- Katılım
- 1 May 2020
- Mesajlar
- 15,730
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 42,741
- Puanları
- 113
Problem Çözmede İlâhi Yardıma Yöneliş
Ekli dosyayı görüntüle 2039
“Ey iman edenler! Sabır ve namaz (dua) ile Allah’tan yardım isteyin. Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir” (Bakara Sûresi, 153)
Hayat yolculuğu problemsiz bir seyr-ü sefer değildir. Kimi zaman kolay, kimi zaman da zor meselelerle karşılaşırız. Problemleri çözdükçe neşemiz ve özgüvenimiz artarken, çözümü uzun süren ya da kilitlenen konular söz konusu olunca da ya ümitsizlik girdabına doğru sürükleniriz ya da üstesinden gelmek için çalmadığımız kapı, başvurmadığımız kimse kalmaz. Meselelerimizi çözmede yegâne yol bu mudur? Allah ve Resûlünün bu gibi durumlarda nasıl davranmamız gerektiğine dair bizlere bir yol göstericiliği ve örnekliği var mıdır?
Rabbimiz şöyle buyurur:
“Allah kendisine (kalben) yöneleni hidâyet eder”. (Râ’d Sûresi, 27)
Allah’ın bir kuluna hidâyet etmesi demek, ona hakikati göstermesi, onu elde edecek yolu tanıtması ve hatta o hakikate iletmesi anlamına gelir.
Çoğu zaman problemlerin çözümünde ne yapmamız gerektiğine dair kafa karışıklığına maruz kalırız. Ne yapılacağı hakkında yeterli aydınlığa kavuşsak bile nasıl yapılacağı hususunda tereddütler yaşarız. Nasıl yapacağımızın bilgisine erişsek, bu defa da sonuca ulaştıracak imkân, iktidar ve emniyetten yana korkular, endişeler ve ümitsizlikler bizi mecalsiz bırakabilir. İşte bütün bu safhalarda iâhî hidâyete (tevfike) ihtiyaç hissederiz.
Aklımız, irademiz, bilgimiz, tecrübemiz, istişârelerimiz ve dayanışmalarımız gibi daha Rabbimizin lütfettiği nice imkânlarımızı elbette seferber edeceğiz. Zira bu âlem, sebepler âlemidir. Fakat sebeplerin eksiksiz yerine getirilmesi söz konusu olsa bile, sonucu yaratmak Allah’ın izni ve iradesi ile gerçekleşebilecektir. Hem problemin çözümünde kısa yol varken, gereğinden fazla emek ve vakit harcamak da söz konusu olabilmektedir. İşlerin kolaylaştırılması ya da zorlaştırılması diye de bir vakıayla her zaman karşılaşmak mümkündür. İşte bu ve buna benzer daha nice hususlar vardır ki bütün bunlar, kul olarak zaafımızı, acziyetimizi, yetersizliğimizi gösterir.
Büyük müfessirimiz Elmalılı’nın da ifade ettiği gibi “Hak Teâlâ’nın nimetlerinin bizlere ihsan edilmesinin sırrı, çoğu zaman böyle maddî ve manevî sebeplerin bir arada bulunmasında saklıdır. Sebeb-i manevî olan dua, sebeb-i maddînin ilhamına vesile olduğu gibi güzel maddi sebepler de manevî sebep olan dualara kapı aralamaktadır. Binâenaleyh sebeplerin olmaması kişiyi ümitsizliğe sevk etmemesi gerektiği gibi sebeplerin hepsinin bir arada bulunması da Allah’ı unutturacak bir güvene götürmemelidir. Ne dua bırakılmalı, ne de sebeplere tevessül terkedilmelidir. Allah Teâlâ’ya hulus-i kalp ile duayı hiçbir zaman elden bırakmamalı ve aynı zamanda duanın en büyük meyvesinin, rûhî ve kalbî açılımlar olduğunu bilmeli ve ilâhî ilhamlardan istifade ederek, en umulmaz sebepleri dahi tatbik eylemelidir. Düşünülürse teknolojik gelişmelerde bile en büyük keşifler, kalb-i insâniye şimşek gibi çarpan bir telkin-i Hakk’ın (ilhamların) eseridir.
