Foruma hoş geldin, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Düşünce Platformumuza Hoşgeldiniz!

Düşünce Platformumuz bilgi ve düşüncenin en özgür adresidir!
Güne, gündeme ve yarınlara dair söyleyeceğim var diyenlerin, günlük koşuşturmaca içerisinde zihin jimnastiği yapmak isteyenlerin özgürlük meşalesi ~ FORUM KALEMİ ~

Nezâket Yâ Hû!

AsyA

Forum Kalemi
Öylesine...
Katılım
1 May 2020
Mesajlar
14,291
Çözümler
1
Tepkime puanı
37,987
Puanları
113
Ekli dosyayı görüntüle 2799


Adem Ergül


İslâm, insanı câhiliyyenin kabalığından kurtarmak için Rabbânî bir terbiye nizamıdır. Evet, câhiliyye kabalık demektir. Kaba düşünceler, işlenmemiş ham duygular, kırıcı, yıkıcı, parçalayıcı ve imhâ edici ifade ve davranışlar, hep câhiliyyenin meyveleridir. İslâm, insanın özünü, sözünü, bakışını, mimiklerini, davranış ve ilişkilerini en güzel kıvama ve kaliteye eriştirmek için beşeriyete Rabbimizin bir ikramıdır.
Tarihi bir anekdot olarak anlatılır ki Sultan II. Mahmud döneminde yaşayan “Hâlet” isminde bir kişi vardı. Yanında çalıştığı hiçbir yöneticiye yaranamadı. Sadece Fenerli Rumlarla işbirliği yaptı, menfaat karşılığı devletin sırlarını onlarla paylaştı. Osmanlı coğrafyasında sürülmediği yer kalmadı, ama her defasında bir yol bulup tekrar İstanbul’a döndü. Makam ve mevki yönünden yükselmesine kim engel olduysa hepsine çamur attı. Fenerli Rumlardan aldığı yardımlarla Yeniçeri Ocağı üzerinde otorite oluşturdu.

Osmanlı Devleti’nde aynı dönemde defterdar olarak görev yapan Moralı Osman Efendi de, dürüstlüğü ve samimiyeti ile bilinmesine rağmen bu şahsın kin ve öfkesinden kurtulamamıştı. Yaptığı kirli işlerine göz yummadığı için, dahası kirli çamaşırlarını ortaya çıkardığı için sürgünden sürgüne gönderilmişti.

Mâlum şahıs, bir gün evinde istirahat ederken hizmetkârları, Moralı Osman Efendi’nin geldiğini söylerler. Uzandığı yerden hızla kalkan Hâlet Efendi, Moralı Osman Efendi’yi kapıda karşılar, izzet-i ikram eyler. Suallerine büyük bir özenle cevap verir ve gideceği vakit tekrar kapıya kadar uğurlar. Hizmetkârları merak eder ve sorarlar:

«Efendim, merakımızı mazur görünüz. Biz biliriz ki, siz bu adamı bitiniz kadar sevmezsiniz, elinizden gelse bir kaşık suda boğarsınız. Hatta bu adamın elinde avucunda ne varsa aldınız. Peki, Moralı Osman Efendi’ye karşı gösterdiğiniz bu saygının sebebi nedir?»

«Doğru söylersiniz. Her şeyini aldım ama bu adamın saygınlığını efendiliğini bir türlü elinden alamadım. Elimde olmadan kendimi bu adama karşı saygı duymaya mecbur hissediyorum.»1 diye cevap verir.

İslâm, insanı câhiliyyenin kabalığından kurtarmak için Rabbânî bir terbiye nizamıdır. Evet, câhiliyye kabalık demektir. Kaba düşünceler, işlenmemiş ham duygular, kırıcı, yıkıcı, parçalayıcı ve imhâ edici ifade ve davranışlar, hep câhiliyyenin meyveleridir. İslâm, insanın özünü, sözünü, bakışını, mimiklerini, davranış ve ilişkilerini en güzel kıvama ve kaliteye eriştirmek için beşeriyete Rabbimizin bir ikramıdır.

İnsan olgunlaştıkça nezâketi, inceliği, zarafeti, titizliği, tertip ve düzen hassasiyeti artarken, insaniyetten uzaklaştıkça da kabalığı, kırıcılığı, dağınıklığı ve zevksizliği ortaya çıkar.

Üzülerek ifade edelim ki günümüzde teknolojik bir ilerleme var ise de nezâket, görgü ve estetik anlayış olarak genel anlamda hızla bir düşme müşâhede edilmektedir. Kabalık ve dağınıklığın gün geçtikçe prim yapıyor olması, esasen terakki değil, düşüşün bir işaretidir.

Esasen okuma-yazma oranı artmıştır. Tahsil süreleri uzamış ve okulda geçirilen süre on yılların üstüne çıkmıştır. Fakat buna mukabil aynı oranda letâfet, zarafet ve medenî ilişkilerde terakki sağlanamamaktadır. Kabalık ve dağınıklık moda olmuştur. Bu konunun üzerinde her seviyede düşünmek ve çareler ortaya koymak gerekmektedir.

