- Katılım
- 7 Kas 2020
- Mesajlar
- 10,553
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 13,914
- Puanları
- 113
- Yaş
- 40
- Konum
- Istanbul
- Burç
- Yengeç
- Cinsiyet
- Medeni Hal
1700lü yıllardan itibaren, sınır boylarından uzak denizlere, hemen her yerden yeni haberlerin geldiği Osmanlı Devletinde, donanmanın sefer hazırlıklarına başlaması, tükenen ümitlerin yeniden filizlenmesine vesile olurdu. Sefere çıkmadan önce Eyüp Sultan Camiinde donanma ve ordunun muzafferiyeti için Buhârî-i Şerifin bir kısmı veya tamamı okunur, dualar edilirdi. Daha sonra, Piri Reis zamanından beri devam etmekte olan geleneğe uygun olarak, her türlü belânın defi için gemi adedince Mushaf-ı Şerifler bir sargı içine konularak kenarları dikilirdi. Dikişten sonra bu paketler, balmumuna batırılır, iki rekât namaz kılınarak Fâtiha Sûresi eşliğinde gemilerin en yüksek yeri olan grandi direğinin tepesine çekilirdi.
Padişahın sefer hakkında irâdesinin çıkmasıyla Beşiktaşta bekleyen ve alay sancaklarıyla donatılan gemilerde bulunan mürettebat; serenlere, küpeştelere, direklerin tepesine dizilerek uğurlama merasimindeki yerlerini alırdı. Bu esnada Mızıka-yı Hümayun, Ey gaziler yol göründü veya Sivastopol önünde yatan gemiler gibi veda havaları çalar, gemilerin etrafı askerleri sandallarla uğurlamaya gelen yakınları tarafından sarılırdı. Donanmanın, Boğaziçinden geçişi esnasında sahillere toplanan ahâlî ellerini açarak gözyaşları içinde dualar eder; evlerin damlarından, köşklerden bayraklar, havlular sallardı. Bu hüzünlü veda töreninin nihayetinde mürettebat, 21 pare top atışıyla Padişah-ı Rû-yi Zemini ve İstanbul ahâlîsini son defa selâmlayarak Ahırkapı önlerinde nöbet yerlerine geçer, Yelken Alesta Arma! (Yelkenleri Açmaya Hazır Olun!) nidasıyla yeni bir sefere ve yeni bir ümide doğru yelken açardı.
Gemilere imam ve papaz tayini
Sefere çıkan Donanma-yı Hümâyûnun hemen hemen bütün gemilerinde kâtip, fotoğrafçı (1830lardan itibaren), eczacı ve hekimlerin yanında bir de imam görev yapardı. İlk defa 3. Selim döneminde çıkarılan bir kanunnâme ile gemilerde vazifelendirilen bu imamlar, vakit namazlarını kıldırmanın yanında, askere dualar ettirir, dinî ve ahlâkî bilgiler vererek onların mânevîyatlarının sürekli yüksek olması için gayret gösterirlerdi. Alay imamları gibi, ulemadan seçilen gemi imamları da bilgilerine göre sınıf-ı evvel, sınıf-ı sânî ve sınıf-ı sâlis gibi gruplara ayrılırdı. 2. Abdülhamidin, bütün mürettebatın namazlarını toplu olarak kılmaları ve ardından zafer duasını okumaları hususundaki hassasiyeti mucibince, Bahriyede vazife yapan imamların sayısı kısa sürede artırılmıştı. Bahriye Nezaretinin de bu hususla ilgili olarak gemi kaptanlarına gönderdiği tâlimâtta: Her hâl ve mahalde farz ibadetlerin hüsn-i îfâsına dikkat ve riayet etmek lâzıme-i İslâmiye ve insaniye olduğundan, umûm gemi mürettebatının beş vakitte farz namazlarını cemaatle îfâ eylemelerine dikkat olunacaktır. şeklinde ikazda bulunduğu görülür.
Gemi imamları, her gün sabah ezanından bir saat evvel uyanırlar, abdestlerini alıp hazırlıklarını yaparlar ve sesi güzel olan bir eri, pruva çanaklığına çıkararak sabah ezanını okuturlardı. Mürettebat hava müsaitse güvertede, değilse top ambarında namaz için toplanırdı. Bu esnada imam, seyir subayından veya yardımcısından kıble istikametini öğrenir ve eda edilecek sabah namazı süresince rotanın aynı kalmasını rica ederdi.
