Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Pencere Kenarı

  • Konuyu Başlatan Konuyu Başlatan AsyA
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

AsyA

Öylesine...
Forum Kalemi
Katılım
1 May 2020
Mesajlar
15,501
Çözümler
1
Tepkime puanı
41,971
Puanları
113
Ekli dosyayı görüntüle 2798


Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için Giriş yap veya üye ol.



Bugün Pazar… Bir vesile hastane bahçesindeyim ve olan biteni, insanları, durgun telaşlarını, kısacası etrafı izliyorum. İnsanlar görüyorum; hâlâ kapı önlerinde çocuklarını, eşlerini, annelerini umutla bekleyen çocuklar. Küçücük bedenler yorgun… Ve kadınlar görüyorum, tüm acıları bir çırpıda sırtına vurmuş, iki büklüm…
Üzülüyorum…

Nedense çocukluğumun pazar günlerinde hissettiğim duyguları hissediyorum. İsimlendiremiyorum ama biraz hüzünlü, biraz ürkek fakat çokça umutlu…

Muhtemelen büyük bir kısmımız için pazar günleri, özellikle sabahları ayrı bir keyiflidir. İstisna meslek grupları hariç tatil günü olmasından mı, sabah toplu yapılan ve uzun saatler süren kahvaltılardan mı bilemiyorum. Ancak ben hâlâ alışamadım bu pazarlara…

Belki bu sevimsiz ilişki küçüklükten miras bana… Aklımda ve gönlümde kalan; güne kovboy filmleri ile başlanılan, genellikle düdüklü tencerede pişmiş nohut yemeği yenilen, sobanın borularında asılı çamaşırların nemi ile banyo kazanından sızan odun kokusunun burunlarımızı sızlattığı kapalı bir hava… Banyonun haftanın bir günü sıra ile yapıldığı, çamaşırların topluca elde yıkandığı gündür benim için pazar…

Şimdi hastane, pazar falan demişken; şu sisli havaya ben de bir hikâye bırakayım müsaadelerinizle:

Yıllar önce, belki 15 sene… Ayağımdaki rahatsızlık nedeniyle acilen hastaneye kaldırılmışım. Doktor telaşlı bir şekilde “hemen yoğun bakıma alın, hareket etmesin!” diye etrafındakilere talimatlar verirken benim büyüyen göz bebeklerimi ve hızlanan kalp atışlarımı muhtemelen fark etmiyor, bir sürü senaryodan bahsediyor. Aslında yoğun bakımlık olmadığımı ama hastanede boş yer olmadığı için yoğun bakıma alındığımı çok sonra öğreniyorum.

Etrafımda gerçekten çok zor durumda olan hastalar var. Burası 15-20 hastanın yan yana yataklara yatırıldığı bir yer. Kimsenin kimseyi görecek hali de yok aslında. Mesela ilk gece yaşlı bir amca sabaha kadar inledi ve alelacele götürdüler. Sonra bir daha gelmedi. Duydum ki taburcu olmuş. Taburcu olmuş ama fani dünyadan… Rahmet olsun…

Onun gibi bir sürü hasta var odada. Arada bir önlüklü birileri geliyor, biraz kaba ve sertçe konuşuyor, not alıyor ve gidiyor. O kadar çok şey gördüm ki orada geçirdiğim günler içinde, artık gücüm kalmamıştı. Gece ve gündüzü karıştırmış, kimseyi göremeden günler geçirmiştim.

Bir sabah çok erken bir vakitte bir hemşire gelip, “Hadi kalk bugün Pazar, şöyle güzel bir Pazar kahvaltısı yap!” diye seslendiğinde, yoğun ve yorucu iş temposunun bazen insanları anlamsız şakalar yapmaya nasıl da zorladığını müşahede etmiş oldum. Hafifçe doğruldum, sabah 5-6 suları, tekrar başımı yastığa koydum. Bitkinlikten olacak yeniden dalmışım. Belki yarım saat sonra belli belirsiz sesler ve keskin bir koku… Uyandım, etrafa bakındım. Odada bir köşeye sinmiş 3-5 kişi, zannımca hasta bakıcılar, yanlarında birkaç ekmek… O da ne, bir küçük tüp ve üzerinde tavada zevkten hop o yana hop bu yana sıçrayan sucuklar. Bir de üzerine yumurta kırmıyor mu vicdansızlar… Yoğun bakım servisinde sucuklu yumurta keyfi… Anlaşılan bu pazar kahvaltısı işi onları da sarmış. Şaşırdım elbette ancak şimdilerde hem düşüncesizliklerine üzülüyor hem de imkânsızlıklar içinde kendilerine böyle anlamsız bir imkân oluşturmuş olmaları dolayısıyla gülümsüyorum.