Nezâket ve görgünün en çok hissedildiği alanlar, sözlü ilişkiler ve beden dilidir. İnsanın kendini ifadesindeki üslûbu, eğitim düzeyini ve kalitesini ifşa eder. Herhangi bir geçerli özrü söz konusu değilken, konuşma yerine el-kol işâretleri ile ilişki kuran kimseler esasen eğitimsizliğini ve kabalığını ortaya koyuyor demektir.

Medeni insan olmanın en belirgin özelliği, tatlı dil ve güler yüzlü olabilmektir. Emredici, üstten bakan, abus çehreli, somurtkan ve donuk kimselerde efendilik sezemezsiniz. Böylelerine saygı duymak da içinizden gelmez. Bu nevi kimseleri, müesseselerin insan ilişkileri ön planda olan konumlarında vazifelendirmek, müesseseye yapılacak en büyük zulümlerden biridir.

Nezâketli insanlar, bir şeyi reddederken bile kibar olmayı becerirler. Yanlarından ayrılan kimseler, bir gönül ikramını almanın hazzını yaşarlar. Kendilerine karşı kızgınlık ve nefret hissi duymazlar. Zarafetten ve insaniyetten nasip alamamış kimseler ise en kolay işleri bile problem üretme makinasına dönüştürebilirler.

Yıllar önce bir radyo oyununda dinlemiştim. Evin ağabeyi, küçük kardeşine bir şey öğretmek ister. Küçük kardeşin çözemediği her problemi peşi sıra kendisi kolayca çözmektedir. Kardeşi kendisine sorunca da “sihirli sözcüğümü kullandım” der ve başka bir şey de söylemez. Beş on hadiseden sonra küçük kardeş, o sihirli sözcüğün kendisine de öğretilmesini yalvarırcasına talep eder. Ağabeyi de zaten bu ânı beklemektedir ve ona der ki: “Bak kardeşim, bu çok basit! İsteğinin öncesine ya da sonrasına «lütfen!» sözcüğünü eklersin, o kadar.”

Üzülerek ifade edelim ki günümüzde teknolojik bir ilerleme var ise de nezâket, görgü ve estetik anlayış olarak genel anlamda hızla bir düşme müşâhede edilmektedir. Kabalık ve dağınıklığın gün geçtikçe prim yapıyor olması, esasen terakki değil, düşüşün bir işaretidir.
202009052017.JPG

“Kalite küçük ayrıntılarda gizlidir” denilir. Esasen küçük şey yoktur. Sözcük ve cümlelerimizin arasına, muhatabın gönlüne ferahlık ve güzellik katan, onda güzel duyguların oluşmasına vesile olan bazı kelime ve nezaket ifadeleri katabiliriz. Bu sayede hem muhataba karşı bir ihsan ve hem de kendimize karşı bir saygı oluşturabiliriz. Örnek olması bakımından bazı nezaket ifadelerimize burada yer verebiliriz:

“Affedersiniz.”

“Teşekkür ederim.”

“Size nasıl yardımcı olabilirim?”

“Ne zaman müsait olabilirsiniz?”

“Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz…”

“Size hayır demek çok zor geliyor ama maalesef bu konuda çaresizim.”

“Lütfen beni mazur görün.”

“Size zahmet verdik, çok teşekkür ederiz.”

“Sizin için bir mahzuru yoksa…”

“Nezaketinize teşekkür ederim…”

Ve bunlar gibi ifadeler…

İnsanın esas karakteri zor zamanlarda ortaya çıkar. Böyle anlarda nezaketi korumak çok daha zorlaşır. Yüzeysel ve kısa süreli ilişkilerde başarılı olan nice kimseler, uzun süreli beraberliklerde bu başarıyı gösteremezler. Sebebi ise özlerinin yani gönüllerinin henüz pişmemiş oluşudur. Bu itibarla kalbî hassasiyetleri derinleştirmenin eğitimine de ciddi yönelmek gerekmektedir.

Nezâket ve zarafetin en güzel tahsil yollarından birisi, efendiliği sözüne, işine ve hâline yansıyan kimselerle beraberliğe ehemmiyet vermektir. Zira hâller de sirayet edicidir. “İnsan muhitinin çocuğudur” hükmü burada da geçerlidir.

Hulâsa nezâketimiz, insaniyet ölçümüzdür. Kişiliğimizi koruyan, güzelleştiren ve etkinleştiren, kökü gönülde, görünüşü her şeyimizde ortaya çıkan bir ziynettir.

Dipnot:

1- Rasul Kesenceli, Veliler ve Hükümdarlar, s. 345; İbrahim Refik, Erdemler Kitabı, s. 66-67. Genç Dergi

www.forumkalemi.com
 

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın yada üye olun!

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın veya kayıt olun!

Kayıt ol

Forumda bir hesap oluşturmak tamamen ücretsizdir.

Şimdi kayıt ol
Giriş yap

Eğer bir hesabınız var ise lütfen giriş yapın

Giriş yap

Tema düzenleyici

Tema özelletirmeleri

Grafik arka planlar

Granit arka planlar