- Katılım
- 1 May 2020
- Mesajlar
- 15,741
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 42,760
- Puanları
- 113
Minimal yaşam moda artık. Herkes minimalist oldu...
Sadeleşmek için evden attığı eşyalar yetmiyor bu arkadaşlara, üstüne de minimalist dekora daha uygun olsun diye 300 bin küsur lira para harcıyorlar.
Kahverengi ve bej ağırlıklı dekor yaparsan daha sade görünüyormuş ev, öyle diyorlar. Duvarları griye boyayıp elma logolu bir şey görünecek şekilde, kahveli ama beyaz bardak ile Instagram hikayesi attın mı olmuşsun demekmiş.
Şu kafaya bayılıyorum ya. Sadeleşmek için para harcıyor ve bunu çok mantıklı buluyor.
Bakmayın siz deli gibi "minimalim kızım ben, bak bu da gerçek ağaçtan doğrama tahtam!" yalanlarımıza, saklamaya çalışsak da çok fena maksimalist insanlarız biz. Yani her şeyi en uçta yaşıyoruz. İçinde süper, mega, ultra mega olan her şeye ayrı zaafımız var. On market alternatifimiz olsa gideceğimiz ve hepsinde aynı ürün satılsa ve biz bundan emin olsak bile, ultra mega yazana girmeyi tercih ederiz.
Duygularımız, tepkilerimiz bize dair ne varsa her şeyin şatafatlı olanını seviyoruz. Mesela kesmez bizi öyle susup gitmeler, arkasını dönmeler, affetmeler falan...
Twitter bunu gözlemlemek için acayip güzel istatistikler verir size. Sevdiği filmi savunurken sinir krizi geçiren, sevdiği şarkıcı grup için sabaha kadar başkaları ile tartışan yüzbinlerce insan görebilirsiniz. Aynı insanlar profiline "Sadelik, aklın özüdür. William Shakespeare galp galp galp" yazabilirler.
İşin goygoyu bir tarafa, minimal bir yaşam için dönüşümü başlatmadan önce yani renk uyumuna dikkat etmeden önce belki de, arzularımızı sadeleştirerek başlamalıyız mevzuya.
Fazla mükemmel olmak değil yeterince ve elimizden geldiği kadar iyi olmak, ölesiye sevmek yerine makul düzey sevmek, öfkeden gözlerinden ateş çıkartmak yerine sınırlarını yeniden belirleyecek kadar sinirlenebilmek, tutku ile istemek yerine ihtiyacın olanı istemek gibi...
Yani o waffle makinasına ve o toksik arkadaşının seni onaylamasına eşit oranda ihtiyacınız olmadığını fark ettiğiniz zaman başlıyor gerçek sadeleşme.
Eşyaların kölesi olmaya devam ettiğimiz gibi duygularımızın da esiri olmaktan kurtulamayız diğer türlü.
Ruhumuzdan başlayarak sadeleşmediğimiz sürece siliüetimiz başkasını andırır aslımız başkasını.
Ezgi Akgül
15 Eylül bir Pazar sabahı herkes uyurken.
Sadeleşmek için evden attığı eşyalar yetmiyor bu arkadaşlara, üstüne de minimalist dekora daha uygun olsun diye 300 bin küsur lira para harcıyorlar.
Kahverengi ve bej ağırlıklı dekor yaparsan daha sade görünüyormuş ev, öyle diyorlar. Duvarları griye boyayıp elma logolu bir şey görünecek şekilde, kahveli ama beyaz bardak ile Instagram hikayesi attın mı olmuşsun demekmiş.
Şu kafaya bayılıyorum ya. Sadeleşmek için para harcıyor ve bunu çok mantıklı buluyor.
Bakmayın siz deli gibi "minimalim kızım ben, bak bu da gerçek ağaçtan doğrama tahtam!" yalanlarımıza, saklamaya çalışsak da çok fena maksimalist insanlarız biz. Yani her şeyi en uçta yaşıyoruz. İçinde süper, mega, ultra mega olan her şeye ayrı zaafımız var. On market alternatifimiz olsa gideceğimiz ve hepsinde aynı ürün satılsa ve biz bundan emin olsak bile, ultra mega yazana girmeyi tercih ederiz.
Duygularımız, tepkilerimiz bize dair ne varsa her şeyin şatafatlı olanını seviyoruz. Mesela kesmez bizi öyle susup gitmeler, arkasını dönmeler, affetmeler falan...
Twitter bunu gözlemlemek için acayip güzel istatistikler verir size. Sevdiği filmi savunurken sinir krizi geçiren, sevdiği şarkıcı grup için sabaha kadar başkaları ile tartışan yüzbinlerce insan görebilirsiniz. Aynı insanlar profiline "Sadelik, aklın özüdür. William Shakespeare galp galp galp" yazabilirler.
İşin goygoyu bir tarafa, minimal bir yaşam için dönüşümü başlatmadan önce yani renk uyumuna dikkat etmeden önce belki de, arzularımızı sadeleştirerek başlamalıyız mevzuya.
Fazla mükemmel olmak değil yeterince ve elimizden geldiği kadar iyi olmak, ölesiye sevmek yerine makul düzey sevmek, öfkeden gözlerinden ateş çıkartmak yerine sınırlarını yeniden belirleyecek kadar sinirlenebilmek, tutku ile istemek yerine ihtiyacın olanı istemek gibi...
Yani o waffle makinasına ve o toksik arkadaşının seni onaylamasına eşit oranda ihtiyacınız olmadığını fark ettiğiniz zaman başlıyor gerçek sadeleşme.
Eşyaların kölesi olmaya devam ettiğimiz gibi duygularımızın da esiri olmaktan kurtulamayız diğer türlü.
Ruhumuzdan başlayarak sadeleşmediğimiz sürece siliüetimiz başkasını andırır aslımız başkasını.
Ezgi Akgül
15 Eylül bir Pazar sabahı herkes uyurken.