kervan
Aktif Üye
- Katılım
- 2 Haz 2020
- Mesajlar
- 916
- Tepkime puanı
- 2,374
- Puanları
- 93
- Cinsiyet
Namazda Takvâ
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
“Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir; Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler.” (Mü’minûn, 1
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“Namaza kalktığında, dünyaya vedâ eden bir kimse gibi namaz kıl!” (İbn-i Mâce, Zühd, 15; Ahmed, V, 412)
Yaratılış sebebimiz olan ibâdet yani Allah’a kulluğumuz, gafletten ne kadar uzak îfâ edilebilirse takvâya o kadar yaklaşılmış olur. İnsanı, ancak her
türlü gafletten uzakta ve Hakk’ın rızâsını kazanmak yolunda yapılan bir ibâdet kemâle erdirebilir.
Meselâ namazı şekil olarak biliyoruz. Fakat namazın esas hikmet tarafı Cenâb-ı Hak ile mülâkattır. Cenâb-ı Hakk’a maddî ve mânevî ihtiyaçlarımızı arz etmemiz için lutfedilmiş bir mülâkat.
Lâkin bizim namazımız ne derecede Hakk’ın istediği ve tarif ettiği bir namaz? Âyette;
“…Namaz, fahşâdan / çirkinliklerden ve münkerden / kötülüklerden alıkoyar…” (Ankebût, 45)
Bizim namazımız böyle mi?
Cenâb-ı Hak, kulunun alnının secdeye gelirken kalbinin de kendisine bir vuslat hâli içinde olmasını arzu ederek; “Secde et ve yaklaş!” (Alak, 19) buyurmaktadır.
Secdelerimiz acaba hangi kıvamda?
Aile hayatımızın, ticaret hayatımızın, memuriyet hayatımızın hâli bizim nasıl namaz kıldığımızın âdetâ röntgenini gösterir. Namaz eğer fayda
vermiyorsa, kalp birtakım galatlarla doluysa Cenâb-ı Hak öyle kişiler hakkında; “Yazıklar olsun o namaz kılanlara!” (Mâûn, 4) buyuruyor.
Yine Kur’ân-ı Kerim, namazı muhafaza etmek, namazda devamlı olmak ve namazda huşû içinde olmak hususlarına dikkatimizi çekiyor. Fıkhen
namaza başlamadan önce nasıl maddi ve mânevî bir taharete, abdest almaya ihtiyaç varsa kalben de bir huşûya ihtiyaç vardır. (Osman Nûri Topbaş, İhlâs ve Takvâ, Yüzakı Yay.)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
es-Samed:
Her şeyin kendisine muhtaç olduğu, Kendisinin hiçbir şeye ve hiçbir kimseye muhtaç olmadığı, hâcetlerin, ıstırapların giderilmesi için başvurulacak
yegâne merci, arzu ve ihtiyaçları sebebiyle her varlığın kendisine yöneldiği tek varlık demektir.
Kısa Günün Kârı
Huşû… Kalbin duyarlı hâle gelmesi. Kimin huzûrunda olduğumuzun farkında olmak. Peygamber Efendimiz namazda iken sakalıyla oynayan birisini gördü:
“Bakın eğer şu kişinin kalbi huşû hâlinde olsaydı âzâları da huşû içinde olurdu.” (Ali el-Müttakî, VIII, 197/22530)
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
“Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir; Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler.” (Mü’minûn, 1
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“Namaza kalktığında, dünyaya vedâ eden bir kimse gibi namaz kıl!” (İbn-i Mâce, Zühd, 15; Ahmed, V, 412)
Yaratılış sebebimiz olan ibâdet yani Allah’a kulluğumuz, gafletten ne kadar uzak îfâ edilebilirse takvâya o kadar yaklaşılmış olur. İnsanı, ancak her
türlü gafletten uzakta ve Hakk’ın rızâsını kazanmak yolunda yapılan bir ibâdet kemâle erdirebilir.
Meselâ namazı şekil olarak biliyoruz. Fakat namazın esas hikmet tarafı Cenâb-ı Hak ile mülâkattır. Cenâb-ı Hakk’a maddî ve mânevî ihtiyaçlarımızı arz etmemiz için lutfedilmiş bir mülâkat.
Lâkin bizim namazımız ne derecede Hakk’ın istediği ve tarif ettiği bir namaz? Âyette;
“…Namaz, fahşâdan / çirkinliklerden ve münkerden / kötülüklerden alıkoyar…” (Ankebût, 45)
Bizim namazımız böyle mi?
Cenâb-ı Hak, kulunun alnının secdeye gelirken kalbinin de kendisine bir vuslat hâli içinde olmasını arzu ederek; “Secde et ve yaklaş!” (Alak, 19) buyurmaktadır.
Secdelerimiz acaba hangi kıvamda?
Aile hayatımızın, ticaret hayatımızın, memuriyet hayatımızın hâli bizim nasıl namaz kıldığımızın âdetâ röntgenini gösterir. Namaz eğer fayda
vermiyorsa, kalp birtakım galatlarla doluysa Cenâb-ı Hak öyle kişiler hakkında; “Yazıklar olsun o namaz kılanlara!” (Mâûn, 4) buyuruyor.
Yine Kur’ân-ı Kerim, namazı muhafaza etmek, namazda devamlı olmak ve namazda huşû içinde olmak hususlarına dikkatimizi çekiyor. Fıkhen
namaza başlamadan önce nasıl maddi ve mânevî bir taharete, abdest almaya ihtiyaç varsa kalben de bir huşûya ihtiyaç vardır. (Osman Nûri Topbaş, İhlâs ve Takvâ, Yüzakı Yay.)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
es-Samed:
Her şeyin kendisine muhtaç olduğu, Kendisinin hiçbir şeye ve hiçbir kimseye muhtaç olmadığı, hâcetlerin, ıstırapların giderilmesi için başvurulacak
yegâne merci, arzu ve ihtiyaçları sebebiyle her varlığın kendisine yöneldiği tek varlık demektir.
Kısa Günün Kârı
Huşû… Kalbin duyarlı hâle gelmesi. Kimin huzûrunda olduğumuzun farkında olmak. Peygamber Efendimiz namazda iken sakalıyla oynayan birisini gördü:
“Bakın eğer şu kişinin kalbi huşû hâlinde olsaydı âzâları da huşû içinde olurdu.” (Ali el-Müttakî, VIII, 197/22530)