- Katılım
- 7 Kas 2020
- Mesajlar
- 10,553
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 13,916
- Puanları
- 113
- Yaş
- 41
- Konum
- Istanbul
- Burç
- Yengeç
- Cinsiyet
- Medeni Hal
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Öküz Derisinin Hikayesi
O koca Rumeli Hisarı var ya, onun kapladığı yer bir öküz derisi kadardır! derlerse şaşmayın. Gerçi Allah Tealâ hiçbir zaman derisi o genişlikteki alanı kaplayacak öküz yaratmadı, ama şöyle bir hikaye anlatılır:
Rumeli Hisarı'nın bulunduğu tepede eskiden bir manastır vardı. Manastırın başkeşişi gizlice müslüman olmuştu. O zamanki Osmanlı padişahı İkinci Murad ölüp de yerine oğlu, Sultan İkinci Mehmed geçince, bu başkeşiş Edirne'de bulunan Sultan Mehmed'e bir mektup yazdı. Ona İstanbul'u fethedecek ulu emir sensin. dedi. Ayrıca şunları da yazıyordu: Boğazda kaleler yaptırıp Bizans'ın zahire yollarını kesesiniz. Bizans'da kıtlık olacaktır. O zaman da İstanbul'u şereflendirirsiniz.
Sultan Mehmed bu mektubu alınca çok memnun oldu, avlanmak bahanesiyle Karadeniz kıyısındaki Terkos civarına geldi. Bu sırada Osmanlı ile Bizans arasında ateşkes dönemiydi. Avladığı avlardan seçip Bizans imparatoruna hediyeler yolladı, şimdiki Rumeli Hisarı'nın bulunduğu yerde bir av kulesi ile bir çiftlik yapması için kendisine müsaade edip etmeyeceğini sordurdu. Bizans imparatoru izin verdi. Gelen elçi şöyle konuştu:
İmparator hazretleri yaptıracağınız av kulesinin bir öküz derisi kadar yer tutmasını şart koştu ve buyurdu ki, eğer deriden fazla yer tutarsa iş o zaman barışa aykırı düşecektir.
Sultan Mehmed öküz derisi kadar bir yere kule yaptırmaya başladı. Bir yandan da müslüman olmuş o keşişle temasa devam ediyordu. Keşiş, padişaha öküz derisinin ince ince sırımlar halinde kesilerek birbirine eklenmesini ve bu suretle meydana gelecek şeridin çevirebileceği kadar sahaya bir kale kurulmasını tavsiye etti.
Padişah bu fikri çok beğendi. Öküz derisini dilim dilim kestirdi. Sırımları birbirlerine ekletti. Çevirdiği kadar yere, o yalçın kayaların üzerine, Edirne'den ustalar getirtip Rumeli Hisarı'nı yaptırdı.
Rumeli Hisarı'nın inşası başlarken, keşiş, Sultan Mehmed'e bir teklifte daha bulunmuştu: Padişahım adınız Mehmed'dir . Kitabımızda Bizans'ı sizin fethedeceğiniz yazılıdır. Bu kaleyi adınız Mehmed'e benzetmek gerektir. Ben aynı zamanda bir mimarım, bu işe talibim. dedi ve Rumeli Hisarı'nı kûfî yazı ile Mehmed kelimesine uygun bir şekilde kurdurdu.
Hisar altı ayda tamamlandı. Ormanlık olan çevresi açılınca Rumeli Hisarı bütün ihtişamıyla ortaya çıktı. Hem içine askerlerle top-tüfek de yerleştirilmişti. Bizans imparatoru bunu haber alınca, bu hal barışa aykırıdır diye Sultan Mehmed'e elçi gönderdi.Sultan Mehmed de dilim dilim kesilmiş öküz derisini imparatora gönderdi ve elçiye:
İmparatora söyleyiniz, esirgemediği müsaade üzerine bir öküz derisinin tuttuğu kadar yere hisarı bina ettik, fazlası varsa yıkalım dedi.
İstanbul'un fethi için önemli bir adım atılmıştı.
Şimdi, bugüne gelince, dünyada öküz derisi üzerine nice hisarlar kurulmaya devam ediliyor. Fark şurada ki, bu hisarlar artık bizim değil. Aksine, kurulduğu araziler bizim. Bu hisarlar hakkın ve adaletin uç karargâhı da değil, şeytanın ve şeytanî bir hayatın mikrop yuvaları...
