Mutluluk sizin için bir amaç mı yoksa eşsiz bir yolculuk mu?
Simone Ridaelli
Mutluluk: amaç belirlemek ile anlık hazzın muhteşem dengesi
Mutluluğu tanımlarken bireylerin hayatlarına dair pozitif hislere sahip olduğu ve varlıklarının anlamını buldukları uzun süreli doyum ve keyif hali diyoruz. Bu tanımın ötesinde, mutluluk zor deneyimlenebilen ve hem kalıcılık açısından hem de gerçek hayatımıza yer etmesi açısından problemler yaşadığımız bir durumdur. Bu sebeple, insanlar mutluluğu elde edebilmek için hayatlarının önemli bir noktasında – kariyer veya kişisel ilişkiler- başarılı olmaları gerektiğine inanırlar.
Bu konuyu biraz irdeleyelim. Haftayı baz alırsak hepimizin yaptığı bir şey var. Birçoğumuz pazar gününü bekleriz. Tüm hafta yorulduktan sonra sonunda biraz dinlenecek ve mutlu olacak zamanı buluruz. Ancak pazar günü olduğunda pazartesi yüzünden sıkıntı hissetmeye başlarız. Tekrar işe döneceğimizi düşünüp kendimizi hırpalarız. Bu duruma kabaca “Pazar Sendromu” denmektedir.
Peki bu kaçınılmaz kısır döngüyü kırmamız mümkün mü?
İtalyan yazar ve şair Giacomo Leopardi’ye göre haftanın en mutlu günü festivallerden önceki akşamlardır. Köyde Bir Cumartesi Gecesi isimli şiirinde, küçük bir taşra köyünde yaşayan insanların ertesi gün ile ilgili hayallerinden bahseder: Şenliğin köy meydanında yapılacağını ve herkesin katılacağını düşünürler. Genç bir bayan ahenkle yürürken yaşlı olanlar kendi gençliklerini hatırlayacaktır. Marangoz daha büyük bir keyifle ve azimle çalışacaktır çünkü dinlenmesine çok az kalmıştır. Ancak festival günü geldiğinde köy halkı her zamanki işlerini ve uğraşlarını düşünmeye başlarlar. Bu durum bir paradoks gibi gözükse de, Leopardi bize “insanların mutlu olacakları zamanın gelmesini beklerken mutlu olduklarını” söyler.
Eugenio Montale ise şiiri Kazanılmış Mutluluk’ta mutluluğu, elde edildikten sonra solmaya başlayan ve hızla yok olan bir durum olarak tanımlar. Aslında bu sözleri bize çocukluk dönemimizi hatırlatmalıdır: elimizdeki rengarenk balonlarla dünyadaki en şanslı varlıklardık. Sonra balonlar küçücük ellerimizden kayıp gökyüzünde kayboldu. Bu noktada, her şeyin mutluluğun fantezi dünyasının bir ürünü olduğunu ve hayali yapısının onu elde ettiğimiz anda kendisini gösterdiğini düşünebiliriz. Peki ya bu çıkarım yerine, Leopardi ve Montale bize mutluluğu yanlış yerde aradığımızı söylemeye çalışıyorlarsa?
İnsanlar mutlu olacakları anı beklerken mutlu olurlar demiştik. Aslında mutluluk, mutlu olmak için yaptığımız yolculuğun içinde saklıdır. Mutluluğu ulaşılması gereken bir amaç, elde edilmesi gereken bir başarı olarak resmetmek yerine bizi amacımıza ulaşmak için iten bir güç olarak görmeliyiz.
Bu farkı açıklayabilmek için psikologlar sonradan kazanılan değerler ve yaratılıştan gelen değerler kavramlarını kullanırlar.Bunlara örnek olarak; terfi almayı, mükemmel ilişkiyi bulmayı, zengin veya ünlü olmayı söyleyebiliriz. Daha önce bahsettiğimiz pazar gününü dört gözle bekleme durumunu harici bir amaç olarak açıklayabiliriz. Yaratılıştan gelen değerlere örnek olarak ise kişisel gelişim arzusu veya aidiyeti söylememiz doğru olacaktır. Merak uyandırıcı bir başka nokta ise; literatürde yer alan çalışmaların sonucunda, dışsal hedeflerini başarmaya odaklanan bireylerin içlerinden gelerek yaptıkları aktivitelere olan isteklerinin azaldığının ve yine kendi içlerine dönük olan hedeflerini gerçekleştirmek adına adım atmamalarına sebep olduğunun bulunmuş olmasıdır. Sonradan edinilen değerlerin, hayat boyu daha sabit ve değişmez dönüm noktalarında işlendiğini söyleyebiliriz. Yaratılıştan gelen değerler ise daha dinamik tecrübeler sağlar ve mutluluk gibi olumlu duyguların oluşması ile sonuçlanır.