Son devrin büyük âlim ve davetçilerinden Ebu’l-Hasen en-Nedvî, İbn Teymiye’den şöyle bir söz nakleder:
“Ne zaman bir meselede tıkanıp kalsam veya bir konuda zorluklarla karşılaşsam, hemen bin kere veya ondan biraz daha fazla yahut biraz daha az istiğfâr ederim. Nihayet içim açılır, zihnim durulur, zorluklar –Allah’ın izni ve yardımı ile- çözülür gider.”
Bu yönüyle bakıldığı zaman îman, en büyük bir imkândır. Zira o, zayıf ve bîçare bir varlığı, her şeye gücü yeten Yüce bir varlığa bağlayan manevî bir enerji hattıdır. Her şeye kâdir olan Yüce Mevlâ’nın eşsiz yardımını talep ederek yola çıkan kimse, elbette büyük bir ümit ve özgüven içinde yoluna devam edecektir. Zira bir müminin, başarısızlığa, âcizliğe ve çâresizliğe düşüp ümitsizlik girdabına kapılması, ya gafletinin ya da iman zaafiyetinin bir sonucudur.
İbn Atâullah el-İskenderî -kuddise sirruh- işte bu hakikate dikkat çekerek der ki:
“Rabbiyle yola çıkan kimse yolda kalmaz, işi aksamaz; nefsiyle yola çıkanın ise işi zor ve yolu sarp olur. Nihayette başarılı olmanın alameti, başlangıçta Allah’a yönelmektir.”
İnsan unutkan bir varlıktır. Zaman zaman ilâhî iradeyi ve tasarrufu göz ardı ederek, kendi güç ve kudretine güvenip yola çıkar. Bu gibi durumlarda mümin bir kul, çoğu zaman zorluklarla ve imkânsızlıklarla karşı karşıya kalır ve o zaman Yüce Mevlâyâ yalvarmaya başlar. Aynı durum inkârcı için söz konusu olmayabilir. Zira Allah Teâlâ’nın tüm varlık üzerindeki tasarruf ve gücüne inanan bir kimse ile, böyle bir inanca sahip olmayan bir inkârcının karşılaşacağı tecellîler farklı farklıdır. Mü’min bir kimse, bu gerçeğin farkında olarak Allah’tan yardım dilemeden bir işe yönelecek olsa, ilâhî bir ikaz olarak o iş kendisine zorlaştırılırken, aynı durum inkârcı birisi için aynı şekilde tecelli etmeyebilir. Bu hâl, dünyada gerçekleşen ilâhî imtihanın ince bir sırrıdır, denilebilir. Mârifetullah yani Allah’ı tanıma şuuru geliştikçe, dikkat edilmesi gereken edepler de aynı ölçüde gelişip derinleşmesi gerekir. Yüce Rabbimizin yardım ve inâyet kapısı, işin başında, devamında ve sonucunda her zaman yönelinmesi gereken ulvî bir kapıdır.
Cenâb-ı Hakk’ın kulunun elinden tutup onu başarıya eriştirmesi, dînî literatürümüzde “tevfîk” ya da “hidâyet-i mûsile” olarak adlandırılır. Bu sebepledir ki selef-i salihînin birbirlerine olan duâları çoğu zaman “Allah sana tevfikini refîk etsin” şeklinde olmuştur.