Osmanlı bahriyesinde vazife yapan Müslüman mürettebatın yanı sıra, Hristiyan mürettebatın da dinî vazifelerini yapmaları maksadıyla -zaman zaman geri dönmeseler de- gemiden ayrılarak kiliselere gitmelerine müsaade edilmiştir. Hattâ 1847de Sultan Abdülmecide, Kaptan Paşa tarafından verilen bir arizada, donanmada görev yapan Hristiyan tebanın açık denizlerde ibadetlerinden geri kalmamaları için gemilere papaz tâyin edilmesi istenmiştir.
Donanmanın mânevî fenerleri
Akdenize doğru yol almaya başlayan donanma, önünden geçtiği sahillerde kabri bulunan bütün mânevî makamları, bir vefa nişânesi olarak dualar ve atılan toplarla selâmlardı. Zîrâ Rumeli topraklarının fethinde Bizansa karşı yalınkılıç savaşan bu gazi dervişler, yeni fethedilen yerlerde tekkeler kurarak ahâlîyi İslâma davet etmişlerdi. Bütün gemilerin seyir defterlerinin başında kayıtlı olan bu mânevî makamların donanmanın sahil-i selâmete ulaşmasında âdetâ birer gündüz feneri oldukları kabul edilirdi.
İlk olarak, güvertede gemi imamının önünde toplanan zâbit ve askerler, beş yüz yıldır yapılan ve hâlâ devam eden geleneğe göre bir adet top atışıyla Rumeliye geçen ilk Türk kumandanı, Süleyman Paşayı selâmlar ve ruhuna Fâtihalar hediye ederlerdi. Ardından Geliboluda yatan, 2. Murad devri gazi dervişlerinden, meşhur Muhammediyye adlı eserin müellifi Yazıcızâde Mehmed Efendinin kabri önünden geçerken yine bütün gemilerden birer adet selâm topu atılır, kim bilir belki de onun;İlâhî, sen ganîsin ben fakîrem,/Kapında elleri bağlı esîrem. mısraları hatırlanarak ruhuna Fâtihalar gönderilirdi. Zîrâ ALLAH (cc) ve Resûlüne (sas) olan sevginin anlatıldığı Muhammediyye, asırlarca sadece Anadolu coğrafyasında değil, Kırımda, Kazanda, Başkurt Türkleri arasında dahi dilden dile dolaşarak ezbere okunmuştu.
Donanma, Gelibolu önlerinden hareket ettikten sonra Yazıcızâde Mehmed Efendinin yüz elli adım ilerisinde yatan kardeşi, Yazıcızâde Ahmed-i Bîcân Efendinin kabrini de birer topla selâmlardı. Hacı Bayram-ı Velînin mânevî ikliminde yetişen Ahmed-i Bîcân Efendi, uzun yıllar Rumelide ağabeyi ile birlikte gazalara katılmıştı. Buradan ayrılarak Nârâ Burnuna yaklaşan donanma, burada birer topla Orhan Bey döneminde Rumelinin fethinde omuz omuza savaşan ve aynı yerde yan yana yatan Osmanlı akıncılarından Akbaş Baba, Gazi Fazıl Bey ve Ece Beyi selâmlardı.
Nârâ Burnundan sonra Çanakkaleye ulaşan gemiler, buradan geçerken Havuzlar önünde kabri bulunan Saka Baba Hazretlerini de birer topla selâmlar ve yine zâbitten tayfaya kadar bütün mürettebat Fâtihalar okuduktan sonra işlerinin başına dönerdi. Seferin onuncu gününde donanma Bozcaada önlerinde iken burada yatan Dede ve daha sonra Soğanlıkta bulunan Babaya dualar edilir ve sonra onlar da birer topla selâmlanırdı.
Osmanlı donanmasının bu âdet-i kadîmesi, yüzyıllarca her sefere çıkışta tekrarlanır ve engin denizlere yelken açan her gemi böylece bir zırh-ı rûhânî ile kuşatılırdı.
Dipnotlar
1. DMA., Arşiv Belge No:509/102.
2. ***1047;etinkaya Apatay, Ertuğrul Fırkateyninin
Öyküsü, istanbul 1997, s.106.