Bu konuda söylenecek elbette çok şey var. Hiç şüphesiz, kariyerde yükselmek gibi dışsal bir amacı elde etmek mutluluk patlaması meydana getirebilir. Ancak bu hâl kısa sürer. İnsanoğlu yeni standartlarına duygusal olarak adapte olurlar. Böylece duygusal gelişimleri ve deneyimleri de uzun sürmez. Bu durum kişiyi, yeni mutluluk hislerini elde edebilmek için hızlı bir şekilde daha yüksek standartlara ihtiyaç duymaya teşvik eder. Sonucunda elde edilen ise boşa kürek çekilen bir kısır döngüdür.
Tüm bunlara binaen sağlıklı bir hedefe odaklı ve dengeli bir yaşam tarzının zarar vermeyeceğini de belirtmek isterim. İnsanın bir amacının olması davranış değişiklikleri adına kullanışlı bir strateji ortaya koyar. Hem yeni yönleri keşfedebilmek, hem de kişisel ilgi alanlarını ve değerleri içselleştirebilmek adına ihtiyaç duyulan desteği sağlar.
Önemli olan, dışarıya yönelik olan amaçlar ile içsel tatmin dengesini doğru bir şekilde sağlamaktır.
Başka bir deyişle, farkına varabildiğimiz amaçların peşinden gitmek içsel değerlerimizi keşfedebilmemiz adına bize bir şans verir. Son yapılan çalışmalara göre, sosyal aktiviteler kişiler arası dengeyi ve pozitif bağları sağlamlaştırır. Bu da iyilik halini artırarak mutluluğu ellerimize bırakıverir.
Çeviren: Uzman Psikolog Lamia Kalender Ergül
Kaynak:
Simone Ridaelli
Mutluluk: amaç belirlemek ile anlık hazzın muhteşem dengesi
Mutluluğu tanımlarken bireylerin hayatlarına dair pozitif hislere sahip olduğu ve varlıklarının anlamını buldukları uzun süreli doyum ve keyif hali diyoruz. Bu tanımın ötesinde, mutluluk zor deneyimlenebilen ve hem kalıcılık açısından hem de gerçek hayatımıza yer etmesi açısından problemler yaşadığımız bir durumdur. Bu sebeple, insanlar mutluluğu elde edebilmek için hayatlarının önemli bir noktasında – kariyer veya kişisel ilişkiler- başarılı olmaları gerektiğine inanırlar.
Bu konuyu biraz irdeleyelim. Haftayı baz alırsak hepimizin yaptığı bir şey var. Birçoğumuz pazar gününü bekleriz. Tüm hafta yorulduktan sonra sonunda biraz dinlenecek ve mutlu olacak zamanı buluruz. Ancak pazar günü olduğunda pazartesi yüzünden sıkıntı hissetmeye başlarız. Tekrar işe döneceğimizi düşünüp kendimizi hırpalarız. Bu duruma kabaca “Pazar Sendromu” denmektedir.
Peki bu kaçınılmaz kısır döngüyü kırmamız mümkün mü?
İtalyan yazar ve şair Giacomo Leopardi’ye göre haftanın en mutlu günü festivallerden önceki akşamlardır. Köyde Bir Cumartesi Gecesi isimli şiirinde, küçük bir taşra köyünde yaşayan insanların ertesi gün ile ilgili hayallerinden bahseder: Şenliğin köy meydanında yapılacağını ve herkesin katılacağını düşünürler. Genç bir bayan ahenkle yürürken yaşlı olanlar kendi gençliklerini hatırlayacaktır. Marangoz daha büyük bir keyifle ve azimle çalışacaktır çünkü dinlenmesine çok az kalmıştır. Ancak festival günü geldiğinde köy halkı her zamanki işlerini ve uğraşlarını düşünmeye başlarlar. Bu durum bir paradoks gibi gözükse de, Leopardi bize “insanların mutlu olacakları zamanın gelmesini beklerken mutlu olduklarını” söyler.
