kervan
Aktif Üye
- Katılım
- 2 Haz 2020
- Mesajlar
- 916
- Tepkime puanı
- 2,374
- Puanları
- 93
- Cinsiyet
Olgun Müslümanın Vasfı
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
"(Rasûlüm!) İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde (iyilik yapmak suretiyle) önle! O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur." (Fussilet, 34)
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
"Size iyilik yapanlara karşı iyilik yapmak, fenâlık yapanlara da fenâlık yapmak meziyet değildir. Asıl meziyet, size zulmedenlere, fenâlık yapanlara karşı fenâlık
etmeyip iyilik yapabilmektir." (Câmi-i Tirmizî, Kitâbü'l-birr ve's-sıla sf. 323)
Hata ve kusurları afvedebilmenin de ötesinde, kötülüğe dahî iyilikle muâmele edebilmek ve hattâ kötülüğünü gördüğü birinin ıslah ve hidâyeti için duâ
edebilmek olgun bir müslümanın fârik bir vasfı olmalıdır. Bu vasfa, Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'in Tâif'te kendisini taşlayanlara bedduâ
etmeyip hidayetleri için duâ etmesi kâfî bir misâldir. Yine O'nun, getirdiği dînin izzetini korumak için Mekke'de insanların kahrolup gazab-ı ilâhî ile helâk
olmalarını değil her birinin hidâyet dairesi içine girmelerini istemesi şeklindeki üslûbu, nice azgınların kurtuluşuna vesile olmuştur.
Zira iyilik yapılan kimse düşmansa, dost olur; ortadaysa, yaklaşır; yakındaysa muhabbeti ziyadeleşir. Bugün, batıda materyalizmin acımasız sultasına
kapılarak büyük bir mâneviyât buhranına sürüklenmiş olan insanların rûhî bir rahatlama için daha ziyâde mistik telâkkîlere rağbet etmekte olmalarının hikmeti
budur. Batı âlemine karşı İslâm'ı telkîn husûsundaki faâliyetlerde tasavvufî üslûbun kullanılması da bu yönden daha muvaffakıyet vericidir.
Bugün Batı'da hidâyete eren seçkin zümrenin çoğu, rûhundaki boşluğu tatmin için Hazret-i Mevlânâ ve İbn-i Arabî gibi büyük mutasavvıfların eserlerine
mürâcaat etmektedirler. Yine Batı âleminde revaçta olan İslâmî eserlerin başında da tasavvufî eserler gelmektedir. Bu sebeple günümüzde:
"Gel! Gel! Ne olursan ol, yine gel! Kâfir, mecûsî veyâ putperest olsan da, gel! Bizim dergâhımız (olan İslâm) ümidsizlik dergâhı değildir. Yüz kerre tevbeni bozsan,
yine de gel!" diyen Mevlânâ'nın bütün insanlık âlemini kuşatan kalbî enginliğine şiddetle ihtiyaç vardır. (Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi Şubat-2001)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
er-Raûf: Yarattığı mahlûkuna karşı çok şefkatli, merhametli ve çok cömert olan demektir.
Kısa Günün Kârı
Dînî hayâtın alabildiğine zayıfladığı ve dînî ölçülere göre insanların bir hayli kusurlu bulundukları zamanlarda muhâtaba, mutasavvıfâne bir diğergâmlık,
merhamet ve müsâmaha ile muâmele etmek gerekir. Zira bu davranış; günah, fitne ve isyânın her yönden kuşattığı bu gibi kimselerin düzelip kurtulma
ihtimâlini artıracak en bereketli bir tavırdır.
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
"(Rasûlüm!) İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde (iyilik yapmak suretiyle) önle! O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur." (Fussilet, 34)
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
"Size iyilik yapanlara karşı iyilik yapmak, fenâlık yapanlara da fenâlık yapmak meziyet değildir. Asıl meziyet, size zulmedenlere, fenâlık yapanlara karşı fenâlık
etmeyip iyilik yapabilmektir." (Câmi-i Tirmizî, Kitâbü'l-birr ve's-sıla sf. 323)
Hata ve kusurları afvedebilmenin de ötesinde, kötülüğe dahî iyilikle muâmele edebilmek ve hattâ kötülüğünü gördüğü birinin ıslah ve hidâyeti için duâ
edebilmek olgun bir müslümanın fârik bir vasfı olmalıdır. Bu vasfa, Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'in Tâif'te kendisini taşlayanlara bedduâ
etmeyip hidayetleri için duâ etmesi kâfî bir misâldir. Yine O'nun, getirdiği dînin izzetini korumak için Mekke'de insanların kahrolup gazab-ı ilâhî ile helâk
olmalarını değil her birinin hidâyet dairesi içine girmelerini istemesi şeklindeki üslûbu, nice azgınların kurtuluşuna vesile olmuştur.
Zira iyilik yapılan kimse düşmansa, dost olur; ortadaysa, yaklaşır; yakındaysa muhabbeti ziyadeleşir. Bugün, batıda materyalizmin acımasız sultasına
kapılarak büyük bir mâneviyât buhranına sürüklenmiş olan insanların rûhî bir rahatlama için daha ziyâde mistik telâkkîlere rağbet etmekte olmalarının hikmeti
budur. Batı âlemine karşı İslâm'ı telkîn husûsundaki faâliyetlerde tasavvufî üslûbun kullanılması da bu yönden daha muvaffakıyet vericidir.
Bugün Batı'da hidâyete eren seçkin zümrenin çoğu, rûhundaki boşluğu tatmin için Hazret-i Mevlânâ ve İbn-i Arabî gibi büyük mutasavvıfların eserlerine
mürâcaat etmektedirler. Yine Batı âleminde revaçta olan İslâmî eserlerin başında da tasavvufî eserler gelmektedir. Bu sebeple günümüzde:
"Gel! Gel! Ne olursan ol, yine gel! Kâfir, mecûsî veyâ putperest olsan da, gel! Bizim dergâhımız (olan İslâm) ümidsizlik dergâhı değildir. Yüz kerre tevbeni bozsan,
yine de gel!" diyen Mevlânâ'nın bütün insanlık âlemini kuşatan kalbî enginliğine şiddetle ihtiyaç vardır. (Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi Şubat-2001)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
er-Raûf: Yarattığı mahlûkuna karşı çok şefkatli, merhametli ve çok cömert olan demektir.
Kısa Günün Kârı
Dînî hayâtın alabildiğine zayıfladığı ve dînî ölçülere göre insanların bir hayli kusurlu bulundukları zamanlarda muhâtaba, mutasavvıfâne bir diğergâmlık,
merhamet ve müsâmaha ile muâmele etmek gerekir. Zira bu davranış; günah, fitne ve isyânın her yönden kuşattığı bu gibi kimselerin düzelip kurtulma
ihtimâlini artıracak en bereketli bir tavırdır.