Rabbimizden yardım nasıl istenecektir? Bunun yolunu O bize göstermektedir:
“Ey iman edenler! Sabır ve namaz (dua) ile Allah’tan yardım isteyin. Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir” (Bakara Süresi, 153)
Netice olarak diyebiliriz ki, her bir işe besmele ile başlamak suretiyle Allah’ın yardımı talep edilmeli, güç ve kudreti verecek olanın O olduğu inancı gönülde daim olmalı, zorlukları kolaylaştırıvermesini niyaz etmeli ve Rabbimizin gönlümüze indirdiği ilham ve duyguların kıymeti iyi bilinmelidir. Sonuç ne olursa olsun, hakkımızda hayırlı olanın o olduğu hüsn-i zannına da sahip olmalı ve nihâyet “Elhmadülillâh” diyerek Hakk’ın ihsanına teşekkür duygularımızı ifade edebilmelidir. genç dergi
Ekli dosyayı görüntüle 2039
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
“Ey iman edenler! Sabır ve namaz (dua) ile Allah’tan yardım isteyin. Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir” (Bakara Sûresi, 153)
Hayat yolculuğu problemsiz bir seyr-ü sefer değildir. Kimi zaman kolay, kimi zaman da zor meselelerle karşılaşırız. Problemleri çözdükçe neşemiz ve özgüvenimiz artarken, çözümü uzun süren ya da kilitlenen konular söz konusu olunca da ya ümitsizlik girdabına doğru sürükleniriz ya da üstesinden gelmek için çalmadığımız kapı, başvurmadığımız kimse kalmaz. Meselelerimizi çözmede yegâne yol bu mudur? Allah ve Resûlünün bu gibi durumlarda nasıl davranmamız gerektiğine dair bizlere bir yol göstericiliği ve örnekliği var mıdır?
Rabbimiz şöyle buyurur:
“Allah kendisine (kalben) yöneleni hidâyet eder”. (Râ’d Sûresi, 27)
Allah’ın bir kuluna hidâyet etmesi demek, ona hakikati göstermesi, onu elde edecek yolu tanıtması ve hatta o hakikate iletmesi anlamına gelir.
Çoğu zaman problemlerin çözümünde ne yapmamız gerektiğine dair kafa karışıklığına maruz kalırız. Ne yapılacağı hakkında yeterli aydınlığa kavuşsak bile nasıl yapılacağı hususunda tereddütler yaşarız. Nasıl yapacağımızın bilgisine erişsek, bu defa da sonuca ulaştıracak imkân, iktidar ve emniyetten yana korkular, endişeler ve ümitsizlikler bizi mecalsiz bırakabilir. İşte bütün bu safhalarda iâhî hidâyete (tevfike) ihtiyaç hissederiz.
Aklımız, irademiz, bilgimiz, tecrübemiz, istişârelerimiz ve dayanışmalarımız gibi daha Rabbimizin lütfettiği nice imkânlarımızı elbette seferber edeceğiz. Zira bu âlem, sebepler âlemidir. Fakat sebeplerin eksiksiz yerine getirilmesi söz konusu olsa bile, sonucu yaratmak Allah’ın izni ve iradesi ile gerçekleşebilecektir. Hem problemin çözümünde kısa yol varken, gereğinden fazla emek ve vakit harcamak da söz konusu olabilmektedir. İşlerin kolaylaştırılması ya da zorlaştırılması diye de bir vakıayla her zaman karşılaşmak mümkündür. İşte bu ve buna benzer daha nice hususlar vardır ki bütün bunlar, kul olarak zaafımızı, acziyetimizi, yetersizliğimizi gösterir.
Büyük müfessirimiz Elmalılı’nın da ifade ettiği gibi “Hak Teâlâ’nın nimetlerinin bizlere ihsan edilmesinin sırrı, çoğu zaman böyle maddî ve manevî sebeplerin bir arada bulunmasında saklıdır. Sebeb-i manevî olan dua, sebeb-i maddînin ilhamına vesile olduğu gibi güzel maddi sebepler de manevî sebep olan dualara kapı aralamaktadır. Binâenaleyh sebeplerin olmaması kişiyi ümitsizliğe sevk etmemesi gerektiği gibi sebeplerin hepsinin bir arada bulunması da Allah’ı unutturacak bir güvene götürmemelidir. Ne dua bırakılmalı, ne de sebeplere tevessül terkedilmelidir. Allah Teâlâ’ya hulus-i kalp ile duayı hiçbir zaman elden bırakmamalı ve aynı zamanda duanın en büyük meyvesinin, rûhî ve kalbî açılımlar olduğunu bilmeli ve ilâhî ilhamlardan istifade ederek, en umulmaz sebepleri dahi tatbik eylemelidir. Düşünülürse teknolojik gelişmelerde bile en büyük keşifler, kalb-i insâniye şimşek gibi çarpan bir telkin-i Hakk’ın (ilhamların) eseridir.