Günler günleri kovalıyor, artık daha da dayanılmaz oluyor her şey. Benim çıkmam gerek buradan ama nasıl? Bazen kalkmak istiyorum ama yatmaktan belimi doğrultacak durumda değilim. Sanki hastaneye geldiğimden daha kötü durumdayım.

Yine bir akşam, beyaz floresan lambalar altında gözlerim ve kalbim ağrıyor. Çok yalnız ve çaresiz hissediyorum, yavaşça kapanıyor göz kapaklarım… Gözlerimi tekrar açtığımda yatağımın köşesine oturmuş bir hemşirenin bana baktığını fark ediyorum acıyan gözlerle… “Ne oldu sana?” diye mırıldanıyor…“O kadar mı kötü durumdayım?” diye sormadan edemiyorum… Görüntü netleşiyor, ilkokul arkadaşım olduğunu fark ediyorum Onun. Yıllardır görmediğim bu kişi nedense annem kadar sıcak geliyor bana, zira o an tutunacak başka kimsem yok. “N’olur beni kurtar buradan!” diyorum kısık sesimle ama nafile… Ancak bana imkânlar dâhilinde bir güzellik yapıyor. “Seni cam kenarına alayım mı?” diye soruyor. “Yapar mısın bana bu güzelliği sahiden?” diye nazire yapıyorum. Nerden bileyim ciddiye alacağını… Yanına bizim sucuklu yumurtacılardan birkaçını çağırıp, az ötede cam kenarında kendinden geçmiş halde yatan hastalardan biri ile beni yer değiştiriyor. Hakkına mı girdim diğer hastanın acaba diye şöyle bir bakıyorum ama durumdan rahatsız olacak bir halde olmadığını fark edip rahatlıyorum. Önce ne fark eder diye düşündüğüm bu pencere olayının aslında ne kadar kıymetli olduğunu; yoldan geçen araçları ve aşağıda hasretle bekleyen hasta yakınlarını görünce anlıyorum. O pencere benim hayatla bağım oluyor… Biliyor musunuz, ben o günden beri hep pencere tarafına yakın oturmayı tercih ediyorum…

Nihayet günler geçiyor ve benim ısrarlarıma dayanamıyorlar, rızamla çıkıyorum hastaneden… “Başına bir şey gelirse karışmayız!” diye uyarıyor doktor. “Ben hastanede daha çok hasta oluyorum!” diyebiliyorum tedirgin gözlerle bana bakan anneme… Sonra mı, sonra çok defa gittim farklı vesilelerle hastanelere ama bir daha böyle manzara ile karşılaşmadım. Hatta çok güzel vesileler ile de gittiğim oldu elbette… Eminim şimdi imkânlar çok daha iyi, insanlar çok daha insandır ve böyle olaylar yaşanmıyordur hiçbir yerde… Rabbim eksikliğini de göstermesin ama ben hâlâ sevemiyorum hastaneleri. Çünkü hep korku ve hüzün kokuyor bana hastaneler…

Velhasıl, hayat böyle işte… Acılar, sevinçler, heyecanlar aynı anda ama farklı kalplerde yaşanıyor. Telaş ve bekleyiş hiç bitmiyor. Herkes bir şeyleri, birilerini bekliyor hayatta ama bizi ne bekliyor emin değilim ve çok korkuyorum. Ama aynı zamanda ümitliyim de…

Şu an yine bir pencere kenarına oturdum, dışarıyı seyrediyorum ve dua ediyorum; Rabbim hepimize kabirde de hiç göremediğimiz ama çok özlediğimiz o yerleri, güzellikleri seyre dalabileceğimiz bir pencere nasip etsin… Genç Dergi

Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için Giriş yap veya üye ol.
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri