kervan
Aktif Üye
- Katılım
- 2 Haz 2020
- Mesajlar
- 916
- Tepkime puanı
- 2,374
- Puanları
- 93
- Cinsiyet
Manevi Yolun Hastalığı
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
“Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme! Ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Zîrâ Allâh, kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri aslâ sevmez!
Yürüyüşünde tabiî ol! Sesini alçalt!..” (Lokmân, 18-19)
Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:
“Elbette Allah Teâlâ yeri size mûtî ve âmâde yaptı. Siz yerin omuzlarında yürürsünüz. Mütevâzı ve alçak gönüllü olmaları için de Âdemoğullarını
topraktan yarattı. Ancak onlar övünüp, böbürlenip kibirlendiler. Kalbinde zerre kadar kibir olan kişi asla cennete giremez.” (Müslim, Îman, 147.)
Kibir ve ucub târihi, İblis’ten başlayarak Nemrudlar, Firavunlar, Kârûnlar ve Ebû Cehiller gibi nice ahmakların âleme ibret olan âkıbetlerini
sergilemektedir. Bu zavallılar silsilesi, sayıya gelmeyecek kadar uzundur.
Kur’ân-ı Kerîm’de, kibrin ilk temsilcisi olarak iblis gösterilmektedir. O, “Âdem’e secde et!” emri karşısında büyüklük taslamış, netîcede bu kibri onu
küfre sürüklemiştir. (Bakara, 34) Allâh Teâlâ, iblisin bu davranışına karşı:
“…Böbürlendin mi, yoksa gerçekten yücelmiş olanlardan mısın?” (Sâd, 75) buyurmak sûretiyle de, onun secde etmeyişinin gerçek yücelikle bir
alâkasının bulunmadığını ve sadece büyüklük kuruntusundan kaynaklandığını beyân etmiştir.
Demek ki “ben” iddiâsı, mânevî yolun bir nevî kanseridir. İblis, meleklerin hocası iken, benliği yüzünden ebedî hüsrâna dûçâr olmuştur. (Osman Nûri
Topbaş, Mesnevi Deryasından Âb-ı Hayat Katreleri, Erkam Yay.)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Müntekım:
İntikam alan, suçluları gerektiği gibi cezalandıran, cezayı da adaleti ile veren, haksızlık etmeyen demektir.
Kısa Günün Kârı
Kibir ile ucub, birbirinden ayrılmayan iki çirkin vasıftır. Bu illetlerin netîcesi, dünyâda huzursuzluk, âhirette ise ilâhî azap tecellîleridir. Bu iğrenç huylar,
kişinin kalbi ile güzel ahlâk arasına çekilen birer mânevî âfet perdesidir.
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
“Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme! Ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Zîrâ Allâh, kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri aslâ sevmez!
Yürüyüşünde tabiî ol! Sesini alçalt!..” (Lokmân, 18-19)
Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:
“Elbette Allah Teâlâ yeri size mûtî ve âmâde yaptı. Siz yerin omuzlarında yürürsünüz. Mütevâzı ve alçak gönüllü olmaları için de Âdemoğullarını
topraktan yarattı. Ancak onlar övünüp, böbürlenip kibirlendiler. Kalbinde zerre kadar kibir olan kişi asla cennete giremez.” (Müslim, Îman, 147.)
Kibir ve ucub târihi, İblis’ten başlayarak Nemrudlar, Firavunlar, Kârûnlar ve Ebû Cehiller gibi nice ahmakların âleme ibret olan âkıbetlerini
sergilemektedir. Bu zavallılar silsilesi, sayıya gelmeyecek kadar uzundur.
Kur’ân-ı Kerîm’de, kibrin ilk temsilcisi olarak iblis gösterilmektedir. O, “Âdem’e secde et!” emri karşısında büyüklük taslamış, netîcede bu kibri onu
küfre sürüklemiştir. (Bakara, 34) Allâh Teâlâ, iblisin bu davranışına karşı:
“…Böbürlendin mi, yoksa gerçekten yücelmiş olanlardan mısın?” (Sâd, 75) buyurmak sûretiyle de, onun secde etmeyişinin gerçek yücelikle bir
alâkasının bulunmadığını ve sadece büyüklük kuruntusundan kaynaklandığını beyân etmiştir.
Demek ki “ben” iddiâsı, mânevî yolun bir nevî kanseridir. İblis, meleklerin hocası iken, benliği yüzünden ebedî hüsrâna dûçâr olmuştur. (Osman Nûri
Topbaş, Mesnevi Deryasından Âb-ı Hayat Katreleri, Erkam Yay.)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Müntekım:
İntikam alan, suçluları gerektiği gibi cezalandıran, cezayı da adaleti ile veren, haksızlık etmeyen demektir.
Kısa Günün Kârı
Kibir ile ucub, birbirinden ayrılmayan iki çirkin vasıftır. Bu illetlerin netîcesi, dünyâda huzursuzluk, âhirette ise ilâhî azap tecellîleridir. Bu iğrenç huylar,
kişinin kalbi ile güzel ahlâk arasına çekilen birer mânevî âfet perdesidir.