Son devrin büyük âlim ve davetçilerinden Ebu’l-Hasen en-Nedvî, İbn Teymiye’den şöyle bir söz nakleder:
“Ne zaman bir meselede tıkanıp kalsam veya bir konuda zorluklarla karşılaşsam, hemen bin kere veya ondan biraz daha fazla yahut biraz daha az istiğfâr ederim. Nihayet içim açılır, zihnim durulur, zorluklar –Allah’ın izni ve yardımı ile- çözülür gider.”
Bu yönüyle bakıldığı zaman îman, en büyük bir imkândır. Zira o, zayıf ve bîçare bir varlığı, her şeye gücü yeten Yüce bir varlığa bağlayan manevî bir enerji hattıdır. Her şeye kâdir olan Yüce Mevlâ’nın eşsiz yardımını talep ederek yola çıkan kimse, elbette büyük bir ümit ve özgüven içinde yoluna devam edecektir. Zira bir müminin, başarısızlığa, âcizliğe ve çâresizliğe düşüp ümitsizlik girdabına kapılması, ya gafletinin ya da iman zaafiyetinin bir sonucudur.
İbn Atâullah el-İskenderî -kuddise sirruh- işte bu hakikate dikkat çekerek der ki:
“Rabbiyle yola çıkan kimse yolda kalmaz, işi aksamaz; nefsiyle yola çıkanın ise işi zor ve yolu sarp olur. Nihayette başarılı olmanın alameti, başlangıçta Allah’a yönelmektir.”
İnsan unutkan bir varlıktır. Zaman zaman ilâhî iradeyi ve tasarrufu göz ardı ederek, kendi güç ve kudretine güvenip yola çıkar. Bu gibi durumlarda mümin bir kul, çoğu zaman zorluklarla ve imkânsızlıklarla karşı karşıya kalır ve o zaman Yüce Mevlâyâ yalvarmaya başlar. Aynı durum inkârcı için söz konusu olmayabilir. Zira Allah Teâlâ’nın tüm varlık üzerindeki tasarruf ve gücüne inanan bir kimse ile, böyle bir inanca sahip olmayan bir inkârcının karşılaşacağı tecellîler farklı farklıdır. Mü’min bir kimse, bu gerçeğin farkında olarak Allah’tan yardım dilemeden bir işe yönelecek olsa, ilâhî bir ikaz olarak o iş kendisine zorlaştırılırken, aynı durum inkârcı birisi için aynı şekilde tecelli etmeyebilir. Bu hâl, dünyada gerçekleşen ilâhî imtihanın ince bir sırrıdır, denilebilir. Mârifetullah yani Allah’ı tanıma şuuru geliştikçe, dikkat edilmesi gereken edepler de aynı ölçüde gelişip derinleşmesi gerekir. Yüce Rabbimizin yardım ve inâyet kapısı, işin başında, devamında ve sonucunda her zaman yönelinmesi gereken ulvî bir kapıdır.
Cenâb-ı Hakk’ın kulunun elinden tutup onu başarıya eriştirmesi, dînî literatürümüzde “tevfîk” ya da “hidâyet-i mûsile” olarak adlandırılır. Bu sebepledir ki selef-i salihînin birbirlerine olan duâları çoğu zaman “Allah sana tevfikini refîk etsin” şeklinde olmuştur.
Rabbimizden yardım nasıl istenecektir? Bunun yolunu O bize göstermektedir:
“Ey iman edenler! Sabır ve namaz (dua) ile Allah’tan yardım isteyin. Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir” (Bakara Süresi, 153)
Netice olarak diyebiliriz ki, her bir işe besmele ile başlamak suretiyle Allah’ın yardımı talep edilmeli, güç ve kudreti verecek olanın O olduğu inancı gönülde daim olmalı, zorlukları kolaylaştırıvermesini niyaz etmeli ve Rabbimizin gönlümüze indirdiği ilham ve duyguların kıymeti iyi bilinmelidir. Sonuç ne olursa olsun, hakkımızda hayırlı olanın o olduğu hüsn-i zannına da sahip olmalı ve nihâyet “Elhmadülillâh” diyerek Hakk’ın ihsanına teşekkür duygularımızı ifade edebilmelidir. genç dergi
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.