Puan
113
Çözümler
1
- Katılım
- 1 May 2020
- Mesajlar
- 16,684
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 46,005
- Puan
- 113
Kalaycı geldiiiiii hanııım!!! sesini duymayanlar, kalaycı nedir bilmeyenler vardır aramızda.
Kalay, bakır tencerelerin yemekle buluşmasını ve zehirini ona geçirmesini engelleyen, ince, parlak tabaka...
Kalaycı, eskiden bu işlemi sokak sokak gezerek, evlerde bol miktarda bulunan bakır eşyaları toplayan,mahallenin münasip bir yerinde bu işlemi yapan, gezici Romanlar.
Biz çocukken sokaktan o kadar cok seyyar satıcı geçerdi ki , mesela; çıkrıkçılar vardı. Sokağın ortasında, ahşaptan yay gibi bir şeyle, pamuk yastıkları,yatakları kabartır, kılıflarına yerleştirir, sahiplerine teslim ederdi.
Ayıcılar vardı.Ayıcı zincirini elinde tuttuğu, kızgın saç üzerinde terbiye ettiği yavru ayıya çeşitli oyunlar yaptırır, aynı ayıcık sırtı ağrıyanların sırtını çiğnerdi .
Elekçiler vardı, elek satan.Boy boy elekler un ,bakliyat elemekte kullanılırdı.
Sonra bohçacılar, bir bohçanın içine çeyizlik ya da mefruşat eşyaları bağlayıp satan kadınlar... Ürünün fiyatını pazarlıkla onda bir fiyatına indiren yine çoğu Roman vatandaşlar.
Her nedense çoğunun illa bir ya da bir kaç tane altın dişi olurdu.
Evlere hizmet veren bu insanlardan hizmet alınır,aynı zamanda da korkulurdu.
Çoğu şehir efsanesi olan, haklarında çocuk kaçırmadan tutun hırsızlık, adam kandırma bir çok olay anlatılırdı.
Artık bu saydığım zanaatkârlar sokaklarda yok .
AVM lerim açılması, hazır ürünlerin çoğalması, bakır eşyaların yerini teflon, çelik, emaye gibi kapların alması, reklamlarla, insanların algılarının, farklı yönlere yönlenlendirilmesinden dolayı, artık dükkanları bile neredeyse yok.
Bugün tek tük kalan bu dükkanlardan birine bakır tencerelerimi, kalaylatmaya götürdüm.
Çarşının içinde küçük karanlık bir dükkan.
İşinin ehli bir kalaycı...Mesleğinde az sayıda kalanlardan olmanın verdiği cesaretle pekte havalı.
O havası hiç zoruma gitmedi...
Haklıydı kimsenin itibar etmediği, zor bir işi o karanlık küçük dükkanda tek başına yapıyordu.
Ondan sonrası belkide yoktu.
O hava atmasında kim atsın ?
Hiç pazarlık yapmadım.(coronadan sonra hiç bir satıcıyla pazarlık yapmayı doğru bulmuyorum zaten)
Direktiflerini dinledim.
Bakırı yüksek ateşe koymayın kararır dedi ,eğer kararırsa yağ sökücü ile çizmeyen bir bezle temizleyin dedi.
Kabın, kacağın kalaysız bakır kısımlarını limon,salça ya da sirke ile parlatın, tahta kaşıktan başka kaşık kullanmayın uyarılarında bulundu.
Hepsine "tamam" dedim.
Gözüm kenarda bekleyen eski bakır tepsilere,tencerelere, sinilere takıldı.
Ihtiyactan mı satılmıştı bu kaplar, evleremi sığdırılmamıştı bilmiyorum.
Oysa, ilk dişi çıkan bebeğe,dişi sağlam olsun diye hediye edilmişti biri, diğeri adaktı belki, ilk künefesini yapacak gelinindi şuradaki. Anneanne ,babanne hatırası tencere,haladan kalan maşrapa, dedenin abdest ibriği hepsi burada buluşmuş.
Kalaysız eski halleriyle, sanki, boyunları bükük kıymet verecek birilerini bekliyorlar.
Elimle dokundum bir kaçına...
Üzülmeyin dedim. (Tabii ki içimden)
Üzerinde hiç bir şeyin kalmasına izin vermeyen, işi bittikten sonra da zarar vermeye başlayan hiç bir teflona, size yüklenen anlam yüklenmedi.
Aldığı ilk çatlakta ise yaramayan, emayenin sizin kadar anısı, kıymeti olmadı.
Ne olduğunuzu bilin dik durun.
Sözüm sadece bakıra değil,
üzmemek için üzülen,insanların kahrını yaradanın rızası için çeken, içi kan ağlarken göz yaşını göstermeyen,
her yıkımdan sonra hadi bismillah diyerek yeniden yeniden hayata başlayan,
dünyanın garip çarkına takılmayan herkese.
Kalın sağlıcakla...
