- Katılım
- 1 May 2020
- Mesajlar
- 15,751
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 42,801
- Puanları
- 113
Okunan kitaplar nasıl akılda kalır?
Genel olarak okunan kitapların akılda kalmaması çok şikayet ediliyor. Ben de bir dönem bundan muzdarip olmuştum. Kütüphanemdeki bazı kitapların neler söylediğini hiç hatırlamıyordum. Hatta bazı kitapları okumama rağmen tekrar satın aldığım olmuştu. Bu problemi yaşayanlara yardımcı olabilecek, faydasını tecrübe ettiğim bir kaç madde yazmak istiyorum.
1- Kitapta yazanları unutmak ya da ne okuduğunu hatırlamamak her zaman büyük bir problem değildir. Çünkü her kitap içinde yazanlar hatırlansın diye okunmaz. Kitapları malumat veren ve meleke kazandıran kitaplar olarak ikiye ayırırsak bu durumu daha iyi kavrayabiliriz. Kitapların çoğu bu iki işlevi birden icra eder. Sadece birine daha fazla ağırlık verir. Misal Osmanlı'nın kuruluşuyla alakalı hususi bir tezi olan kitabı okumuşsanız ve sonra kitaba baktığınızda bu tezi hatırlamıyorsanız bu problemli bir durumdur. Ama bir tarih felsefesi metni okuduysanız ve daha sonra o kitaba dair aklınızda çok bir şey kalmamışsa bu durumdan o kadar da rahatsız olmaya gerek yok. Çünkü bir tarih metni okurken istemsizce tarih felsefesi metninden öğrendiklerinizi kullanıyor, onlarla metne bakıyorsanız kitap sizde bir meleke tahsil etmiş, vazifesini ifa etmiştir.
2- Bu iki örneğin dışında kalan çok daha yoğun malumat yüklü kitaplar var, mesela bir dünya tarihi okuyorsunuz. Kitabın tek bir tezi yoktur ki onu akılda tutasınız ya da yalnızca meleke vermek de istemez. Dünya tarihine dair icmali de olsa bir malumat toplamı vermek ister. Bu tarz kitaplar nasıl akılda kalır?
A) Benzer kitaplardan aralıklı olarak okumak gerekir. Ne kadar geniş zaman dilimine dair kitap okunacak olursa akılda kalan o kadar az olacaktır. Bu yüzden sözgelimi dünya tarihine dair bir şeyler okuyan o alanda kalıcı malumat elde edebilmek için aralıklı bir surette farklı kitaplardan dünya tarihi okumalıdır.
B) Farklı kitaplar üzerinden tek bir konuya yönelerek okuma. Mesela ilk başta bir dünya tarihi okuyorsunuz geçmişten günümüze icmali bir perspektif oluşuyor. Sonrasında dünya tarihi okumaya devam ediyorum düşüncesiyle müstakil tarihi dilimler okunur, roma, yunan, islam tarihi gibi. Bu kitapların hiçbirinde ana gaye o kitap hakkında söz söylemek değildir. Bilakis o kitabın söz söylediği alana dair bir ıttıla kesp etmektir ki bu şekilde icmalden tafsile, genelden özele doğru okumalar bunu sağlayacaktır.
3- Çoğu zaman kitapları tavsiye usulü ya da spontane okuyoruz. Bir resim, bir duyuru vs. bizi o kitabı almaya teşvik ediyor, alınca da okumak için bir sebep oluyor. Bir kitabı okumak için her zaman bir sebep olmalı. Ben bu kitabı niçin okuyorum sorusunu ele aldığımız her kitaba sormamız gerekiyor. Kitap okurken sadece zihinde bir soru tutmak bile okunan bir çok şeyi o soru minvalinde değerlendirip zihne yerleştirmeye sebep olur. Bu soruların adedi artarsa istifade de o aranda artacaktır. Bu tarz sorular da doğal bir bağlamda doğar. Mesela felsefe tarihi okuyorsunuzdur Sokrates'in ne yaptığı aklınıza takılmış, zihninizde bir 'problem' olarak yer etmiştir. Bir bilene sorunuzu, ilginizi, birikiminizi ifade ederek sorarsınız size Cornford'u tavsiye eder mesela, kitap gelir ve probleminizi çözer. İyi tavsiyeler iyi kitaplara, iyi kitaplar da başka iyi kitaplara götürür. Süreç içerisinde okuduklarınızın çoğu yer tutmaya başlar.