3. Apatay, aynı yer.
4. Mustafa Birol Ülker, Osmanlıdan Cumhuriyete
Askerî İmamlar, Tarih ve Medeniyet,
Nisan 1999, s.61.
5. Ülker, agm, s.61.
6. Apatay, age, s.108.
7. Bu konuda geniş bilgi için bkz, Ali İhsan
Gencer, Harp Gemilerine Papaz Tayini
Meselesi, İÜEF. Yay., istanbul 1981.
8. Şakayık-ı Numaniyye Tercümesi, s.127.
9. Şihab-ı Bahr***1086;, Seyir Defteri.
Padişahın sefer hakkında irâdesinin çıkmasıyla Beşiktaşta bekleyen ve alay sancaklarıyla donatılan gemilerde bulunan mürettebat; serenlere, küpeştelere, direklerin tepesine dizilerek uğurlama merasimindeki yerlerini alırdı. Bu esnada Mızıka-yı Hümayun, Ey gaziler yol göründü veya Sivastopol önünde yatan gemiler gibi veda havaları çalar, gemilerin etrafı askerleri sandallarla uğurlamaya gelen yakınları tarafından sarılırdı. Donanmanın, Boğaziçinden geçişi esnasında sahillere toplanan ahâlî ellerini açarak gözyaşları içinde dualar eder; evlerin damlarından, köşklerden bayraklar, havlular sallardı. Bu hüzünlü veda töreninin nihayetinde mürettebat, 21 pare top atışıyla Padişah-ı Rû-yi Zemini ve İstanbul ahâlîsini son defa selâmlayarak Ahırkapı önlerinde nöbet yerlerine geçer, Yelken Alesta Arma! (Yelkenleri Açmaya Hazır Olun!) nidasıyla yeni bir sefere ve yeni bir ümide doğru yelken açardı.
Gemilere imam ve papaz tayini
Sefere çıkan Donanma-yı Hümâyûnun hemen hemen bütün gemilerinde kâtip, fotoğrafçı (1830lardan itibaren), eczacı ve hekimlerin yanında bir de imam görev yapardı. İlk defa 3. Selim döneminde çıkarılan bir kanunnâme ile gemilerde vazifelendirilen bu imamlar, vakit namazlarını kıldırmanın yanında, askere dualar ettirir, dinî ve ahlâkî bilgiler vererek onların mânevîyatlarının sürekli yüksek olması için gayret gösterirlerdi. Alay imamları gibi, ulemadan seçilen gemi imamları da bilgilerine göre sınıf-ı evvel, sınıf-ı sânî ve sınıf-ı sâlis gibi gruplara ayrılırdı. 2. Abdülhamidin, bütün mürettebatın namazlarını toplu olarak kılmaları ve ardından zafer duasını okumaları hususundaki hassasiyeti mucibince, Bahriyede vazife yapan imamların sayısı kısa sürede artırılmıştı. Bahriye Nezaretinin de bu hususla ilgili olarak gemi kaptanlarına gönderdiği tâlimâtta: Her hâl ve mahalde farz ibadetlerin hüsn-i îfâsına dikkat ve riayet etmek lâzıme-i İslâmiye ve insaniye olduğundan, umûm gemi mürettebatının beş vakitte farz namazlarını cemaatle îfâ eylemelerine dikkat olunacaktır. şeklinde ikazda bulunduğu görülür.
Gemi imamları, her gün sabah ezanından bir saat evvel uyanırlar, abdestlerini alıp hazırlıklarını yaparlar ve sesi güzel olan bir eri, pruva çanaklığına çıkararak sabah ezanını okuturlardı. Mürettebat hava müsaitse güvertede, değilse top ambarında namaz için toplanırdı. Bu esnada imam, seyir subayından veya yardımcısından kıble istikametini öğrenir ve eda edilecek sabah namazı süresince rotanın aynı kalmasını rica ederdi.
Osmanlı bahriyesinde vazife yapan Müslüman mürettebatın yanı sıra, Hristiyan mürettebatın da dinî vazifelerini yapmaları maksadıyla -zaman zaman geri dönmeseler de- gemiden ayrılarak kiliselere gitmelerine müsaade edilmiştir. Hattâ 1847de Sultan Abdülmecide, Kaptan Paşa tarafından verilen bir arizada, donanmada görev yapan Hristiyan tebanın açık denizlerde ibadetlerinden geri kalmamaları için gemilere papaz tâyin edilmesi istenmiştir.
