Makyavelist veya pragmatik siyaseti “reel-politik” kavramıyla örtmek
Ahmet Varol, “reel-politik” kavramının Makyavelist veya pragmatik siyaseti örtmenin bir aracı olarak icat edildiğini belirttiği yazısında, cari gerçekliğe değil ilke ve değerlere yaslanarak siyaset yapmanın önemini vurguluyor.
Ahmet Varol’un Yeni Akit’te yayımlanan yazısı (22 Nisan 2023) şöyle:
Hangisi Sütten Çıkmış Ak Kaşık Oldu?
Makyavelist devlet felsefesinde değer yargıları değil devlet çıkarları önemlidir. Dolayısıyla bir ülkenin dost olması için insan haklarına ve hukuka saygılı olması o kadar önemli değildir. “Dost” olup olamayacağına karar verilirken, sicilinde birtakım katliamlar olup olmamasına ya da o katliamları işlediği sırada sahip olduğu zihniyetle bugünkü zihniyeti arasında bir fark olup olmadığına bakılmaz.
Bunun adını şimdi “reel-politik” koymuşlar. Yani “gerçekçi siyaset (!)”... Makyavelizm ve pragmatizm zihinlerde çok iyi bir çağrışım yapmadığından böyle bir isim değişikliğine ihtiyaç duyulmuş. Ancak içerik değişmedikten sonra ismin değişmesi bir şey değiştirmiyor.
Aslında bir şeyin “gerçek” olmasından önce “hak” olması önemlidir. Örneğin bugün Doğu Türkistan’ın Çin hakimiyeti altında olduğu bir gerçektir. Ama “hak” mıdır? Siyaset alanında da birtakım çıkar hesaplarını öne alarak haklıya haksız haksıza haklı demektense her zaman haklıdan yana olmak gerekmez mi? Bu iç siyaset için de geçerlidir dış siyaset için de.
Uzun yıllardan beri birbirlerinin aleyhine propaganda faaliyetleri yürüten, başta Yemen olmak üzere değişik coğrafyalarda en azından zıt tarafları desteklemek sebebiyle karşı karşıya gelen İran ile Suudi Arabistan 10 Mart 2023 tarihinde Çin’in ara buluculuğu ile Pekin’de, aralarında diplomatik ilişkileri başlatma konusunda anlaştı.
Bu uzlaşmanın sağlanmasında Çin’in önemli rolü olduğu biliniyor. Ancak ABD’nin dayatmacı politikasının da Suudi Arabistan’ın Çin’e yönelmesinde ve İran’la yakınlaşmasında önemli fonksiyonunun olduğunu gözden uzak tutmamak gerekir.
Böyle bir uzlaşma sağlanması İran’ı memnun etti. Çünkü o bölgesel politikalarıyla ilgili herhangi bir taviz vermeye zorlanmadan Suudi Arabistan’la diplomatik köprülerini inşa etme fırsatı elde etmiş oldu.
Bu anlaşma ve yakınlaşma doğal olarak bölgedeki diğer ilişkileri de etkilemeye başladı. Bu çerçevede Suudi Arabistan ile Suriye arasında da bir yakınlaşma başladı. Bir önceki hafta içinde Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad Suudi Arabistan’ı ziyaret etmişti. Bu hafta içinde de Suud Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan Suriye’ye ziyaret düzenleyerek Baas diktasının lideri Beşşar Esed’le bir araya geldi.
Bu ziyaretten sonra 19 Mayıs’ta Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da düzenlenecek Arap Birliği zirvesine Baas diktatörü Beşşar Esed’in de davet edileceğine dair haberler yayınlandı.
Aslında, Suudi Arabistan’ın Suriye’deki Baas zulmü karşısında şimdiye kadar takındığı tavrı da hiçbir zaman samimi bulmadık ve bunu muhtelif vesilelerle gerek yazılarımızda, gerekse konuşmalarımızda dile getirdik. Çünkü her ne kadar diplomatik alanda Baas rejimiyle ilişkilerini kestiyse de Suriye’de zulme karşı verilen mücadelenin de yanında durmadı. Ülkesinden bu mücadeleye destek verilmesine de büyük ölçüde engel oldu.
Suudi Arabistan, İran ve Suriye arasındaki yakınlaşma, bugün Sudan’da birbirlerine roket yağdıran generallerin yaşadığı sürecin tersten işlemesine benziyor. Dün çıkarları ve hesapları ortak olan generaller bugün hesapları bozulunca birbirine girdi. Dün birbirlerine karşı ağır ithamlarda bulunan, Yemen’de de biri doğrudan savaşa müdahale ederek diğeri de cephedeki bir güce destek vererek karşı karşıya gelen iki ülke anlaştı. Dolayısıyla karşılıklı propaganda savaşı da büyük ölçüde sona erdi. Bu anlaşma Suriye’yle ilişkileri de etkiledi.
Peki, bunların hangisi sütten çıkmış ak kaşık oldu? Siyasetlerinde ve yönetim altında tuttukları halklara yönelik tutumlarında değişen bir şey yok. Zulüm, baskı ve diktatörlükler devam ediyor. Ama ilişkilerini değerler değil çıkarlar ve politik hesaplar belirlediğinden birbirlerine dönük tavırları değişti.
Bizim tavırlarımızı ise onların birbirleriyle ilgili çıkar hesaplarına göre belirledikleri tavırlar değil bağlı olduğumuz ilkeler ve değerler belirleyecektir. Dolayısıyla dün nerede duruyor idiysek bugün de oradayız. Zulme ve zalimlere karşı, mazlumların ve haklıların yanında.
Kaynak:
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.