4- Aktif okuyucu olmalı. Neyi kastediyorum aktif olmakla? Kitapta her şeyin açık olduğu fikriyle, çaba sarf etmeden anlayacağını düşünmeyi baştan terk etmeli. Kitaplar çoğu zaman onlarla boğuşan kimselere kendilerini açarlar. Okuyucu kitaba soru sormalıdır. Bu kitabın tezi nedir, içindekiler bölümü niçin bu kadarla sınırlı, bu başlığı niçin böyle isimlendirdi vs. Yazılanlara karşı bu aktif tutum bir çok iddiayı görünür hale getirecektir. Çoğu zaman kitapların isimleri ya da konu başlıkları tezlerini özetler zaten. O yüzden bazen içindekiler bölümü bile yazarın niyetini açığa vurur. Sadece doğru soruları sormak önemli. Soru-cevap diyalektiği metinlerin anahtarıdır.
5- Metnin seviyesini gözetmek. Bu da üçüncü maddeyle alakalı. 4-5 sene önce aldığım kitaplar var okumuş, altlarını falan da çizmişim. Şimdi tekrar okuyorum gülüyorum kendime. En önemli yerleri es geçmişim nerde gereksiz bir şey var ona takılmışım. Niye? Çünkü adamın diline aşina değilim. Hususi ıstılahlar kullanıyor ve kendine ait hususi bir bağlamı var. Ben ne ıstılahları biliyorum ne de bağlamı. O yüzden sadece kuru kalabalık yapacak nereye bağlandığı belli olmayan cümleler dikkatimi çekmiş.
6- Bolca anlatma. Okunanın akılda kalmasının en iyi yolu budur. Birilerine anlatmak. Klasik usuldeki mütalaa-müzakere aslında bu fonksiyonu icra eder. Bir meseleyi o meseleyi hiç bilmeyen birisine bile anlatabilen bir kimse ömür boyu kaybolmayacak bir bilgi edinmiştir.
7- Yazma. Bir kitabı bitirdikten sonra onun ana cümlelerini bir deftere ya da kitabın kendisine yazmak hem kitabı zihne kazımak hem de daha sonra hatırlamak için oldukça faydalıdır. Ömer Türker hoca derste her kitabın bir kaç cümlesi olur 300-400 sayfa o cümleleri ispatlamak içindir derdi. Gerçekten de böyle. Bu tarz cümleleri zapt ettikten sonra kitapla olan ilişki neredeyse bitmiş oluyor zaten. Kitabın en son cümleleri çıkarılabileceği gibi bölüm bölüm de cümleler çıkarılabilir. Mesela ben daha sonra hızlıca dönmem gerekir dediğim kitapların bölüm sonlarındaki yarım sayfalık, bir sayfalık boşluklara o bölümün cümlelerini falan yazarım. Bazen bunu okuduğum sayfanın üstüne, yanına da yazarım doğrudan. Bu bazen bizzat bir cümle olur, bazen benim bir özetim ya da yalnızca şu konuyla birlikte düşün gibi bir ilham. Ama kitabı eline alıp karıştırdığımda çok işime yarar.
8- Kitap okumayı takıntı haline getirmeme. Kitap okumak bir eylemdir ve her eylem yeterli şartlara sahip olduğunda sonuçlarını doğurur. Uykuluyken, can sıkkınken, yorgunken okumakta ısrar edilmemeli. Az ama verimli bir okuma çoğu zaman aceleye getirilmiş yorucu okumalardan evladır. Sonuçta ana gayemiz kitap bitirmek ya da vakit doldurmak değil kendimizi geliştirmek, sorularımıza cevaplar bulmak, okuduklarımızla hayatımıza şekil vermektir. Hazmedilmemiş bir okumanın vakti doldurmaktan başka sağlayabileceği pek bir şey yoktur.