Eugenio Montale ise şiiri Kazanılmış Mutluluk’ta mutluluğu, elde edildikten sonra solmaya başlayan ve hızla yok olan bir durum olarak tanımlar. Aslında bu sözleri bize çocukluk dönemimizi hatırlatmalıdır: elimizdeki rengarenk balonlarla dünyadaki en şanslı varlıklardık. Sonra balonlar küçücük ellerimizden kayıp gökyüzünde kayboldu. Bu noktada, her şeyin mutluluğun fantezi dünyasının bir ürünü olduğunu ve hayali yapısının onu elde ettiğimiz anda kendisini gösterdiğini düşünebiliriz. Peki ya bu çıkarım yerine, Leopardi ve Montale bize mutluluğu yanlış yerde aradığımızı söylemeye çalışıyorlarsa?
İnsanlar mutlu olacakları anı beklerken mutlu olurlar demiştik. Aslında mutluluk, mutlu olmak için yaptığımız yolculuğun içinde saklıdır. Mutluluğu ulaşılması gereken bir amaç, elde edilmesi gereken bir başarı olarak resmetmek yerine bizi amacımıza ulaşmak için iten bir güç olarak görmeliyiz.
Bu farkı açıklayabilmek için psikologlar sonradan kazanılan değerler ve yaratılıştan gelen değerler kavramlarını kullanırlar.Bunlara örnek olarak; terfi almayı, mükemmel ilişkiyi bulmayı, zengin veya ünlü olmayı söyleyebiliriz. Daha önce bahsettiğimiz pazar gününü dört gözle bekleme durumunu harici bir amaç olarak açıklayabiliriz. Yaratılıştan gelen değerlere örnek olarak ise kişisel gelişim arzusu veya aidiyeti söylememiz doğru olacaktır. Merak uyandırıcı bir başka nokta ise; literatürde yer alan çalışmaların sonucunda, dışsal hedeflerini başarmaya odaklanan bireylerin içlerinden gelerek yaptıkları aktivitelere olan isteklerinin azaldığının ve yine kendi içlerine dönük olan hedeflerini gerçekleştirmek adına adım atmamalarına sebep olduğunun bulunmuş olmasıdır. Sonradan edinilen değerlerin, hayat boyu daha sabit ve değişmez dönüm noktalarında işlendiğini söyleyebiliriz. Yaratılıştan gelen değerler ise daha dinamik tecrübeler sağlar ve mutluluk gibi olumlu duyguların oluşması ile sonuçlanır.
Bu konuda söylenecek elbette çok şey var. Hiç şüphesiz, kariyerde yükselmek gibi dışsal bir amacı elde etmek mutluluk patlaması meydana getirebilir. Ancak bu hâl kısa sürer. İnsanoğlu yeni standartlarına duygusal olarak adapte olurlar. Böylece duygusal gelişimleri ve deneyimleri de uzun sürmez. Bu durum kişiyi, yeni mutluluk hislerini elde edebilmek için hızlı bir şekilde daha yüksek standartlara ihtiyaç duymaya teşvik eder. Sonucunda elde edilen ise boşa kürek çekilen bir kısır döngüdür.
Tüm bunlara binaen sağlıklı bir hedefe odaklı ve dengeli bir yaşam tarzının zarar vermeyeceğini de belirtmek isterim. İnsanın bir amacının olması davranış değişiklikleri adına kullanışlı bir strateji ortaya koyar. Hem yeni yönleri keşfedebilmek, hem de kişisel ilgi alanlarını ve değerleri içselleştirebilmek adına ihtiyaç duyulan desteği sağlar.
Önemli olan, dışarıya yönelik olan amaçlar ile içsel tatmin dengesini doğru bir şekilde sağlamaktır.
Başka bir deyişle, farkına varabildiğimiz amaçların peşinden gitmek içsel değerlerimizi keşfedebilmemiz adına bize bir şans verir. Son yapılan çalışmalara göre, sosyal aktiviteler kişiler arası dengeyi ve pozitif bağları sağlamlaştırır. Bu da iyilik halini artırarak mutluluğu ellerimize bırakıverir.
Çeviren: Uzman Psikolog Lamia Kalender Ergül
Kaynak:
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.