Şerife Şahin Oktay
Ekli dosyayı görüntüle 3502
Ekli dosyayı görüntüle 3503
Ekli dosyayı görüntüle 3504
Kalay, bakır tencerelerin yemekle buluşmasını ve zehirini ona geçirmesini engelleyen, ince, parlak tabaka...
Kalaycı, eskiden bu işlemi sokak sokak gezerek, evlerde bol miktarda bulunan bakır eşyaları toplayan,mahallenin münasip bir yerinde bu işlemi yapan, gezici Romanlar.
Biz çocukken sokaktan o kadar cok seyyar satıcı geçerdi ki , mesela; çıkrıkçılar vardı. Sokağın ortasında, ahşaptan yay gibi bir şeyle, pamuk yastıkları,yatakları kabartır, kılıflarına yerleştirir, sahiplerine teslim ederdi.
Ayıcılar vardı.Ayıcı zincirini elinde tuttuğu, kızgın saç üzerinde terbiye ettiği yavru ayıya çeşitli oyunlar yaptırır, aynı ayıcık sırtı ağrıyanların sırtını çiğnerdi .
Elekçiler vardı, elek satan.Boy boy elekler un ,bakliyat elemekte kullanılırdı.
Sonra bohçacılar, bir bohçanın içine çeyizlik ya da mefruşat eşyaları bağlayıp satan kadınlar... Ürünün fiyatını pazarlıkla onda bir fiyatına indiren yine çoğu Roman vatandaşlar.
Her nedense çoğunun illa bir ya da bir kaç tane altın dişi olurdu.
Evlere hizmet veren bu insanlardan hizmet alınır,aynı zamanda da korkulurdu.
Çoğu şehir efsanesi olan, haklarında çocuk kaçırmadan tutun hırsızlık, adam kandırma bir çok olay anlatılırdı.
Artık bu saydığım zanaatkârlar sokaklarda yok .
AVM lerim açılması, hazır ürünlerin çoğalması, bakır eşyaların yerini teflon, çelik, emaye gibi kapların alması, reklamlarla, insanların algılarının, farklı yönlere yönlenlendirilmesinden dolayı, artık dükkanları bile neredeyse yok.
Bugün tek tük kalan bu dükkanlardan birine bakır tencerelerimi, kalaylatmaya götürdüm.
Çarşının içinde küçük karanlık bir dükkan.
İşinin ehli bir kalaycı...Mesleğinde az sayıda kalanlardan olmanın verdiği cesaretle pekte havalı.
O havası hiç zoruma gitmedi...
Haklıydı kimsenin itibar etmediği, zor bir işi o karanlık küçük dükkanda tek başına yapıyordu.
Ondan sonrası belkide yoktu.
O hava atmasında kim atsın ?
Hiç pazarlık yapmadım.(coronadan sonra hiç bir satıcıyla pazarlık yapmayı doğru bulmuyorum zaten)
Direktiflerini dinledim.
Bakırı yüksek ateşe koymayın kararır dedi ,eğer kararırsa yağ sökücü ile çizmeyen bir bezle temizleyin dedi.
Kabın, kacağın kalaysız bakır kısımlarını limon,salça ya da sirke ile parlatın, tahta kaşıktan başka kaşık kullanmayın uyarılarında bulundu.
Hepsine "tamam" dedim.
Gözüm kenarda bekleyen eski bakır tepsilere,tencerelere, sinilere takıldı.
Ihtiyactan mı satılmıştı bu kaplar, evleremi sığdırılmamıştı bilmiyorum.
Oysa, ilk dişi çıkan bebeğe,dişi sağlam olsun diye hediye edilmişti biri, diğeri adaktı belki, ilk künefesini yapacak gelinindi şuradaki. Anneanne ,babanne hatırası tencere,haladan kalan maşrapa, dedenin abdest ibriği hepsi burada buluşmuş.
Kalaysız eski halleriyle, sanki, boyunları bükük kıymet verecek birilerini bekliyorlar.
Elimle dokundum bir kaçına...
Üzülmeyin dedim. (Tabii ki içimden)
Üzerinde hiç bir şeyin kalmasına izin vermeyen, işi bittikten sonra da zarar vermeye başlayan hiç bir teflona, size yüklenen anlam yüklenmedi.
Aldığı ilk çatlakta ise yaramayan, emayenin sizin kadar anısı, kıymeti olmadı.
Ne olduğunuzu bilin dik durun.
Sözüm sadece bakıra değil,
üzmemek için üzülen,insanların kahrını yaradanın rızası için çeken, içi kan ağlarken göz yaşını göstermeyen,
her yıkımdan sonra hadi bismillah diyerek yeniden yeniden hayata başlayan,
dünyanın garip çarkına takılmayan herkese.
Kalın sağlıcakla...
Şerife Şahin Oktay
Ekli dosyayı görüntüle 3502
Ekli dosyayı görüntüle 3503
Ekli dosyayı görüntüle 3504