Hamza Ünal
Genel olarak okunan kitapların akılda kalmaması çok şikayet ediliyor. Ben de bir dönem bundan muzdarip olmuştum. Kütüphanemdeki bazı kitapların neler söylediğini hiç hatırlamıyordum. Hatta bazı kitapları okumama rağmen tekrar satın aldığım olmuştu. Bu problemi yaşayanlara yardımcı olabilecek, faydasını tecrübe ettiğim bir kaç madde yazmak istiyorum.
1- Kitapta yazanları unutmak ya da ne okuduğunu hatırlamamak her zaman büyük bir problem değildir. Çünkü her kitap içinde yazanlar hatırlansın diye okunmaz. Kitapları malumat veren ve meleke kazandıran kitaplar olarak ikiye ayırırsak bu durumu daha iyi kavrayabiliriz. Kitapların çoğu bu iki işlevi birden icra eder. Sadece birine daha fazla ağırlık verir. Misal Osmanlı'nın kuruluşuyla alakalı hususi bir tezi olan kitabı okumuşsanız ve sonra kitaba baktığınızda bu tezi hatırlamıyorsanız bu problemli bir durumdur. Ama bir tarih felsefesi metni okuduysanız ve daha sonra o kitaba dair aklınızda çok bir şey kalmamışsa bu durumdan o kadar da rahatsız olmaya gerek yok. Çünkü bir tarih metni okurken istemsizce tarih felsefesi metninden öğrendiklerinizi kullanıyor, onlarla metne bakıyorsanız kitap sizde bir meleke tahsil etmiş, vazifesini ifa etmiştir.
2- Bu iki örneğin dışında kalan çok daha yoğun malumat yüklü kitaplar var, mesela bir dünya tarihi okuyorsunuz. Kitabın tek bir tezi yoktur ki onu akılda tutasınız ya da yalnızca meleke vermek de istemez. Dünya tarihine dair icmali de olsa bir malumat toplamı vermek ister. Bu tarz kitaplar nasıl akılda kalır?
A) Benzer kitaplardan aralıklı olarak okumak gerekir. Ne kadar geniş zaman dilimine dair kitap okunacak olursa akılda kalan o kadar az olacaktır. Bu yüzden sözgelimi dünya tarihine dair bir şeyler okuyan o alanda kalıcı malumat elde edebilmek için aralıklı bir surette farklı kitaplardan dünya tarihi okumalıdır.
B) Farklı kitaplar üzerinden tek bir konuya yönelerek okuma. Mesela ilk başta bir dünya tarihi okuyorsunuz geçmişten günümüze icmali bir perspektif oluşuyor. Sonrasında dünya tarihi okumaya devam ediyorum düşüncesiyle müstakil tarihi dilimler okunur, roma, yunan, islam tarihi gibi. Bu kitapların hiçbirinde ana gaye o kitap hakkında söz söylemek değildir. Bilakis o kitabın söz söylediği alana dair bir ıttıla kesp etmektir ki bu şekilde icmalden tafsile, genelden özele doğru okumalar bunu sağlayacaktır.
3- Çoğu zaman kitapları tavsiye usulü ya da spontane okuyoruz. Bir resim, bir duyuru vs. bizi o kitabı almaya teşvik ediyor, alınca da okumak için bir sebep oluyor. Bir kitabı okumak için her zaman bir sebep olmalı. Ben bu kitabı niçin okuyorum sorusunu ele aldığımız her kitaba sormamız gerekiyor. Kitap okurken sadece zihinde bir soru tutmak bile okunan bir çok şeyi o soru minvalinde değerlendirip zihne yerleştirmeye sebep olur. Bu soruların adedi artarsa istifade de o aranda artacaktır. Bu tarz sorular da doğal bir bağlamda doğar. Mesela felsefe tarihi okuyorsunuzdur Sokrates'in ne yaptığı aklınıza takılmış, zihninizde bir 'problem' olarak yer etmiştir. Bir bilene sorunuzu, ilginizi, birikiminizi ifade ederek sorarsınız size Cornford'u tavsiye eder mesela, kitap gelir ve probleminizi çözer. İyi tavsiyeler iyi kitaplara, iyi kitaplar da başka iyi kitaplara götürür. Süreç içerisinde okuduklarınızın çoğu yer tutmaya başlar.
