ZARiP
FK Meteorolog
- Katılım
- 5 May 2020
- Mesajlar
- 8,544
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 20,889
- Puanları
- 113
”Bu kitap aslında hiç yayımlanmamış olmalıydı.”
Defterler, Nilgün Marmara‘nın günlüklerinden derlenmiş ve 2016 yılında Nilgün’ün varisleri tarafından Everest Yayınları aracılığıyla yayımlanmıştır. Nilgün Marmara‘nın intiharından sonra günlüklerinin, ‘‘Kırmızı Kahverengi Defter’‘ adıyla izinsiz bir şekilde yayımlanmış olmasının getirdiği spekülasyonları durdurmak adına yayımlanan Defterler’in önsözü; günlüklerde de adı sık sık yer alan Kağan Önal tarafından hazırlanmıştır.
Nilgün’ün Defterler’inden En iyi 10 Alıntı:
Defterler, Nilgün Marmara‘nın günlüklerinden derlenmiş ve 2016 yılında Nilgün’ün varisleri tarafından Everest Yayınları aracılığıyla yayımlanmıştır. Nilgün Marmara‘nın intiharından sonra günlüklerinin, ‘‘Kırmızı Kahverengi Defter’‘ adıyla izinsiz bir şekilde yayımlanmış olmasının getirdiği spekülasyonları durdurmak adına yayımlanan Defterler’in önsözü; günlüklerde de adı sık sık yer alan Kağan Önal tarafından hazırlanmıştır.
Nilgün’ün Defterler’inden En iyi 10 Alıntı:
Yaşamı kendilerine eklemeye, her şeyi her şeyi ele geçirmeye, kendilerine katmaya çalışıyor buradaki insanlar, bizlerse kör topal yaşama eklemlenmeye çalışıyoruz. Arada ayrım yok mu hiç? Develer de güdülmüyor, diyardan da gidilmiyor.
Nilgün Marmara, Defterler, S.31
Öyle korkunç bir otoanaliz ki bu artık her şeyi bilmek (megalomani ya da gnostizm değil bu) bir bıkkınlık veriyor, sıyrılmak istiyorum bu iç ve dış kuşatılmışlıktan, anlamlandırmadan, dile getirmeden, dilden götürmeden.. Olmuyor! Herkes sözcüklerle doğuyor, içlerinde yaşıyor, onlarla yapılanıyor, ama bunun böyleliğinin ayırdında olmak ”gerçek gülünç acı”; insanın kellesini uçurası geliyor.
Nilgün Marmara, Defterler, S.40
Aslında ”ben” tiksiniyorum öyküden, şiirden, romandan, oyundan; hâlâ bunların yazılabilir olmasından, çünkü böyle bir tamamlanma, anlamlanma arzusu sürüyorsa, dış’ın, varoluşun eksiltmesinin açık kanıtıdır bu ve bu da hep böyle sürerse, bir fark oluşturulamazsa vay insanlığın haline! BU HALİNE!
Nilgün Marmara, Defterler, S.80
” Çamaşır yıkarım, roman okurum, gönül de bilmem sevda da bilmem” diye şarkı söylerdi. Kuşaktan kuşağa değişim doğal kuşkusuz, ben o şarkıyı yaşamım boyunca çamaşır yıkamam, roman okumam, gönül de bilirim sevda da bilirim’e çevirmeye çalıştım. Ya da o (onlar) gönül ve sevdayı öylesine yüceltip öylesine ürkünç görüyorlardı ki, çamaşır yıkama ve roman okuma bunun şiddetini, etkisini azaltmak içindi. O zaman ben bu şarkıyı değiştirmekle belki de gönül ve sevda bilmek kavramlarının içini boşaltmış oluyorum ve o koşulda, çamaşır yıkamayı ve roman okumayı yüceltip bastırıyorum.
Nilgün Marmara, Defterler, S.103
İnsan vücudundaki karanlığı dışarıdaki ışıkla karşılaştırdığı için yok edemiyor, karanlık kabullenilmiyor
Nilgün Marmara, Defterler, S.157
Herkesin melodisi kendinedir ve bunun böyle olduğunu yalnızca gramofon çiçekleri bilir belki de çünkü yürekler ve çiçekler tekildir.
Nilgün Marmara, Defterler, S.204
Dünyaya getirdim ben ölümü, kendimle.
kendimi istediğim kadar çok istedim ölümü.
*Yaşamı kendilerine eklemek isteyenler
ve yaşama eklenmek istenenler..
Nilgün Marmara, Defterler, S.219
Merkezden uzak olunca bile onun çevresinde sızıp uyumak, ölmek, uyanmak istememek, uyanınca yine insanlara kendine sonsuzca birbirine dönüşen kendi-başkası-kendine saldırmak, merkezi unutamamak, başkasından arınamamak, vazgeçememek; öfke, umarsızlık… Çembere katılamamak, merkezle donanamamak, değirmi dilin sözcükleriyle sarınamamak…Sonra yine, yakın, içinde ve göbeğinde olmasa bile, yakın çevresinde unutmak.
Nilgün Marmara, Defterler, S.279
Küçük bir dileğim var. Seninle evde de olsa karşılaşıp yakın iki insan gibi birlikte durup konuşmak… böyle bir dileğin nesnesi olmak çok aşağılatıcı ve alçaltıcı bir şey midir? Geri kalan zamanların ağırlığı ve şiddetini üstlenir, ben tek başıma yaşarım. Her insan bir odalık ve bir, yalnızca bir aynalıktır. Ancak bu odanın ve aynanın dehlizlerini bilmek önemli.
Nilgün Marmara, Defterler, S.489
Ağır olan zamanın geçmesini beklerken, geçmişin laneti ve geleceğin getireceği arasında şu anı unutur; hafif ise geçmişle geleceğin nüfuz etmemesine çalıştığı şu ana gömülmeye çalışır. Duygularındaki zıtlaşma, derinlik ve yoğunluk karşıtlığın içindedir. Mutlak ağır hep umutsuzluk içinde, geleceğin tamamlayıcı kaderini getiremeyeceğini hissederek batar, mutlak hafif ise geleceğin başedemeyeceği bir ağırlığı üzerine yığacağını hissederek isteri içinde uçar.
Nilgün Marmara, Defterler, S.505