
Ölümler ve trajediden beslenen "Şia" inancı
Taha Kılınç, Hasan Nasrallah'ın Beyrut'ta düzenlenen cenazesine atıfla, Şia inancındaki çarpıklıkları ve Hizbullah'ın eski konumunu kaybetmesinin sebeplerini analiz ediyor
Taha Kılınç/Yeni Şafak
Beyrut’ta gövde gösterisi
Lübnan’ın başkenti Beyrut, geçtiğimiz pazar günü (23 Şubat 2025) yakın tarihinin en kalabalık cenaze törenlerinden birine sahne oldu. 27 Eylül 2024’te İsrail savaş uçaklarının düzenlediği saldırı sonucu öldürülen Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın na’şı, yaklaşık beş aylık bir gecikmenin ardından, yüz binlerce insanın katıldığı bir merasimle defnedildi. Nasrallah’la birlikte, yine İsrail tarafından 3 Ekim 2024’te öldürülen Hizbullah’ın sonraki lideri Hâşim Safiyyuddîn de uğurlandı. Nasrallah’ın anne tarafından kuzeni olan Safiyyuddîn, tıpkı Nasrallah gibi İran’la çok yakın bağlara sahipti. Hâşim Safiyyuddîn, 2020 yılında oğlu Rıza’yı İranlı meşhur komutan Kâsım Süleymanî’nin kızı Zeyneb’le evlendirmişti. Cenaze töreninde İran, Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi riyasetinde bir heyetle temsil edildi.
Suikastların hemen ardından gizli bir noktaya geçici olarak gömülen Nasrallah ve Safiyyuddîn’in cesetlerinin şimdi kapsamlı ve tantanalı merasimlerle yeniden defnedilmesi, Naîm Muhammed Kâsım liderliğindeki Hizbullah’ın aldığı stratejik bir karar. Zira Lübnan içinde ciddi anlamda güç kaybeden örgüt, özellikle halk desteğini yitirmediğini ispatlama adına böylesine bir gövde gösterisine ihtiyaç duyuyordu. Nitekim hem Lübnan içinden hem de dünyanın dört bir yanından cenazeye akın eden yüz binlerce kişi, Nasrallah’ın ölümünden sonra bile kitleleri harekete geçirebildiğini ortaya koydu. Nasrallah, hem kişisel karizmasıyla hem de Hizbullah’ın küçük bir silahlı örgütten bölgesel bir milis gücüne dönüşmesinde oynadığı kritik rolle, çoktan tarihe geçti zaten.
Ölümlerden ve trajedilerden beslenen Şiî inancı, Hasan Nasrallah’ın şahsında kendisine yeni bir kült daha yontmuş oldu. 1992’de İsrail tarafından öldürülen Abbas Mûsevî’nin yerini alarak Hizbullah liderliğini üstlenmiş olan Nasrallah, selefinin akıbetine uğramak suretiyle, Şia’nın kolektif şuuraltındaki “ölümsüz kahramanlar” arasına katıldı. Nasrallah’ın Beyrut’un güneyindeki kabri / türbesi, önümüzdeki on yıllar içinde Şia’nın Ortadoğu’daki ideolojik ve dinî odak noktalarından birine dönüşecektir.
Nasrallah’ın cenazesini, Lübnan içindeki dengelerin dönüşümünü gösteren bir tablo şeklinde okumak da mümkündü. Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, davetli olmasına rağmen törene katılmayarak, Şiî Meclis Başkanı Nebîh Berrî’den kendisini temsil etmesini istedi. Sünnî Başbakan Nevvâf Selâm cenazeye bir bakanını göndermekle yetinirken, Lübnan ulemâsının önemli isimlerinin yokluğu da dikkat çekiciydi. Keza, Cumhurbaşkanı Avn’ın “Lübnan, başkalarının savaşından dolayı çok yorgun düştü” şeklindeki sözleri, Hizbullah’ın ülke içinde ve Ortadoğu’da oynadığı ayrıştırıcı role doğrudan bir atıf olarak değerlendirildi. 1982’de, İsrail’in Beyrut’u kuşatmasının akabinde İran’ın desteğiyle kurulan Hizbullah, zaman içinde Lübnan’da devlet içinde devlet haline gelmiş, silahlı milis kadrolarıyla da Lübnan ordusunu bile geride bırakan bir potansiyele ulaşmıştı. Kara ve deniz sınırlarıyla havaalanı ve gümrükleri kontrolü altında tutan Hizbullah, bu sayede muazzam bir ekonomik güce erişmişti.
İran açısından, Hasan Nasrallah’ın cenazesi, Şiî örgütler üzerinden Ortadoğu coğrafyasında tesis etmeye giriştiği bölgesel hegemonyayı sürdürebildiğini gösterme fırsatıydı. Suriye’de Baas rejiminin düşmesiyle en stratejik kalelerinden birini yitiren Tahran, Lübnan’da hâlâ sözünün geçtiğini ispatlama kaygısıyla hareket ediyor. Ancak hem bölge dengelerindeki değişimler hem de Hizbullah’ın Suriye’de 2011’den itibaren işlediği insanlık suçlarının bugün artık yüksek sesle konuşulabilir hale gelmesi sebebiyle, İran’ın politik hamleleri sahada istenen neticeleri vermiyor. Hizbullah’ın Baas rejimiyle el ele vererek katlettiği Suriyeli Müslüman sivil kurbanların İsrail’in katlettiği Filistinlilerin sayısını kat kat aşması da, Hizbullah-İran cephesinin Filistin konusundaki iddialarının ve niyetlerinin sorgulanmasına yol açıyor.
Beyrut’ta Hasan Nasrallah’ın cenaze merasimi gerçekleştirilirken, Suriye’nin birçok şehrinde eş zamanlı olarak coşkulu kutlamaların yapılmasını anlayabilmek de, ancak Nasrallah komutasındaki Hizbullah’ın Suriye’de imza attığı cürümleri hatırlamakla mümkün şüphesiz.