kervan
Aktif Üye
- Katılım
- 2 Haz 2020
- Mesajlar
- 916
- Tepkime puanı
- 2,374
- Puanları
- 93
- Cinsiyet
Müslümanların Sıkıntılarıyla İlgilenmek
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara,
peygamberlere inanır. (Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar,
namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu
vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır!” (Bakara, 177)
Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:
“İnsanların arasına karışıp onların ezâlarına katlanan (onların dertleriyle dertlenen, hâcetlerini halleden) müslüman, onlara karışmayıp ezâlarına
katlanmayandan daha hayırlıdır.” (Tirmizî, Kıyâmet, 55/2507)
Hz. Ali (ra)’ın şu sözleri ne kadar ibretlidir:
“İki nîmet vardır ki, beni hangisinin daha çok sevindirdiğini bilemiyorum:
Birincisi, bir kimsenin, ihtiyacını karşılayacağımı ümid ederek bana gelmesi ve bütün samimiyetiyle benden yardım istemesidir.
İkicisi de, Allah Teâlâ’nın, o kimsenin arzusunu benim vâsıtamla yerine getirmesi yahut kolaylaştırmasıdır.
Bir müslümanın sıkıntısını gidermeyi, dünya dolusu altın ve gümüşe sahip olmaya tercih ederim.” (Ali el-Müttakî, VI, 598/17049)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Alîm:
Her şeyi bilen, hakkıyla bilendir. Allah-ü Teâlâ’ya nisbet edildiğinde, zaman ve mekân kaydı olmaksızın, olmuş olanı, olmakta olanı ve gelecekte olacak şeyleri; küçük-büyük, gizli-âşikâr her şeyi ve her hadiseyi bilen demektir.
Kısa Günün Kârı
Her müslüman, imkân ve istîdâdı nisbetinde dünyanın gidişâtından mes’ûldür. Müslümanların sıkıntılarıyla ilgilenmek ve İslâm’ın galebesi için gayret
etmek mecburiyetindedir. Zira ferdî ve hodgâm bir hayat yaşayıp da din kardeşlerinin sıkıntılarına karşı duygusuz kalanlar, şu nebevî tehdide muhâtap olurlar:
“Müslümanların dertleriyle dertlenmeyen, onlardan (yani Müslümanlardan) değildir.” (Teberânî, Sağîr, II, 131/907; Beyhakî, Şuab, VII, 361)
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara,
peygamberlere inanır. (Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar,
namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu
vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır!” (Bakara, 177)
Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:
“İnsanların arasına karışıp onların ezâlarına katlanan (onların dertleriyle dertlenen, hâcetlerini halleden) müslüman, onlara karışmayıp ezâlarına
katlanmayandan daha hayırlıdır.” (Tirmizî, Kıyâmet, 55/2507)
Hz. Ali (ra)’ın şu sözleri ne kadar ibretlidir:
“İki nîmet vardır ki, beni hangisinin daha çok sevindirdiğini bilemiyorum:
Birincisi, bir kimsenin, ihtiyacını karşılayacağımı ümid ederek bana gelmesi ve bütün samimiyetiyle benden yardım istemesidir.
İkicisi de, Allah Teâlâ’nın, o kimsenin arzusunu benim vâsıtamla yerine getirmesi yahut kolaylaştırmasıdır.
Bir müslümanın sıkıntısını gidermeyi, dünya dolusu altın ve gümüşe sahip olmaya tercih ederim.” (Ali el-Müttakî, VI, 598/17049)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Alîm:
Her şeyi bilen, hakkıyla bilendir. Allah-ü Teâlâ’ya nisbet edildiğinde, zaman ve mekân kaydı olmaksızın, olmuş olanı, olmakta olanı ve gelecekte olacak şeyleri; küçük-büyük, gizli-âşikâr her şeyi ve her hadiseyi bilen demektir.
Kısa Günün Kârı
Her müslüman, imkân ve istîdâdı nisbetinde dünyanın gidişâtından mes’ûldür. Müslümanların sıkıntılarıyla ilgilenmek ve İslâm’ın galebesi için gayret
etmek mecburiyetindedir. Zira ferdî ve hodgâm bir hayat yaşayıp da din kardeşlerinin sıkıntılarına karşı duygusuz kalanlar, şu nebevî tehdide muhâtap olurlar:
“Müslümanların dertleriyle dertlenmeyen, onlardan (yani Müslümanlardan) değildir.” (Teberânî, Sağîr, II, 131/907; Beyhakî, Şuab, VII, 361)