- Katılım
- 7 Kas 2020
- Mesajlar
- 10,553
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 13,916
- Puanları
- 113
- Yaş
- 41
- Konum
- Istanbul
- Burç
- Yengeç
- Cinsiyet
- Medeni Hal
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Kimi İslam ülkelerindeki hareketlilikler uzmanların dilini sonunda çözmüş görünüyor. Yerlisi yabancısı aynı şeyi vurguluyor: Bu olaylar, Osmanlının arkasında bıraktığı büyük boşluğun hâlâ doldurulamadığını gösteriyor.
Peki Osmanlı Devleti 90 küsur yıl önce tarih sahnesine veda etmemiş miydi? 21. yüzyılda hâlâ Osmanlının tasfiyesinden nasıl söz edilebilir? Yoksa bir hayalet midir karşımıza ikide bir çıkan?
Çağdaş Fransız filozofu Jacques Derridanın sözünü ettiği türden bir hayalet belki. Filmlerden biliyoruz: Cenazesi kurallara uygun defnedilmemişse ölünün ruhu vârislerine musallat olur. Ta ki usulüne uygun olarak defnedilinceye ve rahatsızlık duyduğu unsur ortadan kaldırılıncaya kadar.
Osmanlının hayaleti de benzer bir sıkıntı içerisinde olmalı ki, terk ettiği evin çeşitli odalarında sık sık karşımıza çıkmakta.
En iyisi, siz İslamda hayalet var mı? sorusunu sormadan ben asıl konuma geçeyim. Size anlatacağım, Osmanlıya ihanet etmiş bir ailenin, son kalıntısı Ürdünde yaşayan Haşimîlerin başında esen lanet fırtınası.
1916 yılında Arap isyanını, yakınlarda Suudiler tarafından yıktırılan Ecyad Kalesine ilk kurşunu sıkarak başlatan Mekke Şerifi Hüseyinin oğlu Kral Abdullahın hatıratında Sultan II. Abdülhamidi şu çarpıcı satırlarla anması ilginç olmanın ötesinde çarpıcıdır:
Bence Abdülhamidin tahttan indirilmesinden sonra meydana gelen olaylar, Kufe ve Mısırlıların Hz. Osmana yaptıklarından sonra meydana gelenlere benzer. Hz. Osman nasıl fitneyle Müslümanlar arasındaki sınır idiyse, Abdülhamid de bu çağda insanlarla fitne arasındaki perdeydi. Bu perde yırtılınca fitneler ortaya çıktı. (Çeviren: Halit Özkan, Klasik: 2006, s. 19).
Sultan Abdülhamidin tarih karşısında acımasız bir şekilde haklı çıkmasındaki inceliğe bir başka yazımızda değiniriz. Biz şimdi Osmanlının yıkılmasından sonraki 30 yılda Haşimî sülalesinin başında esen lanet fırtınasına gelelim.
Abdülhamidin gözünün tutmadığı adamlardan biriydi Şerif Hüseyin. Onu ailesiyle birlikte İstanbula getirip Boğazda bir yalıda gözaltına aldırır. İttihatçılar ise Abdülhamidin ak dediğine kara demeyi marifet bildiklerinden onu serbest bırakırlar. Hüseyin de Hicaza döner ve İngilizlerle anlaşarak Arap isyanının pimini çeker.
Peki Osmanlı Devleti 90 küsur yıl önce tarih sahnesine veda etmemiş miydi? 21. yüzyılda hâlâ Osmanlının tasfiyesinden nasıl söz edilebilir? Yoksa bir hayalet midir karşımıza ikide bir çıkan?
Çağdaş Fransız filozofu Jacques Derridanın sözünü ettiği türden bir hayalet belki. Filmlerden biliyoruz: Cenazesi kurallara uygun defnedilmemişse ölünün ruhu vârislerine musallat olur. Ta ki usulüne uygun olarak defnedilinceye ve rahatsızlık duyduğu unsur ortadan kaldırılıncaya kadar.
Osmanlının hayaleti de benzer bir sıkıntı içerisinde olmalı ki, terk ettiği evin çeşitli odalarında sık sık karşımıza çıkmakta.
En iyisi, siz İslamda hayalet var mı? sorusunu sormadan ben asıl konuma geçeyim. Size anlatacağım, Osmanlıya ihanet etmiş bir ailenin, son kalıntısı Ürdünde yaşayan Haşimîlerin başında esen lanet fırtınası.
1916 yılında Arap isyanını, yakınlarda Suudiler tarafından yıktırılan Ecyad Kalesine ilk kurşunu sıkarak başlatan Mekke Şerifi Hüseyinin oğlu Kral Abdullahın hatıratında Sultan II. Abdülhamidi şu çarpıcı satırlarla anması ilginç olmanın ötesinde çarpıcıdır:
Bence Abdülhamidin tahttan indirilmesinden sonra meydana gelen olaylar, Kufe ve Mısırlıların Hz. Osmana yaptıklarından sonra meydana gelenlere benzer. Hz. Osman nasıl fitneyle Müslümanlar arasındaki sınır idiyse, Abdülhamid de bu çağda insanlarla fitne arasındaki perdeydi. Bu perde yırtılınca fitneler ortaya çıktı. (Çeviren: Halit Özkan, Klasik: 2006, s. 19).
Sultan Abdülhamidin tarih karşısında acımasız bir şekilde haklı çıkmasındaki inceliğe bir başka yazımızda değiniriz. Biz şimdi Osmanlının yıkılmasından sonraki 30 yılda Haşimî sülalesinin başında esen lanet fırtınasına gelelim.
Abdülhamidin gözünün tutmadığı adamlardan biriydi Şerif Hüseyin. Onu ailesiyle birlikte İstanbula getirip Boğazda bir yalıda gözaltına aldırır. İttihatçılar ise Abdülhamidin ak dediğine kara demeyi marifet bildiklerinden onu serbest bırakırlar. Hüseyin de Hicaza döner ve İngilizlerle anlaşarak Arap isyanının pimini çeker.