4- Aktif okuyucu olmalı. Neyi kastediyorum aktif olmakla? Kitapta her şeyin açık olduğu fikriyle, çaba sarf etmeden anlayacağını düşünmeyi baştan terk etmeli. Kitaplar çoğu zaman onlarla boğuşan kimselere kendilerini açarlar. Okuyucu kitaba soru sormalıdır. Bu kitabın tezi nedir, içindekiler bölümü niçin bu kadarla sınırlı, bu başlığı niçin böyle isimlendirdi vs. Yazılanlara karşı bu aktif tutum bir çok iddiayı görünür hale getirecektir. Çoğu zaman kitapların isimleri ya da konu başlıkları tezlerini özetler zaten. O yüzden bazen içindekiler bölümü bile yazarın niyetini açığa vurur. Sadece doğru soruları sormak önemli. Soru-cevap diyalektiği metinlerin anahtarıdır.
5- Metnin seviyesini gözetmek. Bu da üçüncü maddeyle alakalı. 4-5 sene önce aldığım kitaplar var okumuş, altlarını falan da çizmişim. Şimdi tekrar okuyorum gülüyorum kendime. En önemli yerleri es geçmişim nerde gereksiz bir şey var ona takılmışım. Niye? Çünkü adamın diline aşina değilim. Hususi ıstılahlar kullanıyor ve kendine ait hususi bir bağlamı var. Ben ne ıstılahları biliyorum ne de bağlamı. O yüzden sadece kuru kalabalık yapacak nereye bağlandığı belli olmayan cümleler dikkatimi çekmiş.
6- Bolca anlatma. Okunanın akılda kalmasının en iyi yolu budur. Birilerine anlatmak. Klasik usuldeki mütalaa-müzakere aslında bu fonksiyonu icra eder. Bir meseleyi o meseleyi hiç bilmeyen birisine bile anlatabilen bir kimse ömür boyu kaybolmayacak bir bilgi edinmiştir.
7- Yazma. Bir kitabı bitirdikten sonra onun ana cümlelerini bir deftere ya da kitabın kendisine yazmak hem kitabı zihne kazımak hem de daha sonra hatırlamak için oldukça faydalıdır. Ömer Türker hoca derste her kitabın bir kaç cümlesi olur 300-400 sayfa o cümleleri ispatlamak içindir derdi. Gerçekten de böyle. Bu tarz cümleleri zapt ettikten sonra kitapla olan ilişki neredeyse bitmiş oluyor zaten. Kitabın en son cümleleri çıkarılabileceği gibi bölüm bölüm de cümleler çıkarılabilir. Mesela ben daha sonra hızlıca dönmem gerekir dediğim kitapların bölüm sonlarındaki yarım sayfalık, bir sayfalık boşluklara o bölümün cümlelerini falan yazarım. Bazen bunu okuduğum sayfanın üstüne, yanına da yazarım doğrudan. Bu bazen bizzat bir cümle olur, bazen benim bir özetim ya da yalnızca şu konuyla birlikte düşün gibi bir ilham. Ama kitabı eline alıp karıştırdığımda çok işime yarar.
8- Kitap okumayı takıntı haline getirmeme. Kitap okumak bir eylemdir ve her eylem yeterli şartlara sahip olduğunda sonuçlarını doğurur. Uykuluyken, can sıkkınken, yorgunken okumakta ısrar edilmemeli. Az ama verimli bir okuma çoğu zaman aceleye getirilmiş yorucu okumalardan evladır. Sonuçta ana gayemiz kitap bitirmek ya da vakit doldurmak değil kendimizi geliştirmek, sorularımıza cevaplar bulmak, okuduklarımızla hayatımıza şekil vermektir. Hazmedilmemiş bir okumanın vakti doldurmaktan başka sağlayabileceği pek bir şey yoktur.
Hamza Ünal