Donanmanın mânevî fenerleri
Akdenize doğru yol almaya başlayan donanma, önünden geçtiği sahillerde kabri bulunan bütün mânevî makamları, bir vefa nişânesi olarak dualar ve atılan toplarla selâmlardı. Zîrâ Rumeli topraklarının fethinde Bizansa karşı yalınkılıç savaşan bu gazi dervişler, yeni fethedilen yerlerde tekkeler kurarak ahâlîyi İslâma davet etmişlerdi. Bütün gemilerin seyir defterlerinin başında kayıtlı olan bu mânevî makamların donanmanın sahil-i selâmete ulaşmasında âdetâ birer gündüz feneri oldukları kabul edilirdi.
İlk olarak, güvertede gemi imamının önünde toplanan zâbit ve askerler, beş yüz yıldır yapılan ve hâlâ devam eden geleneğe göre bir adet top atışıyla Rumeliye geçen ilk Türk kumandanı, Süleyman Paşayı selâmlar ve ruhuna Fâtihalar hediye ederlerdi. Ardından Geliboluda yatan, 2. Murad devri gazi dervişlerinden, meşhur Muhammediyye adlı eserin müellifi Yazıcızâde Mehmed Efendinin kabri önünden geçerken yine bütün gemilerden birer adet selâm topu atılır, kim bilir belki de onun;İlâhî, sen ganîsin ben fakîrem,/Kapında elleri bağlı esîrem. mısraları hatırlanarak ruhuna Fâtihalar gönderilirdi. Zîrâ ALLAH (cc) ve Resûlüne (sas) olan sevginin anlatıldığı Muhammediyye, asırlarca sadece Anadolu coğrafyasında değil, Kırımda, Kazanda, Başkurt Türkleri arasında dahi dilden dile dolaşarak ezbere okunmuştu.
Donanma, Gelibolu önlerinden hareket ettikten sonra Yazıcızâde Mehmed Efendinin yüz elli adım ilerisinde yatan kardeşi, Yazıcızâde Ahmed-i Bîcân Efendinin kabrini de birer topla selâmlardı. Hacı Bayram-ı Velînin mânevî ikliminde yetişen Ahmed-i Bîcân Efendi, uzun yıllar Rumelide ağabeyi ile birlikte gazalara katılmıştı. Buradan ayrılarak Nârâ Burnuna yaklaşan donanma, burada birer topla Orhan Bey döneminde Rumelinin fethinde omuz omuza savaşan ve aynı yerde yan yana yatan Osmanlı akıncılarından Akbaş Baba, Gazi Fazıl Bey ve Ece Beyi selâmlardı.
Nârâ Burnundan sonra Çanakkaleye ulaşan gemiler, buradan geçerken Havuzlar önünde kabri bulunan Saka Baba Hazretlerini de birer topla selâmlar ve yine zâbitten tayfaya kadar bütün mürettebat Fâtihalar okuduktan sonra işlerinin başına dönerdi. Seferin onuncu gününde donanma Bozcaada önlerinde iken burada yatan Dede ve daha sonra Soğanlıkta bulunan Babaya dualar edilir ve sonra onlar da birer topla selâmlanırdı.
Osmanlı donanmasının bu âdet-i kadîmesi, yüzyıllarca her sefere çıkışta tekrarlanır ve engin denizlere yelken açan her gemi böylece bir zırh-ı rûhânî ile kuşatılırdı.
Dipnotlar
1. DMA., Arşiv Belge No:509/102.
2. ***1047;etinkaya Apatay, Ertuğrul Fırkateyninin
Öyküsü, istanbul 1997, s.106.
3. Apatay, aynı yer.
4. Mustafa Birol Ülker, Osmanlıdan Cumhuriyete
Askerî İmamlar, Tarih ve Medeniyet,
Nisan 1999, s.61.
5. Ülker, agm, s.61.
6. Apatay, age, s.108.
7. Bu konuda geniş bilgi için bkz, Ali İhsan
Gencer, Harp Gemilerine Papaz Tayini
Meselesi, İÜEF. Yay., istanbul 1981.
8. Şakayık-ı Numaniyye Tercümesi, s.127.
9. Şihab-ı Bahr***1086;, Seyir Defteri.