MUZAFFER TAŞYÜREK
O koca Rumeli Hisarı var ya, onun kapladığı yer bir öküz derisi kadardır! derlerse şaşmayın. Gerçi Allah Tealâ hiçbir zaman derisi o genişlikteki alanı kaplayacak öküz yaratmadı, ama şöyle bir hikaye anlatılır:
Rumeli Hisarı'nın bulunduğu tepede eskiden bir manastır vardı. Manastırın başkeşişi gizlice müslüman olmuştu. O zamanki Osmanlı padişahı İkinci Murad ölüp de yerine oğlu, Sultan İkinci Mehmed geçince, bu başkeşiş Edirne'de bulunan Sultan Mehmed'e bir mektup yazdı. Ona İstanbul'u fethedecek ulu emir sensin. dedi. Ayrıca şunları da yazıyordu: Boğazda kaleler yaptırıp Bizans'ın zahire yollarını kesesiniz. Bizans'da kıtlık olacaktır. O zaman da İstanbul'u şereflendirirsiniz.
Sultan Mehmed bu mektubu alınca çok memnun oldu, avlanmak bahanesiyle Karadeniz kıyısındaki Terkos civarına geldi. Bu sırada Osmanlı ile Bizans arasında ateşkes dönemiydi. Avladığı avlardan seçip Bizans imparatoruna hediyeler yolladı, şimdiki Rumeli Hisarı'nın bulunduğu yerde bir av kulesi ile bir çiftlik yapması için kendisine müsaade edip etmeyeceğini sordurdu. Bizans imparatoru izin verdi. Gelen elçi şöyle konuştu:
İmparator hazretleri yaptıracağınız av kulesinin bir öküz derisi kadar yer tutmasını şart koştu ve buyurdu ki, eğer deriden fazla yer tutarsa iş o zaman barışa aykırı düşecektir.
Sultan Mehmed öküz derisi kadar bir yere kule yaptırmaya başladı. Bir yandan da müslüman olmuş o keşişle temasa devam ediyordu. Keşiş, padişaha öküz derisinin ince ince sırımlar halinde kesilerek birbirine eklenmesini ve bu suretle meydana gelecek şeridin çevirebileceği kadar sahaya bir kale kurulmasını tavsiye etti.
Padişah bu fikri çok beğendi. Öküz derisini dilim dilim kestirdi. Sırımları birbirlerine ekletti. Çevirdiği kadar yere, o yalçın kayaların üzerine, Edirne'den ustalar getirtip Rumeli Hisarı'nı yaptırdı.
Rumeli Hisarı'nın inşası başlarken, keşiş, Sultan Mehmed'e bir teklifte daha bulunmuştu: Padişahım adınız Mehmed'dir . Kitabımızda Bizans'ı sizin fethedeceğiniz yazılıdır. Bu kaleyi adınız Mehmed'e benzetmek gerektir. Ben aynı zamanda bir mimarım, bu işe talibim. dedi ve Rumeli Hisarı'nı kûfî yazı ile Mehmed kelimesine uygun bir şekilde kurdurdu.
Hisar altı ayda tamamlandı. Ormanlık olan çevresi açılınca Rumeli Hisarı bütün ihtişamıyla ortaya çıktı. Hem içine askerlerle top-tüfek de yerleştirilmişti. Bizans imparatoru bunu haber alınca, bu hal barışa aykırıdır diye Sultan Mehmed'e elçi gönderdi.Sultan Mehmed de dilim dilim kesilmiş öküz derisini imparatora gönderdi ve elçiye:
İmparatora söyleyiniz, esirgemediği müsaade üzerine bir öküz derisinin tuttuğu kadar yere hisarı bina ettik, fazlası varsa yıkalım dedi.
İstanbul'un fethi için önemli bir adım atılmıştı.
Şimdi, bugüne gelince, dünyada öküz derisi üzerine nice hisarlar kurulmaya devam ediliyor. Fark şurada ki, bu hisarlar artık bizim değil. Aksine, kurulduğu araziler bizim. Bu hisarlar hakkın ve adaletin uç karargâhı da değil, şeytanın ve şeytanî bir hayatın mikrop yuvaları...
MUZAFFER TAŞYÜREK