beraber burayı terk edin! Yoksa sizi taşlayarak öldürürüz!” diye tehdîd eden halka karşı çaresiz kalarak hayat arkadaşını sırtına alıp oradan ayrılan,
Şehir dışında bir yer edinip hayat arkadaşına yumuşak olsun için altına kumlar döşeyen yokluktan taşı yastık yapan , kulübe yaparak yuvasını kuran,
geçimlerini temin için şehirdeki hanımlara iplik büken , bir günden bir güne yüzünü düşürmeyen, en az eşi kadar sabırlı, itaatli, Rabbine aşık, gelene razı,
Geçmiş ve gelecekte ki tüm iman eden hanımlara zîya olan,
Rabbimizin “Gerçekten Biz Eyyûb’u sabırlı (rızâ hâlinde bir kul) bulmuştuk. O, ne iyi kuldu! Dâimâ Allâh’a yönelirdi.” (Sâd, 44)
Buyurduğu çileli, imtihanlı peygamberi Hz. Eyüp (a.s)’ın kıymetli zevcesi RAHİME HATUN’du.
Hani deriz ya evlenirken;
“hastalıkta, sağlıkta, iyi günde, kötü günde” diye.
Onların kendi aralarında verilmesi gereken böyle sözlere gerek yoktu.
Onlar sözlerin değil icraatlerin efendileriydi.
Kâlleri ile değil halleri ile yaşarlardı.
Rabbine râm olmuş olan gönüllerin sözlere ve cümlelere ihtiyacı yoktu.
Allahı seven Allah için severdi zaten. Allah için göğüslerdi ve Ecrin’i yine Allahtan beklerdi.
Dünyevi maslahatlara bina edilmiş beraberlikler değildi onların ki..
“Allah içindi”
“Allah içinlerdi”
“Allah içlerinde yani kalplerindeydi”
Allahı seven neyi kaybetmişti ki ?
Allahı kaybeden neyi sevebilmişti ?
Hangi sevginin hakkını verebilmişti ?
Rahîme Hâtun, yiyecek aramaya çıkmıştı.
Bu arada Cebrâîl aleyhisselâm gelerek Cenâb-ı Hak’tan:
“–Ey Eyüp! Belâ verdim, sabrettin.. Şimdi de tekrar sıhhat ve nîmet vereceğim!” haberi ile şu emri getirdi:
“Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su!” (Sâd, 42)
Ayağını vurdu Nebi..
Vurduğu yerden su fışkırarak geldi.
Hem yıkandı, hem içti..
Rahîme Hâtun döndü şehirden.
Hazret-i Eyyûb’u tanıyamadı.
Kaybolduğunu zannederek bir oraya bir buraya koşuşturdu.
Feryâd edip ağlıyordu.
Eyyûb aleyhisselâm seslendi
“–Ey hanım! Kimi arıyorsun?”
“–Bir hastam vardı, hayat arkadaşımdı . Onu arıyorum.
“–O nasıl bir kimseydi.”
“–O Eyüp’tü. Sabrederdi. Sağlıklı iken sana benzerdi.”
“–Ey Rahîme! İşte o benim. Allâh Teâlâ, bana sıhhat verdi.” Dedi.
Ağlaşarak kucaklaştılar. Her ikisi de sevinçliydi.
Eyüp aleyhisselâm, artık gençti, sıhhatliydi.
Sabrın sonu selametti.
Ve Sabır ne güzel bir nimetti.
Çünkü Allah, sabredenlerle beraberdi.
Şeyma Betül Burak
02.11.2022