“Milli” olunca her şey mubah mı oluyor?
Yahya Fırat, Voleybol Milli Takımı'nın şampiyonluğu sonrasında başlayan tartışmalarda takınılan ezik tavır alışının sebeplerini analiz ediyor.
Türkiye Kadın Milli Voleybol takımının katıldığı Avrupa Şampiyonası’nda birinci olması ülkenin trajikomik halini gözler önüne serdi.
Ülkedeki seküler kesimlerin milli duygularla sevince gark olmaları anlaşılır ancak muhafazakâr-mütedeyyin çevrenin baştan sona Allah’ın rızasına uygun olmayan bu olay karşısında gururlanmaları ve sevinmeleri ise son derece ibret verici.
Kadın voleybolcuların giyimlerinden tutun yaşam biçimlerine kadar tuğyan içinde oldukları apaçık ortadayken İslami kimliği taşıma iddiasında olanların “milli gurur” duygularıyla müfsit tipleri sahiplenmesi net bir sapmaya işaret ediyor.
Aynı çevrenin kadın voleybol takımında oynayan iki cinsi sapığın eylemlerinden haberdar olmasına rağmen durumu görmezlikten gelmesi olayı daha da vahim kılıyor. Zira bu sapıklar yaptıkları çirkinliği gizleme gereği bile duymuyor. Aksine yaşam biçimlerini vitrinde sergileyerek kendilerini özenle teşhir ediyorlar.
Sapıklardan biri olan Küba asıllı Melissa Teresa Vargas’a 2021’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından T.C. kimlik kartı verildi ve aynı zamanda bu kişi milli takıma davet edildi. Vargas ve diğer rezil şahsın müfsit eylemleri ortadayken başta Erdoğan olmak üzere hükümet mensupları onları birer milli kahraman olarak görüyorlar şu an. Elde ettikleri büyük zafer için yakında Erdoğan’ın huzuruna da çıkacaklar!
Bilindiği üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim meydanlarında sapkın LGBT’lileri ve onları destekleyen lobileri hedef almıştı. Aileyi tehdit ettiklerini, toplumu dejenere ettiklerini söyleyen Erdoğan ve kurmaylarının LGBT’li voleybolcuları toplum ve aile için tehdit olarak görmüyorlar olsa gerek… Ya da seçimler bitti diye LGBT tehlikesi sona mı erdi? Bunu anlamak güç gerçekten!
Laik-Kemalist, Türkçü ve seküler cenahın sapkınları birer milli kahraman olarak sunmaları şaşırtmıyor elbette. İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık yapan çevrenin bu tipleri rol model olarak topluma sunmaları kirli ideolojilerinden kaynaklanıyor. Lakin İslami kimliği taşıma iddiasında olanların da aynı duygulara sahip olması milliliğin/milliyetçiliğin dönüştürücü etkisini gösteriyor. Artık sekülerler ile muhafazakârlar aynı duyguları yaşıyorlar!
Vargas isimli kişinin durumu bir başka vahim olaya da işaret ediyor. Bu şahsı milli kahraman edasıyla sahiplenen Laik-Kemalist ve Türkçüler, aynı statüde olan sığınmacılara kin kusuyor. Vargas’a verilen vatandaşlığı dert edinmedikleri gibi milli menfaat elde ettikleri için onun rengini, kimliğini, hatta sapkın eylemlerini bile sorun olarak görmüyorlar.
Birilerine verilen T.C. vatandaşlığını dert etmiyoruz elbette. Ancak bazı sığınmacılara vatandaşlık veriliyor diye ortalığı ayağa kaldıranlar, bir sapkına verilen vatandaşlık karşısında vicdanlı kesiliyorlar hemen.
Sadece bu olay bile laik-Kemalist ve Türkçülerin ikiyüzlülüğünü ortaya koyuyor. Vatandaşlık alan şahsın Müslüman olmaması tam tersine sapkın eylemler içinde olması onu birilerinin gözünde müspet ve değerli hale getiriyor.
Milli menfaatleri Allah’ın rızası dâhil her şeyin üstünde gören seküler çevrenin tutumuna alıştık artık. Mamafih söz konusu milli değerler olunca her şeyi mubah görmeye başlayan muhafazakâr ve mütedeyyinlerin seküler çevreyle yarışacak düzeye gelmesi ise son derece düşündürücü…